Bismillahirrahmanirrahim.

Sükûnet veya çalkantı, huzur veya çatışma içinde yaşamanın çoğu zaman insanın elinde olduğunu varsaysak da bir gerçek yüzümüze çarpar: İçinde bulunduğu coğrafya, insanın hayatını en çok etkileyen etmenlerden biridir. Evet, coğrafya kaderdir. Ve maalesef bazen de kederdir. Büyükler “İnsanın yüzü güzel olacağına, nasibi güzel olsun.” derler. Bunun coğrafik anlamdaki en trajik hali ise çevresi mübarek kılınan Kudüs’ü de içinde barındıran Filistin topraklarıdır.

Selahaddin-i Eyyubi’nin Kudüs’ü fethini konuştuğumuz bugünlerde, fethin öncesindeki tabloya yakın bir durumda oluşumuz, bu coğrafyada tarihin tekerrür ettiğinin bir göstergesidir. Osmanlı’nın milliyetçilik seline dayanamayıp yıkılmasından mütevellid ortaya çıka(rıla)n onlarca devlet, yüzlerce yapı, binlerce grup, ümmetin dağınık kalmasına ve siyonist emellerin kolaylıkla işlevselleşmesine zemin hazırlamıştır. Teşkilatlanma yetisinden yoksun ve aşiret mantığıyla yönetilen Arap coğrafyasının ceremesini en çok çeken, Filistin olsa gerek. Ve Filistin… Mazlum Filistin, hem israil’in saldırıları, hem Arap ülkeleri arasındaki ihtilaf ve siyonistlerle normalleşme(!) adımları, hem de kendi içindeki güç odaklarının ihtilafıyla maalesef büyük bir cendereden geçmektedir.

Bu yazımızda ele alacağımız eser, Filistin’de en çok ismini duyduğumuz yapı olan HAMAS’ın, eski resmi sözcüsü İbrahim GUŞE’nin “Kırmızı Minare” adındaki otobiyografik eseridir. Yazar, salt bir otobiyografiden ziyade Kudüs, Filistin, Ürdün ve Arap coğrafyasını da içinde yoğurarak sunuyor bize hayat hikayesini. Zira bazı insanların hayatlarından mücadelesini çektiğinizde, geriye hiçbir şey kalmaz. Öncelikle bir itirafla başlayayım. Bu kitabı okumadan evvel İbrahim Guşe adında birinden dahi haberim yoktu ama Filistin ve Kudüs davasına olan meylim, bu kitabın bana tavsiye edilmesini sağladı.

Kitap, yazarın kırmızı minareli Kudüs camisinin etrafında geçen çocukluk anılarıyla başlayıp mesleki çalışmalarıyla süregelen bir hayat hikayesinin yanında, gençlik yıllarında İhvan-ı Müslimin’deki çalışmalarıyla şekillenen, olgunluk zamanında Ürdün İhvanı ve HAMAS tecrübeleriyle desteklenen, aynı zamanda yakın dönem Arap tarihi ile ilgili bilgileri sunmayı da ihmal etmeyen bir yapıya sahip. Toyluğumdan dolayı ilk zamanlarla (özellikle 1950-90 arası) ilgili karakter ve olaylarla ilgili az bilgiye sahip olduğumdan dolayı kitap, beni yakın dönem Arap tarihini araştırmaya itti. (Başkalarını kitabı yarıda bırakmaya itebilir.) Okuduklarımdan ve şu an yaşanan gelişmelerden sonra, tükürükleriyle boğabilecekleri israil’e mahkum olan Arapların zilletinin kaynağını da öğrenmek durumunda kaldım.  Peki neydi bu sebepler, özet geçeyim:

Birlik ve beraberliğin asıl kaynağının ümmet bilinci yerine milliyetçilik veya ideolojik aidiyet üzerine bina edilmesi…

İktidar hırsı…
Müslüman çevrelerin enformasyon imkanlarını kullanmaya geç başlaması ya da engellenmeleri…

İletişim kanallarının kapalı tutularak fasıkların haberleri üzerinden hareket edilmesi ve Müslümanın Müslümana kırdırılması…

