Enes Durmaz- DOĞRUHABER
Rengi sarıdan turkuaza döndükten sonra iptal edilen kartlarının yenilenmesi ya da ilk kez almak için başvuran gazeteciler, aylardır kartların bekletilmesi veya verilmemesi hakkında açıklama bekliyor. Basın Kartları Komisyonu’nun Cumhurbaşkanlığı’na bağlanması ardından birçok gazetecinin basın kartı iptal edilirken, birçoğu da aylardır incelemede olan basın kartlarının çıkmaması üzerine mağdur ediliyor.
28 ŞUBAT DÖNEMİ HAFIZASI İLE ADIMLAR ATILIYOR
Yaşanan mağduriyetlerin sebebini 28 Şubat’ın kirli hafızasıyla iş yapılmasına bağlayan gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Hasan Sabaz, “Güvenlikçi politikalar maalesef 15 Temmuz sonrası rayından çıkmış durumdadır. Bırakın eyleme geçmeyi ya da düşünce beyanını neredeyse şüphe ve ihtimal üzerinden insanlar fişlenmekte ve kamusal imkanlardan mahrum edilebilmektedir. Bu konularda adımlar atılırken 28 Şubat dönemi hafızasının kullanılması ise facianın hangi boyutlara vardığını göstermesi açısından önemlidir. Çünkü mevcut hükümet 28 Şubat ile hesaplaştığını, darbecileri yargıladığını ve o dönemin mağduriyetlerine karşı adımlar attığını iddia etmektedir.” ifadelerini kullandı.
GAZETECİ ELBETTE DOKUNULMAZ DEĞİLDİR ANCAK YAPILANLAR DA ADİL VE HUKUKİ DEĞİLDİR
Basın kartlarının askıda tutulması veya iptal edilmesinin hukuki bir yönünün olmadığına dikkat çeken Sabaz, “Basın faaliyetleriyle uğraşanlar hakkında yapılmış tüm hukuki düzenlemeler ve uyum yasalarına rağmen bir dönemin hukuksuz yargı kararlarını gerekçe göstererek basın kartı vermemek, daha önceden verilmiş kartları yenileme bahaneleriyle alıp iptal etmek, inceleme adı altında yıllara varan sürelerde askıda tutmak gibi eylemlerin adil ve hukuki hiçbir tarafı yoktur. Avrupa’dan gelen “cezaevindeki gazeteci” sayısını “basın kartlarını iptal ederek” düşük göstermenin anlaşılır bir tarafı yoktur ve kimsenin buna kanmasını da beklememek gerekir. Gazeteci elbette dokunulmaz değildir. Ancak gazetecilik faaliyetlerini, hakarete varmayan eleştirileri suç görmenin itibar kazandırmayacağı bilinmelidir. Tek faaliyeti gazetecilik olanların basın kartlarını vermeyerek gazetecilik faaliyetine engel olmaya da imkan yoktur.” şeklinde konuştu.
BYEGM BÜNYESİNDEKİ BASIN KARTI SAHİBİ OLAN GAZETECİLER DE MAĞDUR EDİLMEKTEDİR
Yıllarca basın kartı sahibi olan gazetecilerin mağdur edildiğini ifade eden Diyarbakır Medya Mensupları Derneği [DİMED] Başkanı Mahmut İrtem ise, “Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı (CİB) eski Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün (BYEGM) devamı olduğu halde maalesef devlette süreklilik ilkesini yok sayarak kendisini yeni kurulmuş bir kurum olarak kabul etmektedir. Bu sebeple de BYEGM bünyesindeki basın kartı sahibi olan gazeteciler de mağdur edilmektedir. İletişim Başkanlığı “Basın Kartı Yönetmeliği” üzerinde birtakım değişiklikler yaparak ülke genelinde yüzlerce basın mensubunun kartını iptal etmiş veya gerekçesiz bir şekilde kartlarını askıya almıştır. İletişim başkanlığı Türkiye’deki yasal teamüllere aykırı davranarak 'Basın Kartı Yönetmeliği'nde yapmış olduğu değişiklikleri geriye dönük işleterek, basın kartı sahibi gazetecilerin kartlarını iptal etmiştir. Yine aynı şekilde yeni başvuruları da işleme almamıştır.” dedi.
