Doğruhaber – Haber Yorum

Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun veya 5816 sayılı kanun, kamuoyunda anıldığı şekliyle Atatürk'ü Koruma Kanunu, Atatürk'ün heykel ve büstlerine yapılan saldırıların artması nedeniyle Demokrat Parti iktidarınca 25 Temmuz 1951'de çıkarılmış.

Bu yasaya göre;

“- Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Atatürk'ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk'ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir.

- Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.

-Birinci maddede yazılı suçlar, iki veya daha fazla kimseler tarafından toplu olarak veya umumî veya umuma açık mahallerde yahut basın vasıtasiyle işlenirse hükmolunulacak ceza yarı nispetinde artırılır. Birinci maddenin ikinci fıkrasında yazılı suçlar zor kullanılarak işlenir veya bu suretle işlenmesine teşebbüs olunursa verilecek ceza bir misli artırılır…”

Dünyada buna benzer yasaların  Kuzey Kore’de olduğu söyleniyor. Hani liderlerinin cenaze töreninde ağla(ya)madıkları için sürgünlerin yapıldığı ülke.

Türkiye halkı bu koruma kanununu anlamasa da neredeyse alıştı gibi. Aynı her tarafta dikilen heykellere ve büstlere alıştığı gibi.

Tabii CHP ve onun fikrindeki oligarşik bürokrasi için bu heykeller, büstler ve hepsinin üzerindeki bu kanun aslında BU DEVLETİN TEMELİDİR. Bundan dolayı olayı farklı bir boyutta ele alıp ciddi bir şekilde bu konuya eğiliyorlar.

Neredeyse ülkedeki hatta dünyadaki tek dertleri budur dense abartılmış olmaz. Zaten ülke birkaç cephede (Dolaylı da olsa) savaş halinde iken onların devamlı bu konuyu gündeme getirmeleri ve her tarafı heykellerle donatmaları da bu meselenin onlar için ne denli önemli olduğunu gösteriyor.

Onları anladık da Cübbeli diye bilinen zatın Atatürk merakını anlamak mümkün değil.

Bir süre önce ekran ekran dolaşıp “2000 selefi grup silahlanmış” tiratlarından sonra şimdi de çıkmış Atatürk güzellemeleri yapıyor.

Birinci hamlesine cevap geç de olsa İçişleri Bakanından gelmişti “İftira ve provokasyon” demişti Süleyman Soylu.

Cübbeli’nin ikinci hamlesine cevap nereden nasıl gelir bilinmez ancak kendiliğinden rastgele konuşmadığı aşikar olan bu şahsın adım adım bir camiayı bir yerlere sürüklediği söylenebilir.

Mahmud Efendi Camiası olarak bilinen saygın cemaatin birçok konuda Cübbeli ile aynı düşünceleri paylaşmamalarına rağmen ne yazık ki tüm camia Cübbeli’nin ekranlardaki performansıyla anılacak hale gelmiş bulunuyor.

Yine çıktığı bir programda farklı bir şeyler söyleme adına konuşan Cübbeli ile koyu Kemalist Ersan Şen arasında şu konuşma geçti;

Ersan Şen, ‘Cemaatler ve Tarikatlar’ konu başlığının tartışıldığı bölümde telefonla bağlanan  "Cübbeli'ye, "Mustafa Kemal Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti, cumhuriyet konusundaki düşünceleriniz nedir?" sorusunu yöneltti.

"Yahu kaç kere anlattık." diye söze giren Ünlü, Atatürk'ü eleştirmenin caiz olmadığını belirterek şu ifadeleri kullandı;

"Mustafa Kemal Atatürk, bu devletin kurucusu. Bunun aleyhine konuşulmaz. Konuşmak caiz değildir. Asla bunun aleyhine konuşulmaması gerekir. Cumhuriyet bizim devletimiz. Son olarak kurulmuş devletimizdir. Bu devlete vergi vermek görevimiz. Askere gitmek görevimiz.

Bu devlete bağlıyız. Mahmut Efendi’den de böyle duyduk. Biz darül harpçi değiliz. 'Cuma kılınmaz' demeyiz. Bizim devlete bakış açımız; devlet var olsun. Biz bu devlet olmasa Suriye’den de Irak’tan da Yemen’den de Somali’den de beter oluruz. Ne namaz kalır ne abdest kalır ne namus kalır ne ırz kalır."

Burada garip olan şey Cübbeli’nin büyük bir fakih, bir müçtehit edasıyla “CAİZ DEĞİL” fetvası veriyor olmasıdır.

Yeri geldiğinde “Ben Mahmud Efendi Cemaati’nin fetva kurulunda bulunmuyorum” demesine rağmen tüm camiayı yansıtacak şekilde fetva vermesi anlaşılır bir şey değil.

Dilerdik ki fetva verdiği konuda cemaatlerinin PİRİ  Seyyid Abdulhakim Arvasi hazretlerinin yorumunu merak edip onu söyleyebilecek cesareti göstermesiydi en azından.