Şanlıurfa Bakırcılar Çarşısı'nda atadan kalma bakırcılık ve kalaycılık mesleğini icra eden ustalar, nesilden nesile devam eden mesleklerinin yok olmasını istemiyor.

Bakırcılık mesleğini, gelecek nesillere ulaştırabilmeleri için devletten destek bekleyen ustalar, çırak yetiştirebilmeleri amacıyla gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını bekliyor.

Eskiden her genç kızın çeyizinde bakırdan yapılma ürünler olduğunu belirten ustalar, teknolojinin ilerlemesi ile birlikte bakır ürünlere olan talebin azaldığını ifade ettiler.

Bakırın sağlık yönünden faydalı olduğunu belirten ustalar, Avrupa'nın birçok ülkesinde bakırın her alanda kullanıldığını belirttiler.

Kalaycılık mesleğinin geçmişte en gözde mesleklerden biri olduğunu belirten kalaycı ustaları, günümüzde ise bakır kullanımının azalmasıyla kalaycılık mesleğinin bittiğini vurguladılar.

Tarihi Bakırcılar Çarşısı esnafı, bakırcılık ve kalaycılık mesleği ile ilgili İLKHA'ya konuştu.

"Nesilden nesile bu mesleğin devam etmesini sağlayacağız"

Yaklaşık 36 yıldır ata mesleği olan bakırcılık mesleğini sürdürdüğünü belirten Bakırcı Ustası Şahin Tat, "Bakırcılığa 1984 yılında başladım. Bakırcılık işini severek yapıyorum. Bakırcılık dede mesleğidir, güzel bir meslektir. Bakır bütün virüsleri yok ediyor. Osmanlı dönemi zamanında Osmanlı mutfağında kaşık, tencere, bütün mutfak gereçleri bakır olarak kullanılmıştır. Bunun için biz bakırcılık mesleğini seçtik İnşallah bizden sonra da çocuklarımız ve torunlarımız devam ettirir. Nesilden nesile bu mesleğin devam etmesini sağlayacağız. Benim babamda bakırcıydı, yanında en az 50 tane eleman çalışırdı. Şimdi hepsi iş ve torun sahibi oldu ve yaşlandılar sıra bizlere geldi. Bakır, dünyada değerli bir madendir. Evimizde kullanıyor eşimize ve dostlarımıza tavsiye ediyoruz. Bugün içi bütün Avrupalıların evinde bakır vardır. Bakır, evde radyasyonu  yok eder, mikrobu barındırmaz. Bir suyu su arıtma cihazında temizledikten sonra bakır sürahiye bırakarak tekrar analizini yapın, bakır sürahinin içindeki su arıtmadan daha çok kaliteli, temiz ve berrak çıkacaktır" şeklinde konuştu.

"Devletin bizlere sahip çıkmasını ve gereken desteği vermesini istiyoruz"

Mesleklerinin devam ettirilmesi konusunda eleman bulamadıklarından dert yanan Tat, "Mesleğimizi bitmeye yüz tuttu; ama Allah'a şükürler olsun gençler ve yeni nesil bakırcılık mesleğini devam ettirmek istiyorlar. Bazen eleman bulamıyoruz; ama bulmaya çalışıyoruz. Bakırdan; çaydanlık, cezve, tabak, tava, tencere, sürahi, maşrapa gibi bütün ürünler yapıyoruz.  Bakırdan insan resmi bile yapılır. Bakırcılar olarak bizim en büyük sorunumuz;  bize sahip çıkılmıyor, desteklenmiyoruz.  Bizim şu an eleman sıkıntımız var. Sanat okullarında bizim meslek dalımıza elemanlar yetiştirilmiyor. Bakırcılık, bugün dünya mesleğidir, devletin bizlere sahip çıkmasını gereken desteği vermesini istiyoruz. Virüsü yenecekse önce Allah, sonra bakır yenecektir, bundan emin olun." diye konuştu.

