Yusuf Can – Haber Yorum

Hatta bir dönem Laiklik için Fransa örnek gösterilir ve “Bakın oradakiler laikliği sizin anladığınız gibi yorumlamıyorlar. Madem din ve devlet işlerinin ayrı olmasından dem vuruyorsunuz Fransa’ya bakın, orada Müslümanların giyim kuşamına karışılıyor mu?” denilirdi.

Aslında bu görüntü de yanıltıcı idi.

Neden mi?

Çünkü Batı Dünyasının skolastik felsefenin etkisinden sıyrılıp pozitivist akımların üzerine inşa ettiği yenidünyasında Laisizm belirleyici etken olmuş ve bu yaşam tarzı hiçbir şekilde rakip inançlara müsamahakâr davranmamıştı.

Fransa ve diğer Batılı ülkelerin bazı dönemlerde kısmen Müslümanlara bazı özgürlükler sağlamış olmaları bilinçaltlarında yatan ‘Hristiyan Batı’ anlayışından vazgeçtikleri anlamına gelmiyor.

Neredeyse tüm batı ülkelerinde İslam ve Müslümanlara yönelik çeşitli baskılar olsa da bu baskıları görünür kılmamaya gayret gösteriyorlardı.

Ancak son birkaç yıldır Rothschıld ailesinin gelecek vadeden gençlerinden biri olarak bilinen Emanuel Macron’un öncülüğündeki Fransa İslam’la hesaplaşmasını aleni yapmaya karar vermiş bulunuyor.

Önce İslamdaki cihad kavramıyla uğraşan Macron, Kur’an-ı Kerim’den cihadla ilgili ayetlerin çıkarılması gerektiğini söyledi sonra “Müslümanların radikalleşmeleri camilerde başlıyor!” hezeyanıyla sürdürdü.

Tabii bu söylemlerin sahadaki yansımaları oldu.

Önce; sözde 300 akademisyen (Hristiyanların İznik Konsiline benzeterek) Kur’an’ın değiştirilmesi için imza kampanyası başlattı.

Akabinde tüm Fransa’da Müslüman avı başlatıldı. Camiler dernekler  ve vakıflar ardı ardına kapatılmaya başlandı.

Deyim yerindeyse Fransız istihbaratı ve emniyeti önce suç icat ettiler daha sonra suçlu(!) buldular.

Fransa İç İşleri Bakanı Darmanin Fransa'da son 3 yıl içinde "radikalleştiği" iddiasıyla camiler dahil 356 yerin kapatıldığını 411 yabancının sınır dışı edildiğini aktardı.

Darmanin, Müslümanlara ait 51 dernek ve sivil toplum kuruluşunun denetleneceğini ve bunlardan birkaçının kapatılacağını ifade etti.

13 Ekim'de yaptığı açıklamada Darmanin, "radikal İslamcılıkla mücadele" ismi altında Fransa'da geçen ay 12, sene başından bu yanaysa toplam 73 cami, özel okul, dernek ve iş yerinin kapatıldığını duyurmuştu.

Macron ise (Radikal dediği bazı) Müslümanlara seslenerek “Artık rahat uyuyamayacaklar!” tehdidinde bulunmuştu.

Kısacası,

Fransa laikliği tüm dünyaya gerçek yüzünü göstermiştir.

Türkiye’de ya da başka bir İslam toprağında laikliğe ihtiyaç olmadığı gibi herhangi bir ülkenin laiklik anlayışına da ihtiyaç yoktur.

Fransa’nın İslami sembollere ve özellikle CAMİLERE yönelik kapatma uygulamalarından sonra şu sorunun sorulması elzem olmuştur;

-Acaba Türkiye veya başka bir Müslüman ülke KİLİSELERE yönelik kapatma kararları alsaydı ne olurdu?

Öyle ya her kilise Vatikan’a bağlı (Veya Ekümenliğe bağlı) bir misyoner okulu gibi hatta bazısı CIA-MI6-FSB gibi istihbarat örgütlerinin “Güvenli Evleri” gibi çalışmıyor mu?