Çin’in toplama kampları!
Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde Çin tarafından “mesleki eğitim kampı” olarak açıklanan yüzlerce toplama kampı bulunuyor. Araştırma kuruluşlarının elde ettiği görüntüler yeni onlarca kampın inşa edildiğini de ortaya koyuyor.
Her yıl ortalama 1,4 milyon kişi bu kamplara alınarak baskı, şiddet ve asimilasyona maruz bırakılıyor. Çin, etnik ve dinsel asimilasyonun yanı sıra bu kamplarda zorla çalıştırma cezasıyla ekonomik istikrarının devamını sağlıyor. Kamplarda zorla tutulan Uygurlulara yönelik kötü muamele tanık ifadelerinin yanı sıra görüntülerle de belgelenmiş durumda. Adeta Çin işkencesi merkezine dönüştürülen kamplarda yaşamını yitiren onlarca insan bulunuyor. Aynı zamanda normal yaşam standartlarının engellenmesinin yanı sıra bu gözaltı merkezlerinde İbadet özgürlüğüne de izin verilmiyor ve dini asimilasyon politikası uygulanıyor. Kampların yanı sıra Uygur Bölgesi de tam bir açık hava hapishanesine dönüşmüş durumda. Çin etnik grupları birleştirme politikasıyla; etnik kökeni farklı ailelerin ahlaki ve geleneksel yapısını zorla değiştirmeye çalışıyor. Bu doğrultuda çoğu Uygur Türkü erkek, toplama kamplarına götürülürken, Çinli memurlar ‘kuzen’ adı altında ailelerle yaşamaya zorlanıyor.
Açık hava hapishanesine dönüştürülen bölgede dışarıdaki yaşamın yanı sıra evlerin içerisindeki yaşam da kontrol edilmeye çalışılıyor. Söz konusu uygulamalara itiraz edenler ‘terörist’ yaftasıyla tutuklanıp toplama kamplarına götürülüyor.
Ülke içerisinde de farklı dinsel yapılara yönelik insan hakları ihlallerini arttıran ve tam bir istihbarat merkezine dönüşen Çin, artık İnsan Hakları Konseyi’nde. Toplama kamplarıyla etnik ve dini asimilasyonda bir çok ülkeyi geride bırakan Çin’den dünyadaki insan hakları ihlallerine karşı rol üstlenmesi bekleniyor!
Bir diğeri de Rusya
Rusya denilince Çeçenistan, Afganistan, Kırım ve Suriye’de gerçekleştirdiği katliamları anımsamamak mümkün değil. Ya da sürgün ve ölüme terk ettiği farklı etnik kökenden onlarca insanı. SSCB, 1979’da Afganistan’ı işgal ettiğinde tam 1 milyon sivil yaşamını yitirdi, 3 milyon sivil ise saldırılarda yaralandı.
Afganistan’dan çekildiğinde geriye bugün hala devam eden büyük bir kaos bıraktı. Afganistan-Pakistan sınırında devam eden sorunlar, işgalle ortaya çıkan silahlı gruplar ve artık müzakerenin çözemeyeceği büyük bir kaos. Aynı zamanda ABD başta olmak üzere batılı güçlerin bölgede güçlenmesini ve çıkarları doğrultusunda askeri hegemonya kurmasını sağladı.
1999’da başlayan İkinci Çeçen savaşında 25 bin ile 50 bin arasında Çeçen hayatını kaybetti ya da kayboldu. Savaş sona erdikten ve Rusya bölgeden tamamen çekildiğinde dahi geride bölgedeki menfaatini muhafaza edecek bir yönetim bıraktı. Aynı zamanda eski düşmanlarını unutmayarak savaşta kendisine karşı savaşan bir çok komutana farklı ülkelerde suikast düzenledi.
Ukrayna’da 2014 yılında başlayan protestoları da fırsat bilen Rusya, Kırım’ı ilhak ederek Kırım Tatarlarına yönelik baskı uyguladı. Etnik ayrımcılığı benimseyen Rusya, okullara ve camilere baskın düzenledi, muhalif Tatarların bölgeye girişini yasakladı ve bazı Tatarları katletti.
Suriye’de de rejim yanlısı bir politika izleyen Rusya, bölgedeki askeri üslerini arttırarak birçok askeri operasyon gerçekleştirdi. Suriye’de 2015’teki varlığından bu yana en az 6 bin 686 sivilin ölümüne neden olduğu biliniyor. Ülkede sivil yerleşim yerlerini hedef alan Rusya, okul ve sağlık merkezlerini de kasıtlı olarak hedef aldı.
Rusya ve Çin’li İnsan Hakları Konseyi
Dünyanın en büyük hak ihlallerini gerçekleştiren ülkeler arasında yer alan Çin ve Rusya, caydırıcı fiili yaptırımlara tabi tutulmamasının yanı sıra bu konseye dahil edilerek adeta ödüllendiriliyor. “Çarlık”, “Tek yol tek kuşak” gibi politikaları doğrultusunda birçok ülkeye müdahale eden, askeri ve siyasi çıkarlarını korumak için çabalayan Çin ve Rusya’nın İnsan Hakları konseyinde emellerinden bağımsız olarak çalışması gerçekten mümkün mü? Yoksa tam aksine çıkarlarını korumak için daha geniş bir fırsat mı elde etti?