Yalı camileri arasındaki Vaniköy Cami'nin geçen pazar günü yanmasının ardından gözler, İstanbul Boğazı'ndaki yalı camilere çevrildi. Sanat tarihçisi Hayri Fehmi Yılmaz, "Bunlar İstanbul'un çok ihtişamlı tepelerine yerleşen görkemli camilere göre daha mütevazı anıtlardır. Ama bulundukları yerlerde silueti belirleyen unsurlardır. Hepsi kullanılıyor açıkçası ve ibadet de ediliyor içlerinde. Bunların içerisinde özellikle boğaz kıyılarını kullanan Osmanlı ulemasının ya da İstanbulluların inşa ettirdiği daha basit ahşap camiler de var. En çok korktuğumuz camiler de onlar. Korunması daha zor." dedi.

MİMAR SİNAN ESERLERİ

Üsküdar'da bulunan halk arasında Kuşkonmaz Cami olarak nitelendirilen Şemsi Ahmet Paşa Cami ve Fındıklı'daki Molla Çelebi Camii Mimar Sinan'a ait eserler. Yalı camilerin en ünlüleri ise Ortaköy ve Dolmabahçe'de bulunuyor. Ortaköy'de ilk akla gelen İstanbul manzarasını oluşturan cami Büyük Mecidiye Camii. Burası Sultan Abdülmecit tarafından Balyan ailesine yaptırıldı. Bezm-i âlem Valide Sultan Camii, Sultan Abdülmecit'in annesi tarafından yapımına başlanan bir cami. Annesi'nin vefatı üzerine cami Sultan Abdülmecit tarafından tamamlanıyor.

3 AHŞAP YALI CAMİ

oğaz manzarasını süsleyen 11 caminin Anadolu Yakası'nda bulunan 3'ü ahşap. Küçük yapılarına rağmen eşsiz boğaz manzarasına büyük katkı sunan bu camilerin ahşap yapıları nedeniyle korunması çok zor. Kuleli'de bulunan Kaymak Mustafa Paşa Camii, Kuzguncuk'ta bulunan Üryanizâde Ahmet Esat Efendi Camii ve kısa süre önce yanan Vaniköy Cami. Tek minareli, tek şerefeli bu mütevazı camileri ahşap yapısı nedeniyle yangına ve boğazın rüzgarı ile denizin nemine karşı oldukça savunmasız yapılar olarak biliniyor.

16. YÜZYILDAN

Sanat tarihçisi Hayri Fehmi Yılmaz, İstanbul'un yalı camileri hakkında şunları söyledi: "16. yüzyıldan itibaren bu anlamda bir dizi cami görürüz İstanbul'da. Özellikle boğaz kıyılarında Şemsi Ahmet Paşa'nın meşhur camii tam sahile, boğazın girişine yerleştirilmiştir. Medrese, türbe ve küçük bir külliye oluşturur ve sıkışık bir araziye çok iyi tasarlanmıştır. Aslında Üsküdar Mihrimah Sultan Camii de bir yalı camii sayılabilir. Vaktiyle önünde güzel bir meydan varmış, iki tarafında birer kervansaray, arkasında set üstünde de bir cami boğaza açılıyor tamamen. 16 yüzyılda bu anladığımız kadar çok yaygın. Fındıklı'daki Molla Çelebi Camii de yalı camiidir. Mimar Sinan çağından itibaren boğazın güzel kıyılarını birtakım camilerle, ibadethanelerle süslemek hoş bir adet olmuş. İlerleyen dönemde 18. yüzyıldan itibaren Osmanlı padişahlarının da anıtsal camilerini bu kıyıda görmeye başlıyoruz. 18. yüzyıldan sonra Sultan Abdülhamit, Beylerbeyi Camii'ni, Sultan Abdülmecit Ortaköy Mecidiye Camii'ni tamamen sahilde inşa etmişlerdir. Böylelikle sultani camiler de boğaz kıyısında yükselmeye başlamışlardır."

