HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, partisinin Bingöl İl Teşkilatının 3. Olağan Kongresinde iç ve dış gündemin öne çıkan başlıklarını değerlendirdi.

Konuşmasında faizli kapitalist ekonomi sisteminin oluşturduğu küresel ekonomik krizlere dikkat çeken Sağlam, “İnsan fıtratına uygun ‘İslam iktisat sistemine’ geçilmediği sürece krizlerden, enflasyondan ve işsizlikten kurtulmak mümkün değildir.” dedi.

Sözlerinin başında HÜDA PAR camiasında büyük emeği olan fedakârlıklarını şahadetleriyle tescilleyen Bingöl şehitleri Fethi Yalçın ve Cengiz Tiryaki’ye selam gönderen Sağlam, Bingöl 3. Olağan il kongresinin memlekete, millete ve HÜDA PAR’a hayırlar getirmesini temenni etti.

“Dürüst siyaset, gerçek adalet” şiarıyla yola koyulduklarını, “Önce İnsan Öncelik Adalet” diyerek yollarına devam ettiklerini söyleyen Sağlam, küresel sömürgecilerin, medeniyetimizin dinamiklerini yok etmek ve sirayet edebilecekleri bir toplum oluşturmak için uğraş vermekte olduğuna işaret etti.

Batı medeniyetinin iflasın eşiğine geldiğini bir kez daha hatırlatan Sağlam, Batı’da İslam düşmanlığı ve İslam’ın aziz peygamberine yapılan hakaretlerin, onlara fayda vermeyeceği gibi bu saldırıların ancak Batı’nın çökmesini hızlandıracağına vurgu yaptı.

“Deprem yaşama riski açısından en riskli illerden biri de Bingöl’dür”

Bingöl’ün deprem için riskli bir bölge olduğunu hatırlatan Sağlam, “Muhterem Bingöllü Hemşerilerim! Ülkemiz bir deprem ülkesidir. Deprem yaşama riski açısından en riskli illerden biri de Bingöl’dür.  Yakın tarihte Bingöl’de şiddetli bir deprem yaşadınız. Bu vesile ile bu depremlerde vefat edenlere Allah’tan rahmet diliyorum. Depremleri durdurma veya zamanını önceden öğrenme imkanına sahip değiliz,  ancak depreme dayanıklı bina yapma bilgi ve tecrübesi vardır. Sık aralıklarla ölümlü büyük depremler yaşanmasına rağmen düzgün bir şehirleşme politikası geliştirilemediği gibi deprem sonrasında depremzedelerin konut edinmesi ve yapılan yardımlar da hakkıyla yapılmamaktadır. Bunu en açık şekilde sizler yaşadınız, gördünüz. Yıllardır ihmal edilen yapı denetimleri ve usulsüzlükler nedeniyle ülke yapı stoklarının önemli bir kısmı depreme dayanıklı olmayan, ilk büyük depremde büyük zarar görecek yapılardır. Kentsel dönüşüm adı verilen programla; standartlara uygun olmayan yapılar ve depremlere karşı zayıf yapıların yenilenerek sağlıklı ve yaşanabilir şehirler hedeflenmişti. Maalesef bu projeler yeni rant kapılarına dönüştürülerek amacından uzaklaştırıldı. Bu nedenle yenilenmesi gereken bölgelere girilememekte ya da inşaat firmaların kazançlarına endeksli çalışmalar haline getirilmektedir. Bu konuda en mustarip olan şehirlerden biri de Bingöl’dür. Bir an evvel kentsel dönüşümün amacına ve modern şehir anlayışına uygun projelerle ihtiyaç duyulan kentsel dönüşüm faaliyetleri başlanmalıdır.” dedi.