"Eskiden her genç kızın çeyizinde bakır ürünler olurdu"

Bakırcılık mesleğini baba mesleği olduğundan dolayı seçtiğini vurgulayan Bakırcı Ustası Muhammed Nur Demirözü, "Baba mesleği olarak bu mesleğe başladım,  hem okula giderdim hem de burada çalışırdım. Babam 1978'de vefat ettikten sonra dükkanda çalışmaya başladım. Bu mesleği babam yaptığı için seçtim, elimden tutup beni dükkana getirirdi, meslek seçme şansımız yoktu.  Bakır, eskiden mutfak eşyası olarak kullanıldığı için çok güzel bir meslekti. Bakır, her evin olmazsa olmazıydı. Bakırdan tava, tencere, leğen yapıyoruz. Bir kız gelin gittiği zaman çeyizinde;  sini, tabak, su tası, hamam leğeni, çiğ köfte leğeni olurdu. Günümüzde ise çeyizte bakır ürünler kullanılmıyor. Çelik tencere ve cam tencere çıkınca bakıra rağbet kalmadı artık kimse bakırın yüzüne bakmıyor. Kalaycılık mesleğide yapılmadığı için bakırcılık tam olarak bitmiş durumdadır." ifadelerini kullandı.

"Bakırcılık mesleği teknolojiye yenildi"

Bakırcılık mesleğinin bitmeye yüz tuttuğunu ifade eden Demirözü, " Urfa'da çırak yok.  Bu handa şu an 3 usta var, eskiden 90 usta varmış. Bu ustaların hepsi çalışırdı.Şu an çalışan ustaların en küçüğü 60 yaşındadır,  ben 65 yaşındayım,  diğer usta da 68 yaşındadır. Bu ustalar da ölürse bakırcılık bir daha kalmaz. Bakırcılık mesleği teknolojiye yenildi. Maraş, bugün tornayla ve  sıvama ile çalışıyor. Yaptıkları ürünleri arabalarına koyup dolaşıp satıyorlar. Urfa'da böyle bir durum yok . Usta oturur müşteri gelirse yapar gelmezse yapmaz;  çünkü burada torna yok mal üretimi çıkmıyor. Maraş, bunu mecburi olarak yapıyor; çünkü üretim çok, Urfa'da ise üretim yoktur. Ben bir leğeni iki günde yaparsam kime gidip satacağım. Antep'te bize göre ileridedir, Urfa geri kalmıştır. " şeklinde konuştu.

"Çırak yetiştirmek için aranan usta öğretici olma şartı kaldırılsın"

Bakırcıların çırak yetiştirebilmeleri için usta öğretici belgesi şartı arandığını belirten Demirözü, "Valiliğe, Belediyeye ve Milli Eğitime kurs vermeleri için başvuruda bulunduk, kurs programa alındı; ama çırak bulunamadı. Bir yasa çıktı, bu yasaya göre ortaokula ve ilkokula giden öğrenciler, haftanın 3 günü ustaya, 2 günü okula gidecekti; ama kimse gelmedi. Devletin burada istediğin bir şart var; Usta öğreticilik belgesi olacak bu belgelere sahip olmayan çırak alamıyor. Urfa'da usta öğretici belgesi İki kişide var;  biri bende biri de komşudadır. Ben dükkanıma kaç tane çırak alabilirim? Usta öğretici şartı değilde maliye şartı olsaydı, 20 dükkan herbiri bir çırak yetiştirirdi." dedi.

"Eskiden kalaycılık çok kıymetli bir meslekti"

Eskiden yaşanan usta ve çırak ilişkilerine değinen Kalaycı Ustası Mustafa Ozan, "1939 doğumluyum kalaycılık mesleğine 6-7 yaşındayken başladım, şimdi  81 yaşındayım. Urfa'da eskiden çocuk 6-7 yaşına gelince babası çocuğun elini tutar götütüp ustaya teslim ederdi. Ustaya derdi ki 'Benim evladım senin evladındır. Eti senin kemiği benimdir. Başına bir şey gelse senden bilirim.' Usta, çocuğun her şeyinden sorumluydu. Çocuk, usta'nın korkusundan bir yere gidemezdi. Çocuk,  ustanın terbiyesiyle büyürdü. Kahve ve sigara içmek, yaramaz adamlarla gezmek yasaktı. Sabah erkenden dükkana gelir akşam ezanında eve giderdi. Mesleğimi babam seçti. Elimizden bir şey gelmiyordu; çünkü çocuktuk. O zamanlar kalaycılık çok kıymetli bir meslekti. Urfa'da eskiden 50 kalaycı dükkanı vardı. Bazen 3-4 ay boyunca köyde kalırlardı. Bozova ve Harran tarafında çalışırdık. Dediğim gibi kimisi baba mesleği olduğu için kimiside benim gibi babası elinden tutarak getirip ustaya teslim ettiği için bu mesleği yaptı. Beni okula yollamadılar, dükkana koydular, dükkanda çalışıp büyüdük. Önce tahta körük çektik, sonra kapları çukurda temizledik, daha sonra halfe olduk, eğri ve eskimiş kapları yaptık. En sonunda ise ocağa geçerek kap kalaylamaya başladık." şeklinde konuştu.

