HÜDA PAR'ın, uluslararası "2'nci Selahaddin-i Eyyubi Sempozyumu, katılımcıların sunumlarıyla devam etti.
Sempozyumda Aydın Dağlı hoca da "Selahaddin-i Eyyubi tecrübesinden doğru istifade için dikkat edilmesi gereken noktalar" başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.
Selahaddin-i Eyyubi’nin Kudüs’ü işgalden kurtarması hadisesinin büyük bir olay olduğunu söyleyen Dağlı, tarihin son derece önemli olmakla beraber tarihten istifadeyi engelleyen ciddi bariyerlerin de mevcut olduğunu söyledi.
Bunlardan ilkinin; "tarihin bir övgü ve yergi malzemesi olarak kullanılması" olduğunu belirten Dağlı, "Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz." ayetine atıfta bulundu.
Dağlı, "Geçmiştekilerin başarıları bizim başarımız olamaz. Dolayısıyla onları sürekli övmekle biz bugün başarmış olmayacağız. Aksine geçmiş başarıların bizde oluşturduğu sahte tatmin duygusu, bizi bugünkü yükümlülüklerimizi yerine getirmekten alıkoyabilir de." dedi.
Öte taraftan tarihi kişilikleri veya toplumları yermekle de herhangi bir kazanç elde edilemeyeceğini söyleyen Dağlı, "Bu durumda tarihle ilişkimizi doğru bir zemine oturtmalıyız. Daha açık bir ifade ile tarihi bir övgü ya da yergi için kullanmamalı bunun yerine ondan istifade yoluna gitmeli ve Allah Teâlâ’nın toplumlara uyguladığı değişmez sünnetleri buradan öğrenip bundan dersler alınmalıdır." ifadelerini kullandı.
"Selahaddin'i sadece hamasi övgülerin malzemesi yapmakla yetinmemeliyiz"
Dağlı, "Yanlış anlaşılmasın! Elbette ki önemli işler başarmış tarihi şahsiyetlerimizle övüneceğiz onları çocuklarımıza gençlerimize rol model olarak göstereceğiz. Ancak burada sakıncalı olan husus bununla yetinerek yaşananları yeterince tahlil etmemek ve o deneyimlerden istifade etmemektir. Selahaddin tecrübesi üzerinden gidersek onun tecrübesinden istifade etmek istiyorsak onu sadece hamasi övgülerin malzemesi yapmakla yetinmemeliyiz. Aksine tecrübesini derinlemesine incelemeli ve yaşadıklarını tüm boyutlarıyla ele almalıyız." diye belirtti.
"Kudüs’ün nasıl kaybedildiğinin sebepleri yeterince incelenseydi ikinci defa bu tehlikeyle karşı karşıya kalmazdık"
Dağlı, "Eğer tarihi sadece bir övgü ve yergi malzemesi yapmazsak sadece başarı hikâyelerinden değil; başarısızlıklardan bile ciddi dersler ve ibretler alırız. Dolayısıyla Kudüs’ün 1187’de ele geçirilmesi kadar 1099’da neden ve nasıl kaybedildiğinin üzerinde de durmak gerekir. Belki de zamanında Kudüs’ün nasıl kaybedildiğinin sebepleri yeterince incelenseydi ikinci defa bu tehlikeyle karşı karşıya kalmazdık." diye konuştu.
Tarihi tecrübeden doğru istifade edebilmek için tarih değerlendirmelerinde çokça düşülen bir Anakronizm hatasına dikkat çeken Dağlı, Anakronizmi; "Bir çağın gerçekliğine uymayan anlayışları o çağa atfetmek" şeklinde tanımladı.
Özellikle bugünün gerçekliği esas alınarak tarih değerlendirilmeye çalışıldığında anakronizme düşmenin neredeyse kaçınılmaz olduğunu vurgulayan Dağlı, "Selahaddin döneminde herkes kendini din üzerinden tanımlıyordu. Din, kimliğin en önemli parçasını oluşturuyordu. Buna karşın bugünkü anlamıyla ulus milliyetçiliği üzerinden bir kimlik oluşturma ya da kadın hareketleri gibi cinsiyet üzerinden veya gençlik hareketleri gibi yaş üzerinden bir kimlik tanımlanması yoktu. Kısacası bizimle o günkü çağın anlayış farklılığını hep hatırda tutmak gerekir. Özellikle milliyetçiliğin ortaya çıktığı Fransız İhtilalinden sonra her türlü değerlendirmenin içine milliyetçilik anlayışı bir şekilde müdahil olduğundan kalkıp o günü de bu anlayışla değerlendirmek son derece yanlış olacaktır." şeklinde konuştu.
Öte taraftan Selahaddin’in muhatapları ve savaştıklarının Yahudiler değil Hıristiyanlar olduğuna dikkat çeken Dağlı, "Bu önemli bir farklılıktır ve bu farklılığın çeşitli yönleriyle ele alınması gerekmektedir. Bir yönüyle düşmanımızın Yahudilerden oluşması bizim için avantaj oluşturabileceği gibi bir yönüyle de dezavantaj doğurabilir. Fakat durum ne olursa olsun bu farklılığın iyi bir tahlilinin yapılması gerekmektedir." dedi.
"Tarihin o dönemini bugünkü anlayışla değerlendirme yanılgısına düşmekten kaçınmalıyız"
Dağlı, şunları söyledi:
Doğrusu Selahaddin dönemindeki Müslümanlar ile bugünkü Müslümanlar da ciddi bir şekilde farklılaşmış bulunmaktadır. O dönemde yeterince muktedir olmazsa bile Müslümanların başında hepsini temsilen bir halife bulunmaktaydı. Müslümanlar ulus devletlere bölünmemişlerdi. Kimi benzerlikler ve kimi farklılıklarla beraber sonuçta aradan geçen 833 yılın iyi değerlendirilmesi gerekmektedir.Özetlersem tarihin o dönemini bugünkü anlayışla değerlendirme yanılgısına düşmekten kaçınmamız gerektiği gibi o günkü kendine has tarihi şartları iyice tahlil etmeden o günkü tecrübeyi olduğu gibi bugüne taşıma yanılgısından da kaçınmamız gerekmektedir.
"Ele aldığımız aktörlerin duygularını ve hissiyatlarını da hesaba katmak zorundayız"
İnsanların, her zaman mantıklarıyla davranmadıklarını, bugün herkeste duyguların ne kadar baskın olduğunu bildiklerini söyleyen Dağlı, "Aynen bizim gibi tarihi şahsiyetler de her zaman mantıklarıyla hareket etmemişlerdir. Tarih ilmi, olayları bir sebep sonuç zinciri içinde açıklama eğiliminde olduğu için tarihi aktörlerin attıkları tüm adımlara da mantıklı gerekçeler bulmaya çalışır. Oysa bugün olduğu gibi geçmişte de birçok kararda mantıktan daha fazla duygular ve hissiyat etkili olmuştur. Bu hususu da göz önünde bulundurmak ve ele aldığımız aktörlerin duygularını ve hissiyatlarını da hesaba katmak zorundayız. Aksi takdirde her şeyi bir mantık silsilesi içinde ele almaya çalışırsak yanlış sonuçlara ulaşabiliriz. Nihayette bu toplantının başarılı olması ve toplantıdan o günkü tecrübeyi bugüne aktarabilecek ciddi bir yol haritasının çıkması temennisiyle konuşmama son veriyor, muhterem katılımcıları ve izleyenlerimizi saygıyla selamlıyorum." diye konuştu. (İLKHA)