“Ülkemiz iklim şartları bakımından tarım ve hayvancılık alanında çok elverişli bir konumdadır”

Tarım ve hayvancılığın önemine vurgu yapan Sağlam, “Ülkemiz, bulunduğu konum ve iklim şartları bakımından tarım ve hayvancılık alanında çok elverişli bir konumdadır. Ancak yanlış tarım politikaları rant ve kayırmalar nedeniyle bu imkanlarımızdan yeterince istifade edemiyoruz. Stratejik birçok tarım ürünlerinde ülke ekonomisine katkı verebilecek potansiyel olmasına rağmen bu ürünleri ithal eder duruma getirildik.  Bununla birlikte şehirler tarım alanlarına doğru kaymaya devam etmektedir. Yapılan usulsüzlüklerle tarım ürünlerinin yetiştirilmesi gereken tarlalarda binalar yükseltiliyor. Bu nedenle bir yandan tarım alanlarımız gittikçe tüketilmekte diğer taraftan zayıf zeminlere yapılan binalar en küçük sarsıntıda yıkımlara ve ölümlere yol açmaktadır. Birinci sınıf tarım arazilerinin imara açılması ve sağlıksız yapıların denetlenmesi konusu bir daha gündeme gelmeyecek şekilde katı kurallar ve denetimlerle sorun olmaktan çıkarılmalıdır.” ifadelerini kullandı.

“Bugün yaşadığımız ekonomik krizin asıl nedeni uygulanan faizli kapitalist sistemdir”

Faizli kapitalist ekonomi sisteminin oluşturduğu tahribatlara dikkat çeken Sağlam, “Bugün yaşadığımız ekonomik krizin asıl nedeni uygulanan faizli kapitalist sistemdir. Faiz, ekonomik sorunların büyük bir kısmının bizzat nedeni ve kaynağıdır. Bu faizli ekonomik sistemden kurtulup insan fıtratına uygun ‘İslam iktisat sistemine’ geçilmediği sürece krizlerden, enflasyondan ve işsizlikten kurtulmak mümkün değildir. Uluslararası para baronlarının ülkenin ekonomisine müdahale ettikleri bir gerçektir. Faizleri yükseltip hiçbir emek harcamadan ülke kaynaklarını kasalarına aktarmak için türlü spekülatif manevralar yaptıkları sır değildir. Faizlerin yükseltilmesi hiçbir şekilde ülke ve milletin menfaatine değildir, milyonların emeğinin ve ekmeğinin bir avuç para baronlarına aktarılmasıdır. Hiçbir suretle küresel sermayenin yaptıkları manevralara boyun eğilmemelidir. Aksine faiz ülke ekonomisinin literatüründen tamamen çıkarılmalıdır.” diye kaydetti.

“Ülke uzun bir müddettir genel bir işsizlik ve yoksulluk sorunuyla karşı karşıyadır”

Doğu ve Güneydoğu’da artan işsizlik ve yoksulluğun oluşturduğu sorunlara da değinen Sağlam, şöyle devam etti:

