HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, yaptığı haftalık iç gündem değerlendirmesinde; uyuşturucu ile mücadelede aile faktörünün önemi, insan sağlığını ve güvenliğini tehdit eden sokak hayvanları ve temel gıdaya gelen zamlar ile ilgili görüşlerini kamuoyuyla paylaştı.

Uyuşturucu madde kullanım ve bağımlılığının ciddi bir toplumsal sorun olduğuna dikkat çeken Sağlam, uyuşturucu madde kullanımı, kumar, alkol ve diğer bağımlılıkların bireyselliği aşarak toplumsal bir salgına dönüştüğünü ifade etti.

Sağlam, "Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (TUBİM) tarafından 15 bin 328 kişi üzerinde yapılan araştırmada uyuşturucu madde kullanan gençlerin yüzde 85'inin aileleriyle birlikte yaşadığı ve yüzde 47'sinin ise uyuşturucu maddelerini evde kullandığı ortaya çıkmıştır. Araştırmanın asıl tehlikeli sonucu ise; ebeveynlerin birlikte yaşadıkları çocuklarının uyuşturucu kullandığını ancak 2 yıl sonra fark edebilmeleri olmuştur. Bu sonuçlar, aile kurumumuzun zayıfladığını ve artık bireyleri dış tehditlere karşı koruyamadığını da ortaya çıkarmıştır. Aile bireylerinin eğitim durumu, bilinç düzeyi, iletişim becerileri ve sahip olunan sosyal aile bağlarının düzeyi artıkça bireylerin madde kullanımına yönelimini azaltacaktır. Ebeveynlerin çocuklarını bağımlılıklara karşı korumada ciddi sorumlulukları bulunmaktadır. Çocukların uyuşturucu maddelerin zararları konusunda bilinçlendirilmeleri, arkadaşlık çevrelerinin bilinip takibinin yapılması ve davranışlarının iyi gözlemlenmesi koruyucu tedbir ve zamanında müdahale açısından oldukça önemlidir." dedi.

"Aile kurumunun güçlendirilmesi koruyucu tedbir açısından bir gerekliliktir"

Bireyleri bağımlılığa yönlendiren araçların farklılaşmasının, bağımlılığa karşı mücadelede yeni ve etkin yöntemler geliştirmeyi de gerektirdiğine işaret eden Sağlam, "Narkolog projesi kapsamında ‘En İyi Narkotik Polisi Anne’ sloganıyla başlatılan çalışma çok değerlidir. Uyuşturucu veya toplumda var olan birçok sorunla mücadelede aile faktörü azımsanmayacak bir öneme sahiptir. Aile kurumunun güçlendirilmesi, aile üyelerinin eğitilmesi ve sorunlarla baş etme becerilerinin geliştirilmesi, koruyucu tedbir açısından bir gerekliliktir. Her ne sebeple olursa olsun, zamanında alınmayan tedbirler, çok daha ağır sonuçlarla mutlaka önümüze çıkacaktır." ifadelerini kullandı.

"Sokak hayvanlarına bir çözüm bulunmalıdır"

Sahipsiz sokak hayvanlarının şehir merkezlerinde ve toplu yaşam alanlarında artan yoğunluğu, insan sağlığını ve güvenliğini tehdit eder bir boyuta ulaştığını söyleyen, özellikle sahipsiz köpeklerin gerçekleştirmiş olduğu saldırıların birçok vatandaşın yaralanmasına ve kimisinin ölümüne yol açtığını hatırlattı.

Bu durumun, aynı zamanda sahipsiz hayvanlar için de ciddi bir tehlike olduğunu söyleyen Sağlam, "Zira önemli bir kısmı arabaların altında kalarak veya farklı sebeplerle telef olmaktadır. Tüm kısırlaştırma önlemlerine rağmen sayıları hızla artan sokak köpekleri, özellikle park, bahçe, mezarlık ve bazı tenha alanları sahiplenerek sürü psikolojisi içerisinde zaman zaman saldırgan bir tutum alabilmektedirler. Bu nedenle gece saatlerinde yürüyüş yapan, hava aydınlanmadan işe giden, sabah namazı için camilere ulaşmaya çalışan vatandaşlar tedirgin olmakta, özellikle çocuklar saldırıya uğramaktadır." dedi.

