HÜDA PAR'ın, uluslararası "2'nci Selahaddin-i Eyyubi Sempozyumu, katılımcıların sunumlarıyla devam etti.
Programa Irak'tan katılan Dr. Abdulkadir Turan, "Selahaddin ve Kudüs'ü Kurtaran strateji" başlıklı bir sunum yaptı.
Selâhaddin’in Kudüs’ün kurtuluşunu sağlayan mücadelesinin; ümmetin üç çeyrek asırda geliştirdiği mücadelenin ileri bir aşamaya taşınması ve kararlıca sürdürülmesi olduğunu belirten Turan, Kudüs’ün Haçlılar tarafından istilasından önce İslam dünyasının bölündüğünü, iç ihtilafa odaklandığını ve kendi dünyası dışındaki dünyayı takip edecek mekanizmalardan yoksun duruma düştüğünü söyledi.
Bundan dolayı Selâhaddin’in, Haçlı Seferleri’ni önceden tahmin edemediğini, iç ihtilaflar yüzünden Anadolu’ya geçen ilk Haçlıların İznik çevresinde imha edilmesinin ardında da gelişmeleri takip edemediğini ifade eden Turan, "Haçlılar, Urfa’yı alıp Antakya çevresini aldıklarında dahi meselenin ciddiyeti yeteri kadar anlaşılmamıştı. Turan, "Haçlılar Kudüs’ü istila edip büyük bir katliam yaptıklarında bile, Kudüs selamette değilse İslam dünyasının selamette olmayacağı yeteri kadar anlaşılmamıştır." dedi.
Turan, "Selâhaddin, amcası Şîrkûh’un iki ay civarındaki vezirliğinin ardından Mısır’a hakim olduğunda Şam’da oluşmuş, askeri ve idari ıslahın toplumsal ıslahla taçlanmasını ifade eden bütünsel bir birlik oluşturma stratejisini kararlılıkla uyguladı. Selâhaddin’in büyüklüğü hiç kuşkusuz bu stratejinin bütün ayaklarına hükmederek onu başarıyla uygulaması ve daha iyi bir aşamaya götürmesidir." ifadelerini kullandı.
"Selahaddin, Mısır’ın en büyük zindanını medreseye dönüştürürken maddi kalkınmayı da ihmal etmedi"
Selâhaddin'in, bir yandan çocukların Kur’an-ı Kerim ve akide dersleri ile ilgilendiğini ama aynı anda Akdeniz’de donanmayı güçlendirmekle uğraştığını vurgulayan Turan, "Haçlılar, çelişkiler yaşasalar da dindar ve yoksuldular. İslam dünyası ise maddi kalkınması ile ters orantılı olarak manevi olarak zayıftı. Selahaddin, Mısır’ın en büyük zindanını medreseye dönüştürürken maddi kalkınmayı da ihmal etmedi. Madden ve manen mamur, adaletin hakim olduğu, bütün bir Mısır inşa etti. Nûreddin’in 1174’te vefatının ardından Selâhaddin Şam’a geçtiğinde, Nûreddin’in vefatından yararlanarak birlikten, dolayısıyla mücadeleden kopan Halep’i mücadelenin birliğine kattı, Musul’u hizaya getirdi, birliği sağladı ve hemen ardından o birliği, bir mızrak gibi istilacılara sapladı; Kudüs’ü fethetti." diye konuştu.
"Selâhaddin’in birlik stratejisi, ütopik bir uzak birlik ideali değil"
Turan, vakaları aktaran devrin müverrihlerinin anlatımlarından Selâhaddin’in şu doğrultuda hareket ettiği kanaatine ulaştıklarını sıraladı:
"1- Haçlıların Kudüs’ü istila gücü kendilerinden menkul değildi, Müslümanların parçalı olmasından geliyordu.
Selâhaddin, buna karşı Müslümanların birliğini, Hıristiyanların ise Müslümanlara karşı kin üzerine bina edilmiş birliğini bozma yönünde hareket etmiştir.
Kudüs’ün istilasında Katolik, Rum Ortodoks ve İslam dünyası Ortodoksları ile bütün Hıristiyan unsurlar vardır. Buna rağmen, devrin Müslüman müverrihleri, düşman için Haçlı, İsevî gibi bütün Hıristiyanları kapsayan tanımlamalar yapmamışlar, “Frenk” diyerek istilacıları “Katolik Avrupalılar” diyerek ötekileştirmişlerdir. Selâhaddin’in yaklaşımının tarihsel anlatıma yansıması olan bu yaklaşım, meyvesini vermiş ve İslam dünyası Ortodoks unsurlarını Hıristiyan birliğinden koparmıştır.
Ancak Selâhaddin, bununla da yetinmemiş, bizzat Frenkleri de bölme yoluna gitmiş, merhamet ve adaletini onların kinini çözerek aralarına ihtilaf sokacak mahiyette göstermiş ve onları bir daha asla tam bir bütün olmayacakları şekilde bölmüştür.
Bununla birlikte Selâhaddin’in birlik stratejisi, ütopik bir uzak birlik ideali değil; mümkün olduğu kadar gerçekleştirilecek olan makul, Batılı ifadeyle rasyonel bir birlik idealidir.
