Bismillahirrahmanirraim.

Tebliğ, büluğ çağına giren her muhataba ilahi hakikatleri mübalağaya gitmeden ama mübalağalı bir ısrarla beyan etme vazifesidir. Bu beyan, çoğu zaman kavlî olmanın yanında aynı zamanda hâlî beyanı da içinde taşıyan büyük bir eylemdir. İnsan tebliğ vazifesi yaparken çeşitli sıkıntılar da yaşayabilir. Tebliğ görevinde bulunan insan ise başına gelen her şeye imtihan nazarıyla bakar. Zira insan, hayatı boyunca çeşitli imtihanlarla yoğrulur. Gün gelir malla, bazen evlatla, bazen eşle, bazen de içinde yaşadığı toplumla… Hepsiyle imtihan olanlar, akıl ve gönüllerini ya bir yılgınlık ve depresif ruh hali ya da sabr-ı cemil ile doldurur. Rablerinden gelen cevr-u cefanın her birine hoş nazarla bakan insanların ise Rableri katında makamı artar, muhabbetullaha ererler.

Öte yandan insanın can yoldaşı, yol arkadaşı, sığınağı, dayanağı, sevgi ocağıdır eş. Harelenen yüreğe serin bir su, bazen de ciğer yakan bir közdür eş. Medyasıyla, politikasıyla, felsefesiyle, haberleri ve de oluşturulan algısıyla eşler arası ilişkide vefa ve tahammül sınırlarının yıkıldığı, iyi örneklerin git gide azaldığı şu modern zamanda, insanı özüne döndürecek denli büyük bir şahsiyete ihtiyacımız var. Bu yazımızda öyle bir şahsiyete değineceğiz. Hem de Asr-ı Saadet’ten… Hz. Zeyneb’den bahsediyorum. Kalbin en derininde maşukun muhabbeti ile inatçı ruh hali arasında bir cenderede sıkışan kalb-i rakik ve kavl-i leyyin bir şahsiyet… Ele alacağımız eser ise bir roman olsun istedim. Ve bu roman, ustalıklı betimlemeleri, okuyucuyu kitabın içine çekmeyi beceren atmosferi, şiirsel bir lisanı ve destansı akıcılığıyla ünlü romancı Nurdan Damla’nın Hz. Zeyneb kitabı olsun.

Hz. Zeyneb… Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem’in ilk gonca gülü, tutkulu mücevheri, Zeyn-i ebi’si (babasının süsü)… İslam’dan önce Tahire, İslam’a ittiba ettikten sonra da Kübra namlı Hz. Hatice’nin (r.a.) en büyük kızı... Parıldayan bir mücevher gibi hem bakmaya doyulamayan, hem de kıyılamayan bir nazenin... Ama Nebi (SAV)’den ailesine kalakalan mirasların en büyük yekûnu olan çile, kızlarından en büyüğüne de sirayet etmiş hayatı boyunca. Özellikle kocası Ebul As ile olan macerası… Gelin yazarın bazen romantizmin doruklarına çıkan, bazen de siyerin limanında bizi gezdirdikten sonra derinlere daldığı ve önümüze serdettiği nübüvvet incisinin başından geçenlerden aldığımız hisseleri mütalaa edelim.

İslam’a ilk inananlar arasında Nübüvvet evinin ilk goncası olan Hz. Zeyneb de vardı. Kalb-i rakik, kavl-i leyyin bir şahsiyet… Canlar feda babasının (SAV) potasında erimiş bir ahlaka sahipti. Ve ona böylesine asil, güvenilir, kadir kıymet bilen, ikramı bol, hoş sözden anlayan bir eş gerekti. Bu da yakın akrabası Ebul As’tan başkası olamazdı. Muhabbet bağıyla kurulmuş, ünsiyetle derilmiş evlilik, Nübüvvetin başlamasıyla ateşten gömleğe dönüştü. İmanın lezzetini alan Hz. Zeyneb, aynı yola baş koyduğu eşinin de İslam’a girmesi için olanca gayretlerde bulunmuş ama bir türlü sonuç alamamıştı. Yazar bu tebliğin ısrarını öyle bir betimliyor ve öyle önümüze sunuyor ki “taş olsa çatlar” deriz. Lakin cahiliyye taassubu girmişse bir insanın kalbine, bunca güzel hasletine hayran olduğu kayınbabasının dinine girmeye engel olur. Ebul As’ın özelinde cahiliyye taassubu ve elalem ne der düşüncesinin felaket derecede yıkıcı ve mantıksız olmasının yanında kişiyi çaresiz bırakan etkisine şahitlik ediyoruz. “Atalara ihanet etti.” denmesin diye kalbin her dediğine son raddede ret çeken ve hidayet yoluna gir(e)meyen bir insanın ruh halini, boşluktaki bir insanın çıkmazlarını müthiş ruhi tasvirlerle betimliyor yazar. Aynı zamanda şirkle bezenmiş Mekke’nin atmosferini de gözler önüne seriyor. Nebi (SAV) inanmayacaklarını bile bile Ebu Cehil-Ebu Leheb’e hak dini anlatmaya ısrarla devam ederken, kızı ise son raddede reddeden ama nihayetinde iman edeceğine can-ı gönülden inandığı cananına yine, yeni, yeniden tebliğ ediyordu İslam’ı. Öte yandan Peygamberin diğer goncaları Hz. Rukayye ve Ümmü Gülsüm’ün nişanlarını bozarak Resulullah’ı zor duruma düşürmeye çalışanlar, aynısını Hz. Zeyneb’e yapması için olanca baskı ve gönülçelen tekliflerle Ebul As’ın aklını çelmeye çalışıyordu. Teklifler değerlendirilecek denli cezbedici olsa da can özünden firkatin ölüm olacağını bilen Ebul As, muhabbetinin ve vefasının bir veçhesi olarak bu ısrarlı tazyiki red ederek savuşturuyordu.

Boykot devri gelip her şey daha bir çetrefilleşince çekilen eziyetler daha da zorlaşıyordu, Hz. Zeyneb için. Evet, Nebi ve yarenleri Şib-i Ebu Talib’de dışlanmışlığı yaşarken Hz. Zeyneb, fitnenin merkezinde nice tazyiklerle cebelleşmek zorunda kalıyordu. Hem mahallesindekilerin Resulullah’tan dolayı tazyiki, hem de Ebul As’ın imana karşı asi tutumu onu üzüyordu. Ancak kocasının ona karşı sevgisinde azalmanın söz konusu olmaması da hayranlık verici bir durumdu. Kısacası dayanılamayacak derecede psikolojik ve dahi sosyolojik işkenceleri yaşarken onu en çok yaralayan da, onun yarasını saran da yine eşi Ebul As olunca, insanın hem hayranlığı hem de hayreti artıyor.

Devam Edecek…

Abdullah Yıldız/doğruhaber