"Sokak hayvanlarına meskûn mahallerden uzakta daimi barınak ve yaşam alanları yapılmalı"

Sağlam, "5199 sayılı kanun ve ilgili yönetmelik, sahipsiz hayvanların belediyeler tarafından kalıcı olarak meskûn mahallerden uzaklaştırılmasını ve daimi barınaklara alınmalarını yasaklamaktadır. Dünyanın gelişmiş şehirlerinde sokaklarda sahipsiz bir hayvana, hele ki bu hayvanlar sebebiyle yaşanan saldırılara, can kayıplarına ve trafik kazalarına rastlamak mümkün değildir. Hem insanlar hem de sokak hayvanları için ciddi sorun haline gelen mevcut duruma çözüm bulma anlamında; sokak hayvanlarına meskûn mahallerden uzakta daimi barınak ve yaşam alanları inşa edilmelidir. İlgili mevzuat da bu doğrultuda revize edilmelidir." ifadelerine yer verdi.

"Mutfaktaki yangın söndürülmelidir"

Eylül ayındaki verilere göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 2 bin 447 lira, yoksulluk sınırının da 7.973 lira olarak belirlendiğini aktaran Sağlam, açlık sınırındaki bir yıllık değişmenin 385 lira yani yüzde 18,56 olduğunu kaydetti.

Bu rakamın aynı zamanda asgari ücretlinin ve düşük gelirlinin yıllık enflasyonu olduğunu söyleyen Sağlam, "Çünkü bu kesim, gelirlerinin tamamına yakınını gıda harcamasına ayırmak mecburiyetindedir. Son yıllarda gıda fiyatları genel düzeyi sürekli yükselme eğilimindedir. Bu hususta acil tedbirler geliştirilmelidir." dedi.

"Tarım ve hayvancılık sektörü daha fazla ihmal edilmemelidir"

Türkiye'nin, tarım ve hayvancılık potansiyeli çok yüksek olduğu halde birçok temel gıdayı ithal ettiğini belirten Sağlam, "Gıda tedarik zincirinin üretim safhasına gereken önem verilmediği için bugün önümüze büyük bir sorun olarak çıktı. Tarım ve hayvancılık sektörü daha fazla ihmal edilmemelidir. Bir milletin kendi kendine yetebilirliği açısından tarım stratejik bir öneme sahiptir. Tarımsal ürünlerde dışa bağımlılığın önlenmesi hayati bir öneme sahiptir. Bu nedenle çiftçimiz birer hazine gibi kıymetli görülerek korunmalıdır. Dar gelirli ve yoksul vatandaşlarımızın temel harcama kalemlerine gelen zamları kaldırma tahammülü kalmamıştır. İşsizliğin tavan yapması ile eş zamanlı olarak hayat pahalılığının da hızla yükselmesi sıra dışı bir durumdur. Bazı temel ürünler enflasyon rakamının birkaç katı zamlandı. Bu kötü gidişatın önüne geçebilmek için bir seferberlik mantığıyla, olağanüstü tedbirler alınmalıdır. Özellikle gıda üretimine ciddi yatırımlar yapılmalı, üretici maliyetleri düşürülmeli ve ağır vergiler gözden geçirilmelidir. Bu tedbirler, aynı zamanda önemli bir istihdam sahası da açacaktır." şeklinde konuştu. 

Dış gündem değerlendirmesinde, Macron'un İslam karşıtı sözlerini, İnsan Hakları Örgütü'nün Arakan raporunu ve 39 Ülkenin Çin'e yaptığı 'Uygurları serbest bırak' çağrısını değerlendiren Sağlam uluslararası kuruluşları insan hakkı ihlallerine karşı göreve çağırdı. 

MACRON’UN İSLAM KARŞITI SÖZLERİ

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, İslam dininin dünyanın her yerinde krizde olan bir din olduğunu söyleyerek, sözüm ona ‘İslami radikalizm’ ile mücadele çağrısı yaptı. Daha önce öğrenci ve velilere yönelik okul gezilerinde dahi başörtüsü yasağı getiren Fransa’da İslam’a ve Müslümanlara yönelik hakaret ve aşağılayıcı ifadeler fikir özgürlüğü olarak kabul görmektedir. Son olarak Macron’un İslam dinine yönelik ırkçı ifadeleri, Fransa rejiminin İslam’a ve Müslümanlara yönelik bakış açısının somut delilidir. İslam karşıtı bu ifadeler ülkedeki ırkçı grupları da cesaretlendirerek Müslümanlara yönelik şiddet ve hakaret eylemlerinin fitilini ateşlemiştir. Aynı zamanda ülkede radikalizm ile mücadele adı altında ‘’Fransız İslam’ı’’ oluşturmaya yönelik yasal düzenlemeler yapılmaya çalışılmaktadır.