"BULUNDUKLARI YERLERDE SİLUETİ BELİRLEYEN UNSURLARDIR"

Hasan Fehmi Yılmaz, şöyle devam etti: "Bunlar İstanbul'un çok ihtişamlı tepelerine yerleşen görkemli camilere göre daha mütevazı anıtlardır. Ama bulundukları yerlerde silueti belirleyen unsurlardır. Hepsi kullanılıyor açıkçası ve ibadet de ediliyor içlerinde. Bunların içerisinde özellikle boğaz kıyılarını kullanan Osmanlı ulemasının ya da İstanbulluların inşa ettirdiği daha basit ahşap camiler de var. En çok korktuğumuz camiler de onlar. Korunması daha zor. Üryanizadelerin çok güzel bir cami var, Kuzguncuk'u geçince hemen sağda çok zarif bir ahşap camidir. Korunması tabii bunların zor. Vaniköy Camii, biraz ileride Kuleli Lisesi'nin hemen bitişiğinde Mustafa Paşa'nın cami… Bunlar çok keyifli camiler, ahşap yapılardır ve boğaza çok yakınlar. Her türü sıkıntıya da açıklar. Çünkü bir taraftan boğazın rüzgarı, denizin rutubeti ahşap olan bu yapıları sürekli rahatsız ediyor. Bir taraftan da ahşabın getirdiği yangın riski var. Kentimizin hoş hatıraları bunlar, boğaz kıyısı boyunca, boğaz gezilerinin ayrılmaz bir parçasını oluşturuyor İstanbul yalıları ve camiler, yalı camiler. Bunlar hiç şüphesiz boğazın eski özgün yapısının algılamamıza en çok yardım eden şeyler. Birer nokta gibi, boğaz çok değiştiği için ancak bu eski yapıları yerlerinde yakalayarak hatırlayabiliyor, tanıyabiliyoruz. Zaman içinde de değişmişlerdir. Bebek Camii aslında çok şık bir camiyken, sonra dönüşmüş ulusal mimarlık akımının kubbeli şık bir mescidi haline gelmiş."

"İSTANBUL UYGARLIĞI' DİYEBİLECEĞİMİZ KEYİFLİ OSMANLI DÖNEMİNDE OLUŞTURULMUŞ BİR MEDENİYETİN PARÇASI"

Hayri Fehmi Yılmaz, "Boğazda İstanbul mimarisi için, mimarinin gelişimini anlatabileceğimiz olağanüstü keyifli bir çok ibadethanemiz var. Şemsi Ahmet Paşa'nın dışında Mimar Sinan Boğaz kıyılarında Mihrimah'ın camini tasarladı. Tam kıyıda olmasa da Beşiktaş Sinan Paşa Cami, tam kıyıda olan Fındıklı'da Molla Çelebi Cami yalı camilerdir. Sinan'ın altı destekli camilerinin güzel örneklerinden. Mimarlık tarihimiz açısından önemli anıtlar. Boğaz camileri bulundukları yere uygun olarak tasarlanmışlar. Yalıların arasında boğaz siluetini ayrılmaz bir parçası olmuşlar. Bazıları boğaz köylerine hizmet etmek için tasarlanmış, her biri köyde bir ya da iki cami var. Bazıları da sahilde gelişen yaz aylarında kullanılan meşhur dokunun bir parçası olmak üzere inşa edilmiş. Ama İstanbul'da müstakil bir cami formunu oluşturuyor yalı camiler. Bunlar kent siluetinin ayrılmaz parçaları, 'İstanbul Uygarlığı' diyebileceğimiz keyifli Osmanlı döneminde oluşturulmuş bir medeniyetin parçası" dedi.

SOSYAL MEDYA NEDENİYLE NAMAZ SAATLERİ DIŞINDA KAPALI

Ayıkcan Emlak Gayrimenkul Danışmanı Sinem Ayıkcan Yılmaz da yalı camilerle ilgili şunları söyledi: "8 bin yıllık tarihi olan Aysa ve Avrupa'yı bir araya getiren tarihi İstanbul'umuzda 3 bin 215 tane toplam camimiz var ve bunların 11 tanesi yalı cami olarak geçiyor. Bunların 5 tanesi Anadolu Yakası'nda 6 tanesi Avrupa Yakası'nda. Hepsi Osmanlı döneminden kalan camilerimiz. Dolmabahçe Cami çok güzel ve çok dikkat çeken bir camimizdir, yine Ortaköy Cami çok güzeldir, Beylerbeyi, Bebek'teki minik ve güzel konumuyla dikkat çeken camimiz, yine yanan Vaniköy Camimiz çok güzel ve özel bir camimizdir. 1580 yılında Şemsi Ahmet Paşa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılan bir cami. Mimar Sinan'a 'öyle bir cami yap ki bana, hiçbir şekilde kuş pisliği ve üstünde kuş olmasın, kuş diye. Mimar Sinan da bütün boğazı taradıktan sonra Üsküdar'da kuzey ve güney rüzgarlarının kesiştiği bir noktada yapıyor bu camiyi. Hakikaten hava akımı sebebiyle hiçbir şekilde yapıldığı o günden bu güne kuşların pisletmediği, üstüne kuşların uçmadığı bir camidir burası. Kendi adından öte 'Kuşkonmaz' olarak daha çok bilinir ve tanınır. Kuleli, Vaniköy ve Üryanizade Ahmet Efendi Camisi ahşap yapılardır. Yalı camileri manzarası, konumu sebebiyle çok fazla insanlar tarafından talep gören, özellikle sosyal medya için gelip fotoğraf çektirilen yerler haline gelmiş durumda. Dolayısıyla ibadet edenlerin, cemaatin şikayetleri sebebiyle namaz saatleri dışında artık kapıları kapalı."