"Alüminyum, naylon ve çelik sıhhi değildir ama bakır sıhhidir"

Kalaylamış bir tasın vücuda şifa olduğunu belirten Ozan, "Kalaycılık mesleği, hemen hemen bitti;  ama yeniden filiz veriyor. Bakıra heves çoğaldı. Bakır, sıhhattir kirlendiğinde kalaylanınca bir sene daha temiz şekilde kullanılır. İstanbul, Bursa ve İzmir lokantalarında bütün eşyaları bakıra döndü; çünkü bakır temizdir kırılmıyor, hiçbir şey olmuyor. kalaya  gelince temizleyip bir daha kullanılıyor. Kalaylı bir tasta su iç; canına şifa verir ama alüminyum, naylon ve çelik gibileri sıhhi değildir, bakır sıhhidir. Evladını Kimse gelip yanımızda işe koymuyor Çünkü parası az ve zor bir meslektir. Hep kolay işe kaçıyorlar. Günbegün Kalay işi çetin oluyor, Eskiden kilosunu 100 liraya aldığımız kalayı bugün kilosunu 190 liraya alıyoruz; çünkü Avrupa'dan geliyor. Avrupa'da dolar olduğu için işimize engel oluyor. 5 lira yaptığımız şeyi 10 lira yapmam gerekiyor, o zaman da müşteri bize inanmıyor. Müşteri bilmiyor ki nışadır ve Kalay malzemeler bize Avrupa'dan geliyor."  diye konuştu.

"Eskiden bakırcılar çok kıymetliydi"

Geçmiş zamanda bakırcılık mesleğinin kıymetli olduğunu ama şu anda bakırcılığın terk edildiğine  dikkat çeken Bakırcı Ustası Mehmet Çirkin, " Mesleğe ağabeyimin yanında 12 yaşında başladım. Üç kardeştik, ağabeyimin yanında çıraklık, halfelik yaptım. Askerliğimi yaptıktan sonra ortak oldum, Kardeşlerim vefat edince de tek başıma kaldım. Eskiden bakırcılar çok kıymetliydi, herkes evinde bakır kullanıyordu. Şimdi Kimse bakır kullanmıyor, yavaş yavaş insanlar bu mesleği terk ediyor. Her şey şimdi teknoloji ile olmuş, hazır durumdadır.  Antep'ten Maraş'tan getirip hazır eşyayı satıyorlar. El işçiliğine değer artık yoktur. Ben burada vakit dolduruyorum. Meslek dayımızın bize geçti, dayımız Kalaycı ustasıydı; köylere giderdi. Ağabeyim Dayımın yanında çalışıp Usta olunca bende ağabeyimden öğrenip Usta oldum."  ifadelerinin kullandı.

"Mesleğin değeri ve kıymeti artık kalmadı"

Bakırcılığı yapacak çırak bulamadığını belirten Çirkin, "Bakırcılığı şu an kimse yapmadığı için meslek dağılıyor. Usta yetişmiyor, ölen ölüyor. Ağabeyim öldü ve yerine kimse geçmedi. Benim yaşım 65’in üzerindedir. Bu işi yapacak çırak yoktur. Mesleğin değeri ve kıymeti artık kalmadı. Çelik gibi ürünler çıktı. Kimse evinde yemek pişirmiyor, gidip lokantada yemek yiyor.  Urfa'da en çok rağbet gören ürün çiğköfte leğenidir, meraklısı olan alıp kullanıyor.  Yemek tavası, sahan gibi çeşitli ürünler var. Kimse el işine rağbet etmiyor, en büyük sıkıntımız budur.  Yumurta tavasını 150 liraya yapıyorum ama diğerleri hazır getirip 50 ile 60 liraya satıyorlar.  Usta yetişir mi? Yavaş yavaş mesleği terk ediyorlar. Hazır olarak tornadan çıkarıyorlar, günde 500 tane ürün çıkarsa tanesini 5 liradan satarsa neyi bulur. Bir taneden kâr yapsam ne olur? Bir kilo bakır 70 lira, her şey pahalı oldu haddini aştı. İnsanoğlundan daha ucuzu yoktur." şeklinde konuştu. (İLKHA)