"De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.”

(Zümer Suresi, 53)

İbnu Ömer (R.A) anlatıyor:

"Gazvelerinin birinde Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'la beraberdik. Derken bir kavme uğradı.

"Siz kimsiniz?" diye sordu.

"Bizler Müslümanlarız!" dediler.

Bir kadın tandırına yakacak atmakla meşguldü ve yanında bir oğlu vardı. Tandırın alevi yükselince kadın çocuğu uzaklaştırdı. Sonra kadın, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanına geldi ve:

"Sen Allah Resûlüsün öyle mi?" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Evet!" deyince,

"Annem ve babam sana feda olsun! Allah Erhamu'r-Rahimîn (yani merhametli olanların en merhametlisi) değil mi?" dedi. Kadın,

"Evet!" cevabını alınca bu sefer:

"Allah'ın kullarına olan rahmeti, annenin yavrusuna olan merhametinden daha fazla değil mi?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm yine:

"Elbette!" buyurdu. Kadın:

"Anne çocuğunu asla ateşe atmaz! (daha merhametli olan Allah kullarını nasıl cehenneme atar?)" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm ağlayarak başını eğdi. Sonra başını kadına doğru kaldırarak:

"Şüphesiz Allah, hak yoldan sapıp O'na itaat etmeye tenezzül etmeyen ve tevhid kelimesini söylemekten imtina eden azgın kulundan başka kullarına azab vermeyecektir." buyurdu."

(İbn Mace, Zühd, 35)

Ebu’d-Derdâ bir cenaze gördüğünde şöyle derdi: “Siz gidin, biz de arkanızdan geliyoruz. Ölümden daha güzel ve büyük bir nasihat yoktur. Vaiz olarak insana ölüm kâfidir. İnsanların birbiri ardına gittiklerini gördüğü halde bundan ibret almayan kişinin aklı yoktur.”

(Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh)