ANKARA
Çam, merkezi Kudüs'te bulunan Akhbar el Balad gazetesinden Khalil Assali ile söyleşi gerçekleştirdi.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin Türkiye için çok avantajlı olduğunun kanıtladığını vurgulayan Çam, başarılı bir girişimci ve turizm sektörünün önde gelen ismi Mehmet Nuri Ersoy'un Kültür ve Turizm Bakanı olarak görevlendirilmesinin sistem sayesinde mümkün olduğunu ifade etti.
Serdar Çam, Ersoy'un turizm ve kültür alanında iş birliği yaparak bölge barışına yönelik adımları hızlandırdığını dile getirdi.
Önce Kudüs
Kudüs'ün Türkiye için hassas ve kutsal bir konu olduğunu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için öncelik taşıdığını belirten Dr. Serdar Çam, "Mescid-i Aksa'nın Haşimi vesayetini elinde bulunduran Ürdün ile ilişkilerimizi daha da geliştirmek istiyoruz. Elimizden gelen yardımı sağlamaya hazırız. Ayrıca İsrail ile ilişkilerimizde sıkıntı yaşıyor olsak da Mescid-i Aksa'ya hizmet etmek, Filistin halkına ve devletine destek olmak için iyi ilişkilere sahip olmak bölgedeki iki önemli ulusun yararınadır." dedi.
Türkiye'nin 1949'da (İsrail ile) diplomatik ilişkilere başlayan ilk Müslüman ülke olduğunu hatırlatan Çam, "Ürdün'ün Mescid-i Aksa ile ilgili işleri yönetmesi büyük önem taşıyor ve Kudüs İslami Vakıflar İdaresinin gücüne katkıda bulunmak için yeniden yapılanma veya başka herhangi bir destek için iş birliği yapmaya ve gerekli yardımı sağlamaya hazırız. Bu amaçla Türkiye, Ürdün makamlarıyla iş birliği içinde gerekeni yapmaya hazırdır ve Mescid-i Aksa'yı korumak için ya Ürdün'ü ziyaret edeceğiz ya da Ürdünlü bakanları, iş birliği yolları ve ilişkileri güçlendirme yolları hakkında fikir alışverişinde bulunmak için Türkiye'ye davet edeceğiz." diye konuştu.
Çam, TİKA Başkanı olduğu dönemde Ürdün'ün başkenti Amman'ı birkaç kez ziyaret ettiğini ve son ziyaretinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın heyetinin üyesi olarak gittiğini hatırlattı.
Tüm bu ziyaretlerde vurgulandığı gibi, Türkiye ve Ürdün kurumları arasında iş birliğine olan ihtiyacın hayati önem taşıdığını, Mescid-i Aksa'ya ve Filistinlilere fayda sağlayacak olan bu iş birliğinin kapsamını ve içeriğini somutlaştırmak için yasal belgelerin imzalanması için çalışılması gerektiğini ifade eden Çam, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Mescid-i Aksa Külliyesi'ndeki İslam Müzesi'nin modernizasyonu protokolünün imzalanması, nasıl iş birliği yapabileceğimizi açıklamak için iyi bir örnek olabilir ayrıca daha fazla yasal belge ortaya koymak, iki kardeş ülke arasındaki iş birliğinin arkasındaki nedenler ve sonuçları hakkındaki yanlış yorumlamaları önleyecektir. Türkiye-Ürdün iş birliği konusunda yanıltıcı söylemlerin, Kudüs ve Filistin halkına zarar verebileceği unutulmamalı, bu nedenle bu tür söylemleri zayıflatmaya çalışmalıyız."
Türkiye - Ürdün İlişkileri
Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Çam, "Gözlemlediğim şey, Ürdün'ün bir yanda Doğu ile Batı arasında, diğer yanda da İsrail ile Filistin arasında konumlanması nedeniyle tarih ve coğrafyaya dayanan geniş bir tecrübeye sahip, bilge bir liderliğe sahip olması. Ürdün'ün bu deneyiminin, Türkiye dahil komşu ülkelerle paylaşılması gerektiğini düşünüyorum. Bana göre, Türk-Ürdün ilişkilerini derinleştirmek ve genişletmek bir zorunluluktur ki bu da Filistin ve Kudüs'ün yanı sıra birçok yönden iki kardeş ülkenin yararına olacaktır." dedi.
BAE - İşgal rejimi Anlaşması
Çam, Birleşik Arap Emirlikleri ile işgal rejimi arasındaki normalleşme anlaşması konusunda da değenlendirmelerde bulundu.
Bölgedeki hiçbir barış girişiminin veya anlaşmasının, Türkiye'yi rahatsız etmeyeceğine işaret eden Çam, "Biz hep bölgedeki barışı geliştirmek için çalıştık. Aslına bakarsanız, Türkiye'nin istediği de tüm fırsatların değerlendirilmesi." dedi.
Serdar Çam, İbrahim Anlaşması'nda 'Barış' kelimesi geçmesine rağmen anlaşmazlıklarla ilgili ilerleme sağlanamadığını, Filistinlilerin hakları ve beklentilerinin asla göz ardı edilemeyeceğini vurgulayarak ülkeler bölgeye barış getirmekte samimiler ise yapacakları ilk şeyin adaletli davranmak olduğunu söyledi.
Bir Türk vatandaşı olarak bu konudaki şahsi kanaatinin, bu anlaşmayla ilgili hiçbir şeyin şaşırtıcı olmadığı yönünde olduğunu, resmi açıklamaların, oldukça uzun süredir arka planda devam edenleri ön plana çıkarttığını dile getiren Çam, şunları söyledi:
"Ancak bence burada 'barış' kelimesi özel bir ilgiyi hak ediyor. Bölgemizde uzun zamandır 'barış' kelimesinin hızlı bir dolaşımına şahit olduk, ancak ne yazık ki, söylemler arasındaki çelişkilerin birçok kötü örneği olduğundan ve gerçekte sahada yaşananlardan dolayı sahip olduğu anlamını ve değerini neredeyse kaybediyor. Türkiye tüm ülkelerle barış arayışında olduğu konusunda her zaman ciddi ve samimi oldu, bu tür tutarsızlıkların korkunç sonuçlarına ilişkin tüm tarafları uyardı. Belgelere 'barış anlaşması' adını vermek, sahadaki çatışmaları gerçekten sonlandırmayacaksa anlamsız."
Türkiye ve Arap Dünyası
Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Dr. Serdar Çam Türkiye ile Arap dünyası arasındaki ilişkiler için de "Biz komşuyuz. Arap dünyasının neresinde olursanız olun, Amman, Riyad veya Abu Dabi'de birkaç saat içinde İstanbul'a varabilirsiniz veya tam tersi. Yüzyıllar boyunca olduğu gibi aynı coğrafi ve sosyo-kültürel ortamı paylaşıyoruz." değerlendirmesini yaptı.
Bölge sorunlarının herkesi etkilediğini, bölge ülkelerinin çatışma ve kavgaya dalmış durumda olduğunu ifade eden Çam, "Oysa dünya daha geniş küresel sorunlardan muzdarip. Bir an durup düşünürsek, sorunlarımızın dünyada olup bitenlere göre küçük olduğunu, bölgesel sorunlarımızı çözmenin düşündüğümüzden daha kolay olduğunu görürüz." dedi.
Çam öte yandan Çin, ABD ve Rusya gibi büyük güçlerle yaşanan sorunlara büyük dikkatle bakılması gerektiğinin altını çizdi.
Ne yazık ki bu büyük güçlerin, Akdeniz'de kaos yürüttüğünü dile getiren Çam, AB ve Çin ile rekabet eden Rusya'nın ABD ile de yarış halinde olduğunu, uluslararası arenada hızlı değişikliklerin yaşandığını, bu nedenle, komşuları anlamak, ortak yaklaşımlar ve politikalar geliştirebilmek için bölge ülkeleri tarafından çaba sarf edilmesi gerektiğini kaydetti.
Diyaloğun Önemi
Söyleşide bölge ülkeleri arasında diyaloğun önemine de dikkati çeken Çam, "Diyalog, barış ve refah için tam da üstesinden gelinmesi gereken şey. Herkes diyaloğu, sorunların çözümü için yegane ve olası tek yol olarak kucaklamalı. Öte yandan iyi ilişkiler sağlamak için bir diğer mesele adalet." diye konuştu.
Serdar Çam, Türkiye'nin dünyayla, özellikle komşularıyla diyalog kanallarını engellemeye çalışan bazı güçler ve grupların bulunduğunu belirterek "Bu unsurlar, muhtemelen son yıllarda Türkiye'ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı sıklıkla okuduğunuz ve izlediğiniz basmakalıp haberler çıkarıyor. Bunlar, yalan, uydurulmuş ve asılsız iddialardır. Bu haberlerin neredeyse hepsi, FETÖ unsurları ile onların içeride ve dışarıdaki destekçileri tarafından (ve bazıları da Türkiye'nin düşman olarak adlandırdığı diğer terörist gruplar tarafından) bir merkezde üretiliyor, kendilerine ait ya da bağlı medya kanalları aracılığıyla farklı dillerde çeşitli ülkelere dağıtılıyor. Yanı sıra sahiplik ve bağlılık birçok durumda bu terörist örgütün sinsi doğası nedeniyle çok gizli oluyor." dedi.