ANADOLU YAKASI'NIN YALI CAMİLERİ

Şemsi Ahmet Paşa Camii: Üsküdar'da boğazın en güzel yerlerinden birine inşa edilmiş halk arasında Kuşkonmaz Camii diye biliniyor. Mimar Sinan'ın yaptığı en küçük külliyeye sahip. 1580 yılından bu yana tüm ihtişamıyla Salacak sahilini süsleyen caminin en önemli özelliklerinden biri de avlusunda, 27 bin eserin bulunduğu halk kütüphanesinin olması. Rivayete göre çok titiz olan Şemsi Ahmet Paşa, üstüne kuşların konup kirletmediği bir cami ister. Mimar Sinan'da kuzey ve güney rüzgarlarının kesiştiği bu noktaya camiyi yapar. Hava akımı nedeniyle de kuşlar caminin üzerine konmaz. Üryanizâde Ahmet Esat Efendi Camii: Üsküdar'ın ahşap olan en şirin camilerinden biri. Ahşap, kutu gibi bir yapıya. Kuzguncuk'taki bu cami 1860'ta mescit olarak yapılmış, 1889'ta camiye dönüştürülmüş. Kaymak Mustafa Paşa Camii: Kuleli Askeri Lisesi'nin çaprazında bulunuyor. Osmanlı döneminde Kaptan-ı deryalık yapmış olan Mustafa Paşa, camiyi 1837 yılında yaptırmış. Vaniköy Camii: Kısa süre önce yanan ve restorasyonuna başlanana Vaniköy Cami de ahşap yapıdadır. Camiyi, 1665 yılında Vani Mehmet Efendi yaptırmış. Beylerbeyi Camii: Anadolu yakasındaki yalı camileri arasında en görkemli caminin Hamid-i Evvel Camii yani Beylerbeyi Camii. Sultan I. Abdülhamid tarafından 1778 yılında annesi Rabia Sultan'ın anısına yaptırılmış.

AVRUPA YAKASI YALI CAMİLERİ

Bezmi Alemi Valide Sultan Camii: Beşiktaş'taki Bezm-i âlem Valide Sultan Camii, bulunduğu konum nedeniyle Dolmabahçe Camii diye biliniyor. Abdülmecid'in annesinin ismini taşıyan caminin yapımını, valide sultan başlatmış ancak vefatından sonra Abdülmecid tarafından tamamlanarak 1855'te ibadete açılmış. Büyük Mecidiye Camii: Semtinden dolayı Ortaköy Cami olarak bilinir. Cami 1853 yılında Balyan ailesinin İstanbul'a kazandırdığı eserlerden. Boğaziçi'nde eşsiz bir konuma ve manzaraya sahiptir. Bebek Camii: Humayun-u Abad Camii yani Bebek Cami boğazdaki en güzel, en sade camilerden biridir. Emirgan Hamid-i Evvel Camii: Sabancı Müzesi'nin hemen yanında, iki katlı, tek minareli, kiremit örtülü bir yapıdır. 1782 yılında Abdülhamit tarafından inşa edilmiş. Günümüze ulaşmayan hamam, fırın ve değirmenle birlikte bir külliye şeklindeymiş zamanında. Şimdi yalnızca çeşmesiyle ayakta. Fındıklı Molla Çelebi Camii: Mimar Sinan'ın nadide eserlerinden birisi. Camii, 1586'da inşa edilmiş. Hacı Kemalletin Cami: Rumeli Hisarı'nda bulunuyor. Onlarca kafenin içinde kalan cami ilk mescit olarak inşa edilmiş, 1743 yılında ise camiye dönüştürülmüş.