"İslam dünyasına müspet bakış, Selâhaddin’i zafere getiren en önemli esastır"
2- Selâhaddin, mücadelesinde geçmişi değerlendirmiş ama söz konusu Müslümanlar olduğunda geçmiş üzerine bir öfke oluşturmamıştır. Etrafında Gazzâlî’den beslenen ulema ile birlikte İslam dünyasına müspet bakmayı birlik ve dolayısıyla kurtuluş için asli kaide bilmiştir. Bunun için hangi Müslümanın mücadeleye ne kadar zarar verdiğine, mücadeleyi ne kadar engellediğine değil, ne kadar katkı sağladığına bakmıştır. Bu katkıyı sağlamayanları itham etmek, onları tahkir etmek yerine mücadelenin içine çekmeye çalışmıştır. Söz konusu Müslümanlar olunca cezalandırma yerine affı, buğz yerine merhameti esas almıştır.
II. Seyfeddin Gazi’yi Tel Sultan’da yendiğinde onun bütün askerlerini serbest bırakmış, dileyen cihadımıza katılsın, dilemeyene binek verelim, kadın ve çocuklarının arasına dönsün, demiştir.
Yemen’de iç ihtilafla uğraşan kardeşini “Kılıçlarımız, Müslümanların değil, küffarın boyunlarında körelsin!” diye uyarmıştır.
Haşhaşîler (Batınîler) kendisine karşı birden çok kez suikast düzenleyip hançerlerine boynuna değdirdikleri hâlde onlarla uğraşmamış, ömrünün sonuna doğru bile olsa onları tarihsel bir başarıyla İslam düşmanlarına karşı yönlendirmeyi başarmıştır.
Devrin Abbâsî Halifesi Nasır, kendisine desteklememiş, aksine kendisiyle temas halinde olan ulemayı istihbaratına takip ettirmiş, Kudüs’ün fethinden sonra Halife’nin askerleri en mukaddes mekânda Arafat’ta en değerli komutanlarından İbn Mukaddem’i katletmişlerdir. Ama Selâhaddin, gerek Kudüs’ün fethine giden süreçte gerek Kudüs’ü muhafaza mücadelesi III. Haçlı Seferi’ne karşı mücadelede savaşı hep Halife’nin gözetim ve desteğinde göstermiştir. Böylece hem düşmanı ürkütmüş hem sıradan Müslümanın mücadeleye desteğini artırmıştır.
Kudüs’ün kurtuluşunun fiili mücadelesine katılan Müslümanların durumu belliydi. Buna rağmen devrin müverrihleri Kudüs’ü kurtaran ve daha sonra muhafaza eden ordu için “İslam ordusu, Müslümanlar” bütüncül kavramını kullanmışlardır.
Onlar, gerçekliğe teslim olmamışlar; kendilerini gerçekliğin zindanına mahkûm etmemişler; maslahatı gözetmişler, olana bakmamışlar, olması gerekeni ifade etmişler, böylece gerçeklikte boğulmayıp ulaşılması hedeflenen yüceliğe doğru ilerlemişlerdir.
Kanaatimce İslam dünyasına müspet bakış, Selâhaddin’i zafere getiren en önemli esastır.
"Selâhaddin, mücadeleye bir bütün olarak bakmış; yıllarca savaşta kalırken toplumsal ıslahı ihmal etmemiş"
3- Selâhaddin, askeri, idari ve toplumsal ıslah yönleri bütünleştirilmiş bir mücadelenin komutanıdır. Onu sair muzaffer askerlerden ayıran bu çok yönü, tek yöne yöneltme disiplin ve başarısıdır.
Selâhaddin, mücadeleye bir bütün olarak bakmış; yıllarca savaşta kalırken toplumsal ıslahı ihmal etmemiş, aksine cehalet ve maneviyatsızlığa karşı Haçlılarla mücadele eder gibi etmiştir. Bunun için onun devri, İslam dünyasında ilim alanında en büyük kalkınma devrinden biri olarak kabul görmektedir. Biz, bugün onun askeri komutanlarından çok, onun devrinde yetişen alimlerin isimlerini biliyoruz ve farklı sahalarda onlardan istifade ediyoruz. Bu sadece belli ilimlerde değildir. Örneğin, İslam dünyasında ilk teşekkülü hastaneler daha önce kurulmuşsa da ilk tıp fakülteleri, eğitim ve uygulamanın ayrı yapıldığı ilk kurumlar, onun vefatına müteakip bir iki yılda açılmıştır.
"Kendisine karşı isyana meyleden hiçbir askerini cezalandırmamıştır"
4-Selâhaddin, Müslümanın hatasına ceza ile karşılık vermek yerine afla karşılık vermiştir. Kendisine karşı isyana meyleden hiçbir askerini cezalandırmamıştır. Onları affederek hataları ile yüzleştirmiş, böylece Müslümanları devri boyunca anlamsız iç çelişkilerden kurtarmıştır. Kişileri kınayarak mücadelenin dışına atma yerine, onları affedip ödüllendirerek mücadelenin içinde tutmuştur. Böylece İslam ordusu hep diri kalmış ve Katolik kilisenin istilayı sürdürme azmine karşı koyabilmiştir."
"İhya edilmesi gereken, İslamî mücadelenin kendisidir"
Turan, sözlerine şöyle son verdi:
"Selâhaddin’in mücadele tarzı, İslamî mücadelenin o günkü düşmana karşı bir ihyasından ibarettir, bizim için bu bağlamda yol göstericidir. Bugün ihya edilmesi gereken, bu örneklikten de istifade ile İslamî mücadelenin kendisidir.
Bugün Kudüs’ü istila eden güç Haçlılar değildir, Yahudi ve onları destekleyen Hıristiyan Siyonist azınlıktır. Onların karşısında ise sahada Filistin varsa da bütün İslam dünyasıdır. Kudüs mücadelesinde kavramlardan başlayarak bugüne kadar söylenenleri, yapılanları görmek, değerlendirmek ve bu mücadelede önümüzdeki safhalar titizlikle belirlenmek durumundadır." (İLKHA)