Dinî olsun, millî olsun, sağcı-solcu olsun tüm yapıların işgalci israil’e karşı kullanmaları gereken güçlerini birbirleri üzerinde heba etmeleri; dünyevi hırs ve saltanat uğruna ümmetin aslanlarını öldürenlerin, siyonist sırtlanların saldırılarıyla teker teker yok olmaları…
Müslümanlar arasında var olan anlaşmazlıkların kendi içinde halledilmesi yerine çözümü için dışardan yardım alınması ve bu sebeple sürecin daha da düğümlenmesi…

Eklemelerin yapılabileceği bu kronik sorunlar, yazarın tecrübeleriyle daha da mücessem hale geliyor. İhvan ve HAMAS’ın en çok dikkat ettikleri hususun, yönetimin İslami kaidelerle bina edilmesi olsa gerek. Bu da yönetici erkte onların “işbozan, fitneci, ajan” olarak görülmesine sebep oluyordu. Zira yöneticiler uluslararası dengeyi korumak ve onlara hoş görünmek adına bu kaideden vazgeçiyor ve bu talepleri bastırmak ve kendilerini kabul ettirmek için olmadık yöntemlere başvurabiliyorlar. Yazar, Mısır özelinde Abdunnasır’ın, Filistin özelinde Arafat’ın kullandığı bu yöntemlere çoğu yerde değiniyor.

Kitapta en çok değinilen mevzular, Filistin’in devletleş(eme)me serüveni ve bu serüvende El Fetih ve HAMAS ilişkisidir. Kitabın sonlarına doğru ayrıntılarına değindiği bu hususların çetrefilliği, dost-düşman algısının andan ana değişimi, ilişkilerin ne derece kaygan bir zeminde oluştuğu ve sebat ehli olmalarından ve ilkelerinden olabildiğince taviz vermemeye çalışmasından dolayı şu an ismini duyduğumuz HAMAS’ın çektikleri sıkıntıları gözler önüne seriyor. Yazarın arada sırada özeleştiride bulunduğunu da görüyoruz. Yapılan geziler, edinilen diplomatik tecrübeler, çekilen eziyetlerin yazarımızı ve HAMAS’ı yoğurduğu da bir gerçek. Nice ihtilaflara düşmelerine, grupları arasında nice çatışmalar olmasına rağmen yazarın diğer gruplara karşı eleştiren fakat hakaret etmeyen tutumu, birçok siyasiye örnek olacak cinstendir. Ve HAMAS hakkında bazı özeleştirilerde bulunması, yazarın hakkaniyetinin bir yansıması olsa gerek.

Kitapta çeşitli grupların varlığı, Filistin’i iki kutuplu yapısı önkabulümü yıktı diyebilirim. Aslında Yaser Arafat’ın ve El Fetih’in kendilerini Filistin’in tek temsilcisi olarak uluslararası camiaya lanse etmesine karşı çıkmasalardı, bunu dahi bilemeyecek ve Filistin davasını kuru bir devlet kavgası olarak görecektik. O zaman da “Arapların davasından bize ne!” diyenleri haklı çıkaracak bir durum ortaya çıkacaktı. Zaten başta Mısır olmak üzere diğer ülkelerin israille ilişkilerini saikle bu yaptığı gerçeği de eklenince HAMAS’ın yaptığının, davayı aslına, Selahadinî mecrasına döndürmek ve ümmeti bu saikle ayağa kaldırmak olduğunu görüyoruz.

Kısacası özelde HAMAS’ın, genelde İslami camianın Kudüs davasına duydukları muhabbet ve çektikleri eziyetlerin kurtuluşun tohumu olduğuna inanıyorum. Susturulan nice mazlum toplulukların sebat ile azmetmelerinden ötürü önce ümmetin mazlumu, sonra gururu, daha sonra kefareti ve ila nihaye umudu oluşuna şahitlik etmekteyiz. Ümmet, özgür Kudüs umudunu diri tutan ve bu uğurda çaba gösterenlerin hatırına ihtilaf, zillet ve cehalet belasından kurtulur inşallah.

Abdullah AYYILDIZ/doğruhaber