Müslümanların ibadet ve inanç özgürlüğünü kısıtlayan ve ırkçılığı körükleyen İslam karşıtı adımları şiddetle kınıyoruz. Avrupa ülkelerinde aşırı sağın şiddet eylemlerine maruz kalan, kamusal alanda inanç simgeleri yasaklanan Müslümanlar, İslam dünyasından yeterli desteği görmemektedir. Bu tepkisizlik, devletlerin ve ırkçı grupların Müslümanlara yönelik baskısını daha da arttıracaktır. Nitekim Almanya’da 2,5 ayda 188 ‘İslam düşmanlığı’ suçu kayda geçmiştir. İslam dünyasını, bu saldırılara ve Müslümanların özgürlüğünü kısıtlayan ırkçı rejimlere karşı en üst perdeden tepki göstermeye davet ediyoruz. İslam ülkeleri başta Fransa olmak üzere İslam düşmanı rejimlere karşı caydırıcı yaptırımları devreye sokmalıdır.

İNSAN HAKLARI İZLEME ÖRGÜTÜNÜN ARAKAN RAPORU

İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), Myanmar'da yerlerinden edilmiş 130 bin Arakanlı Müslümanın zorla tutulduğu 24 kampta yaşam koşullarına ve insan hakları ihlallerine dikkat çeken 169 sayfalık bir rapor yayımladı. Bu rapora göre kamplarda yaşayanlar kontrol noktaları ve dikenli tellerle örülü mekanlarda, seyahat özgürlükleri ellerinden alınmış, özel uygulama ve politikalarla yaşamaya mahkumdurlar.  Geçim kaynakları, eğitim, sağlık hizmetleri ile yiyecek ve barınma imkânlarına sınırlamalar konulmuştur. Dışarıdan gelebilecek insani yardımlara da ciddi kısıtlamalar getirilmiştir. Bu nedenle de kampta zorla tutulanlar yetersiz beslenme, temiz suya ulaşamamaktan kaynaklı hastalıklar, çocuk ve anne ölümleriyle karşı karşıyadır. Kamplardaki eğitim ve istihdam olanaklarının eksikliği sistematik hasara yol açmaktadır. Kamplarda yaşayan 65 bin çocuğun eğitim hakkından mahrum bırakılması temel insan haklarının ihlalidir.

Irkçı Myanmar yönetiminin Arakanlı Müslümanlara muamelesinin insan hakları ve insanlık onuruyla bağdaşmayacak şekilde sistematik bir zulmüne dönüştüğü mezkûr raporla bir kez daha belgelenmiştir. Uluslararası hukuk ayaklar altına alınmaktadır. BM ve diğer uluslararası kuruluşlar bu zulme daha fazla sessiz kalmamalıdır. Kamp koşullarının iyileştirilmesiyle birlikte en kısa sürede Arakanlı Müslümanların yasal güvence ve uluslararası koruma ile kendi yurtlarına dönmeleri sağlanmalıdır.

39 ÜLKENİN ÇİN’E ÇAĞRISI

Birleşmiş Milletler, 39 ülke adına Çin’e bir çağrıda bulundu. BM’nin bu çağrısında;  Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ndeki insan hakları ihlalleri ve yaşanan gelişmelerden derin endişe duyulduğu, insanların mecburi siyasi eğitim kamplarına alındıkları ve bir milyondan fazla kişiye keyfi gözaltı haberlerinin son derece endişe verici olduğu ifade edildi. Yanı sıra, Uygur kültür, inanç, ifade ve hareket özgürlüğü üzerinde ciddi kısıtlamaların olduğu, çalıştırma ve kısırlaştırma dahil zorla doğum kontrolü yöntemlerinin uygulandığı iddiaları ortadadır, denildi. Çin'e BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri ve bağımsız gözlemcilerin Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ne derhal ve engelsiz ziyaretine izin vermesi çağrısı yapıldı. 

Bu, insani ve olması gereken bir çağrıdır, ancak yeterli değildir. Mutlaka caydırıcı müeyyidelere de başvurulmalıdır. Bu çağrıya imza atan ülkeler arasında Bosna Hersek ve Arnavutluk dışında, Türkiye dâhil başka İslam ülkesinin olmaması, ümmet adına çok acı ve trajik bir durumdur. Bu çağrı sözde kalmamalı, Doğu Türkistan’da Müslümanların inancına yönelik baskı ve zulümler sona erinceye kadar BM ve uluslararası kurumlar fiili adımlar atmaya devam etmelidir.