MESLEKTAŞLARIMIZIN KAHİR EKSERİYETİ FİKİR VE DÜŞÜNLERİNDEN DOLAYI MAHKÛM EDİLMİŞTİR
İrtem, “Kişi milletvekili, belediye başkanı veya herhangi bir makamda görev alabiliyorken maalesef yeni basın kartı yönetmeliğine göre basın kartı sahibi olamıyor. Böyle bir çelişki ile karşı karşıya bulunuyoruz. Bir kişi yanlışlıkla bile bir suça bulaşmışsa İletişim Başkanlığı ömür boyunca onu suçlu kabul ediyor ve bu haktan mahrum ediyor. Kaldı ki, basın kartları iptal edilen veya başvurusu işleme alınmayan meslektaşlarımızın kahir ekseriyeti fikir ve düşünlerinden dolayı mahkûm edilmiştir. İletişim Başkanlığı, mahkemelerin “memnu hakların iadesi” kararlarını bile tanımıyor. İletişim Başkanlığının bu tutumu her ne kadar yönetmelikle yasaya uygun hale getirilmişse bile hukuka ve basın özgürlüğüne aykırı olduğunu düşünüyoruz.” ifadelerini kullandı.
BİZ BU TÜR UYGULAMALARA TEK PARTİ DÖNEMİNDE ŞAHİT OLUYORUZ
“Her fırsatta topluma örnek olarak sunulan Avrupa ülkelerinde devlet ve hükümetler, gazetecilerin basın kartlarıyla uğraşmıyorlar.” diye konuşan İrtem son olarak şunları dile getirdi; “Kendi tekellerine alma gibi bir durum söz konu bile değil. Basın mensuplarına basın kartını yine meslektaşları tarafından meslek örgütleri eliyle veriliyor. Elbette basın kartı taşımanın bir yönetmeliği, kuralı ve şatları olmalıdır. Ancak bu şekilde bunu baskı aracı haline getirmenin yanlış olduğunu değerlendiriyoruz. Devlet ve hükümet kurumları, basın kartı üzerindeki yetkilerinden el çekmeli ve bu yetkiyi belli yönetmelikler çerçevesinde meslek örgütlerine devretmelidir. Kimin gazeteci olup olmayacağının kararı hükumetlerin ve resmî kurumların yetkisinde olmamalıdır. Biz bu tür uygulamalara tek parti döneminde şahit oluyoruz. Devletin mahremiyeti açısından kritik ve stratejik görevler için uygulanan derin güvenlik soruşturmalarının basın mensupları için de yapılmasını yanlış buluyoruz ve uygulamadan vazgeçilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Basın kartı sahibi olduğu halde yeni dönemde kartları verilmeyen meslektaşlarımızın kartlarının verilmesi ve başvurusu iptal edilen meslektaşlarımızım başvurularının işleme alınmasını talep ediyoruz.”
90'LI YILLARIN ÜSLUBU YAŞATILIYOR
Sürecin mağdurlarından biri olan gazetemiz Yazarı Suat Yaşasın da “Doğrusu 90'lı, 2000'li yılların mağduru olmak, İslami hassasiyetinin gereğini yerine getirmek münasebetiyle 28 Şubatların damgalıları, mimlileri olmak bizim için ancak iftihar vesilesidir. Bunu bu dünyada da göğsümüzü gere gere söyleriz ve inşaallah ahirette de -ihlasla yapılmış olması şartıyla- belki hasenat defterimize yazılabilecek bir amel addederiz. Bu bağlamda o süreçlerin mağduru olan bizlerin 'Dindarların iktidarı' döneminde yaşadığı bir çelişki söz konusu değil. Çelişkide olanlar, bizzat o sürecin mağduru olan ve esasen de bu sebeple halktan teveccüh alıp 18 senedir ülkeyi yönetenlerdir. Ve asıl sorumluluk da hele de ilgili basın kurumunun bağlanmış olduğu İletişim Başkanlığı üzerinden bizzat Sayın Cumhurbaşkanı'na aittir. 'Ortak'larının talebi ile mafya babalarına 90'lı yılların pervasız 'rahatlığı'nı yaşatan 'Dindar Cumhurbaşkanı'na doğrudan bağlı olan kurumlar yoluyla dindarlara 90'lı yılların üslubu yaşatılıyor ve bu husustaki talep ve çığlıklar da önem verilmeyip kulak ardı ediliyorsa, bunun dünya ahiret sonuçlarına katlanmayı göze aldıkları sonucu çıkar.” ifadelerini kullandı.