Yine aynı şekilde, Türkiye hükümetinin neo Osmanlıcılık ajandası oluşturmak için hedef değiştirdiğine dair temelsiz iddianın, aynı kanallar tarafından, Türkiye'nin girişimlerinin sadece bölge barışına ve refahına katkıda bulunma peşinde olduğunu bildiklerinden Türkiye'nin manevra kabiliyetini zayıflatmak isteyen belli başlı güçlerin desteğiyle yayıldığına işaret eden Çam, "Türkiye bir cumhuriyet, genç bir cumhuriyet, ancak tarihiyle gurur duyuyor çünkü bu tarih emperyalizm, yıkım, gözyaşı ve kan dolu olanlarınkinden önemli ölçüde ayrılıyor. Tüm ülkelerin bizi adil ve doğru biçimde anlamasını istiyoruz." ifadesini kullandı.
Çam, sadece barışı sürdürme ve desteklemek için çaba gösterildiğini, Türkiye'nin, özgür ve refah ulusların bölgesel barışın temelini inşa edeceğinin farkında olduğunu, dolayısıyla bölgede tüm tarafları kapsayan kazan-kazan politikalarıyla bölgesel iş birliğinin yanında olunduğunu vurguladı.
Serdar Çam, öte yandan paralel hedeflere sahip bazı güçler ve terörist örgütlerin, bölgede iyi ilişkilerin korunmasını istemediğini, propagandalarında halklara, ekonomi ve kalkınma gibi en büyük ortak sorunları unutturmaya çalıştıklarını söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iktidarı sırasında tüm boyutlarıyla terörizmle mücadelenin, Türkiye'nin en önemli gündemi olduğuna işaret eden Çam, "Bizler, terörizmin acımasızlığından çok çeken bir halkız. FETÖ, YPG/PKK ve DEAŞ, Türk devleti ve halkı tarafından terörist örgütler olarak tanınıyor. Suriye ve Irak da aynı terör örgütlerinden çekiyor. Bu ülkelerin sadece komşu olmadığı, bu ülke halklarının birbirlerini akraba gibi gördüğü gerçeğinin çok iyi farkındayız. Bu nedenle Türkiye, bu örgütlere karşı bir bütün olarak ortak zafer kazanmanın tek yolunun komşular arasında gelişmiş diyalog kanallarının tesis edilmesi gerektiği yönündeki pozisyonunu daima koruyor." dedi.
Serdar Çam, ne yazık ki bazı ülkelerin diğerlerine zarar vermek için terörist örgütleri kullandığına şahit olunduğunu, terörist örgütlerin asla belirli hedeflere ulaşmak için kullanılacak bir araç gibi görülmemesi gerektiğini belirterek bölgesel barış için her ülkenin komşularına saygı göstermesi ve bu saygı yolunun, özellikle teröristlerin kim olduğunun tanımına, komşunun terörizm deneyimine kadar uzanması gerektiğini ifade etti.
Geçmişte bölge ülkelerinin aynı masa etrafından oturup sorunlarını müzakere etmeye alışkın olduğunu hatırlatan Çam, "Şimdi ise bunu yapmıyor, daha çok kavga ediyorlar. Hepimiz bir masa etrafında oturup konuşabilmeliyiz. Ne kadar sıcak tartışmalar olursa olsun sadece aklı selim bir diyaloğun ardından anlaşmalara varılabilir. Farklılıklarımıza rağmen tüm Arap ve Müslüman ülkeler arasında hemen bir mutabakata varılmalıdır ve el Aksa Camii'ni koruma ilkesini temel alan ilgili anlaşmalar yapılmalıdır." diye konuştu.
Serdar Çam şunları kaydetti
"Türkiye her zaman diyaloğu teşvik etmiştir. Birbirimizin toprak bütünlüğüne saygı gösterdiğimiz sürece, ki şüphesiz bunu yapıyoruz, çok zor koşullarda bile açık bir kapı olacaktır. Örneğin Kaşıkçı davasına kadar tarihte birkaç kez olumsuza dönen Suudi Arabistan ile ilişkilerimizin iyileşmesini ümit ediyorum. Türkiye bu davayı görmezden gelemez çünkü olay yeri kendi toprakları. Öte yandan Suudi Arabistan ile birçok ortak müşterekimiz var. İki halkın tarih ve kültür bakımından ortak bir geçmişi paylaştığının herkes farkında ve iki devlet arasındaki ilişkilerin derinliğinin, karar vericilerin kararlarına yansıtılacağından ümitliyim. Her nasılsa iki ülkenin bilge insanları, derin kökleri bulunan ilişkileri onarmak için gerekli çözümleri bulacaktır. Suudi Arabistan inşallah böyle yaparsa, bu aynı zamanda Türkiye'nin samimiyetle kucak açtığı kazan-kazan politikalarının uygulanmasına ve bölgesel barış sürecine tüm tarafların dahil edilmesi ilkelerine destek verecektir."