İstanbul İl Başkan Yardımcısı Muhsin Şenol'un moderatörlüğünde gerçekleştirilen panele konuşmacı olarak HÜDA PAR İstanbul İl Başkanı Erdal Elibüyük, Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şükrü Ersoy, İnşaat Yüksek Mühendisi Mahmut Eminoğlu, Mimar Müslüm Botan ve IHH Arama Kurtarma Eğitmeni Ahmet Çelik katıldı.

Panelin açılışında konuşan HÜDA PAR İstanbul İl Başkanı Erdal Elibüyük, Deprem gerçeğinin afetler yaşandığı zaman hatırlandığını ve yaşanan depremlerden sonra bu sorunun kısa süreliğine gündeme gelip ardından unutulduğunu söyledi.

İstanbul'da bir deprem gerçeğinin olduğunu ve bu gerçeği görerek hareket edilmesi gerektiğini vurgulayan Elibüyük, yerel belediyelerden başlayarak hükümet yetkililerinin ve sorumluluk sahibi herkesin bu konu üzerinde durması gerektiğini belirtti.

Yapı denetiminin titizlikle uygulanması ve yeni yapıların yönetmeliğe uygun şekilde imar edilmesi gerektiğini hatırlatan Elibüyük, Türkiye'nin yaklaşık 4'te birine denk gelen ve ekonomik olarak Türkiye'yi besleyen İstanbul'da acil olarak kentsel dönüşümün hızlandırılması gerektiğini vurguladı.

"Deprem ve Tsunami Tehlikesi" başlığıyla bir sunum yapan Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şükrü Ersoy, Türkiye'de her yıl 24 bin kadar deprem olduğunu ancak 4,0 ve üzerindeki depremlerin hissedilmediğini söyledi.

Deprem fay hatları ve daha önce yaşanan depremlerden yola çıkılarak İstanbul'da 7,0 üzerinde mutlaka bir depremin meydana geleceğini belirten Ersoy, depremin milli güvenlik sorunu olduğunu ve milli seferberlik ilan edilmesi gerektiğini vurguladı.

Ersoy, Türkiye'nin deprem ülkesi olduğunu ve Türkiye'de en büyük projenin deprem projesi olduğunu ifade etti.

2000 yılından önce yapılan yapıların çok güven vermediğini, 2000 sonrasındaki yapıların daha güvenli olduğunu söyleyen İnşaat Yüksek Mühendisi Mahmut Eminoğlu, "2000 yılından önce yapılan yapılarda hazır beton yoktu. Demir istenilen standartlarda değildi. Şu anda kullanılan demirde sd37 çelik kullanılırken daha önce kalitesi düşük olan bir demir kullanılıyordu. Onun için yapılar çok sağlıklı değildi. Deprem yönetmeliği o zaman tam olarak oturmamıştı. C16 beton kullanılıyordu. Şimdi, ise C30 beton kullanılıyor." dedi.

İHH Arama Kurtarma Eğitmeni Ahmet Çelik de İzmir'de yaşanan deprem sonrasında yapılan arama-kurtarma çalışmaları hakkında bilgi vererek deprem anında hayatta kalabilmek için yaşam üçgeni denilen alanlara sığınmak gerektiğini söyledi.

Betonun ve toplu konutların mimarları olan Avrupa'nın toplu konut ve betonarme yapılardan uzaklaşmaya başladığını anca Türkiye'de tam tersine bir durumun yaşandığını söyleyen Mimar Müslüm Botan, "Kentsel dönüşüm bizim için çare mi? Doğrusu bu konudan emin olamıyorum. İstanbul'da kentsel dönüşümü çok gerçekçi bulmuyorum. Yapı stoğunun yoğunluğunu düşündüğümüzde bazı ilçelerin başlı başına dönüşmesi gerekliliği ortaya çıkar. Betonarme bir yapının ömrünün 50-60 yıl olduğu düşünüldüğünde bugün inşa edilen bir yapı 50 yıl sonra tekrar bir tartışma konusu olarak karşımıza çıkacaktır. Ya da 20 yıl önce yapılan bir yapı 30 yıl sonra yeniden sorun olarak karşımıza çıkıyor. Bu kısır bir döngü halinde bizi meşgul etmeye devam edecek. Kentsel dönüşümün kendisi zaten bir azmanlaştırmadır. Hem inşaat metrekaresi hem de İstanbul'un yoğunluğu artıyor. Kentsel dönüşüm İstanbul için çok sürdürülebilir bir çözüm değildir." diye konuştu. (İLKHA)