“Ülke uzun bir müddettir genel bir işsizlik ve yoksulluk sorunuyla karşı karşıyadır. Ama işsizliğin ve yoksulluğun en fazla hissedildiği bölge Doğu ve Güneydoğu bölgeleridir. Yıllardan beridir yanlış tarım ve hayvancılık politikaları, boşaltılan köyler, yanlış teşvik politikaları ve usulsüzlükler nedeniyle bölgemiz diğer bölgelerden çok daha fazla yokluk ve yoksulluk yaşamaktadır. Öte yandan güvenlikçi uygulamaların verdiği rahatsızlıklar; huzur ve güven ortamının hissedilmemesi nedeniyle iş ve hizmet üretebilecek işadamları da bölgeyi terk etmek durumunda kalmaktadır. Bölgeler arasındaki kalkınmışlık farkının daralması, güven ve istikrarın yeniden bölgeye hakim olması için ek imkanlar ve projeler devreye sokulmalıdır. Bingöl; dağları, endemik bitkileri, havası ve suyuyla; arıcılık, hayvancılık ve organik tarımda sadece il ölçeğinde değil belki bütün bölgenin ticaret, tarım ve hayvancılığa dayalı sanayisinin merkezi olabilecek potansiyele sahiptir. Bunun için büyük bütçelere ve dış kaynağa da ihtiyaç yoktur. Uygun planlama ve projelere; bir de vatandaşlara rehberlik edip destek olacak devlet aklına ihtiyaç vardır. Uygun planlamalar yapıp vatandaşlara güven ve huzur ortamı oluşturarak, herkesi birinci sınıf vatandaş olarak kucaklayan sistemi kurarak bunları başarabiliriz. Yanlış tarım ve ithalat politikaları, yem fiyatlarındaki artış, mera ve yaylaların yeterince kullanılamaması nedeniyle Bingöl gibi elverişli bir bölgede bile yirmi yılda küçük ve büyükbaş hayvan sayısında yarı yarıya azalmanın meydana gelmesi yapılan yanlışların vahametini gözler önüne sermektedir. Özellikle temel gıda ürünleri stratejik öneme sahiptir. Bu ürünleri yetiştirecek olan çiftçiler birer hazine gibi kıymetli görülerek korunmalı; tarımsal üretimde kullanılan makine ve ekipmanların tamamen yerli olması ve tarım ürünlerinin maliyetlerinin düşürülerek yaygınlaştırılması sağlanmalıdır. Gelişen teknoloji ve modern hayat tarzları insanları köyden kentlere yöneltmektedir. Bunu önlemek için köye dönüşleri cazip hale getirecek teşvikler ve destekler sağlanmalı, meraların haksız bir şekilde özel mülk kapsamına alınmasının önüne geçilmelidir.”

“Güvenlik soruşturması adıyla yapılan uygulamalar nedeniyle gençlerimiz kolektif cezalandırmaya tabi tutulmaktadırlar”

 Son olarak mülakat ve güvenlik soruşturmalarının oluşturduğu sorun ve sorunlara da dikkat çeken Sağlam, “İcraatın ve düzenlemelerin merkezinde adalet olmadığı için gençlerimizin geleceğe dair umutları tükenmiş durumdadır. Büyük emek ve fedakârlıklarla elde ettikleri diplomalar ve sınav başarıları mülakat adı altında geçersiz kılınmaktadır. Yılların gayret ve emeği ile elde edilen tecrübeler birkaç dakika içerisinde heba edilmektedir. Bununla birlikte yandaşlık, taraftarlık ve yakınlık tüm başarılardan ve sertifikalardan daha etkin statüler halini almıştır. Zekâ ve kabiliyetleri ile ülkeye büyük hizmetlerde bulunabilecek gençlerimiz liyakat ve ehliyetin aranmadığı kurumların kapısında taraftarlık ve adam kayırmacılığın duvarıyla karşılaşmaktadır. Layık olan, ehil olan yerine hak etmeyen ve işin hakkını veremeyenler makamlara ve mevkilere gelmektedirler. Suç ve cezaların şahsiliği en temel ve en eski hukuk kaidelerinden biridir. Güvenlik soruşturması adıyla yapılan uygulamalar nedeniyle gençlerimiz, uzaktan bir akrabasının işlediği iddia edilen suçlar nedeniyle kolektif cezalandırmaya tabi tutulmaktadırlar.  ‘Mesken masuniyeti’ inancımızın ve medeniyetimizin en dokunulmaz kıldığı kavramlardan biridir. Buna rağmen çağrıldıklarında ifade vermeye gidecek kadınların evleri onlarca silahlı polisle basılmaktadır. İnsanlar yargılama sonucunda beraat kararı aldıkları halde sadece suç isnadı yapıldığı için yıllarca emek verdikleri, ekmek yedikleri kurumlardan ihraç edilmektedir.” şeklinde konuştu. (İLKHA)