Musa Azak/DOĞRUHABER
6-8 Ekim’in yani Kobani Olaylarının sembolü haline gelen Yasin Börü ve arkadaşlarının vahşice katledilmelerinin üzerinden 6 yıl geçti, o günün HDP Merkez Yürütme Kurulu da dahil toplam 82 kişi hakkında gözaltı kararı verildi.
2014'teki Kobani bahanesiyle düzenlenen eylemlere ilişkin soruşturma kapsamında, tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ Şenoğlu'nun da aralarında bulunduğu 7 ilde 82 kişi hakkında gözaltı kararı çıkarıldı.
HDP ESKİ MYK ÜYELERİ HAKKINDA GÖZALTI KARARI
Soruşturma kapsamında haklarında gözaltı kararı verilen 82 şüpheliden 18'i gözaltına alındı.
Gözaltına alınanlar arasında eski milletvekili ve HDP'li Kars Belediye Başkanı Ayhan Bilgen, eski HDP milletvekilleri Ayla Akat Ata, Sırrı Süreyya Önder, Altan Tan, Nazmi Gür, Emine Beyza Üstün, Emine Ayna, MYK üyesi Alp Altınörs ile mevcut ve eski HDP yöneticilerinin bulunduğu öğrenildi.
SIRRI SÜREYYA ÖNDER AKSARAY'DA GÖZALTINA ALINDI
Soruşturma kapsamında eski HDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Aksaray'da gözaltına alındı. İl emniyet müdürlüğü ekiplerince bir otelde gözaltına alınmasının ardından Aksaray Eğitim ve Araştırma Hastanesinde sağlık kontrolünden geçirilen Önder, daha sonra Ankara'ya gönderildi.
HDP'Lİ RTÜK ÜYESİ DİYARBAKIR'DA GÖZALTINA ALINDI
Soruşturma kapsamında, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) HDP'li üyesi Ali Ürküt de Diyarbakır'da gözaltına alındı. Ürküt ile operasyon kapsamında gözaltına alınan eski HDP milletvekilleri Emine Ayna, Altan Tan ve Ayla Akat Ata'nın da bulunduğu 4 şüphelinin emniyetteki işlemleri sürüyor.
ANKARA CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞININ AÇIKLAMASI
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından yapılan yazılı açıklamada "6, 7, 8 Ekim 2014 tarihlerinde, ülke genelinde 'Kobani' olayları olarak bilinen terör amaçlı eylemlerde PKK/KCK terör örgütü sözde yöneticileri, örgütün gençlik yapılanması, kadın yapılanması ve şehir silahlı yapılanması ile HDP MYK üyeleri ve eş başkanlarınca sosyal medya hesapları ile PKK/KCK terör örgütünün bazı basın yayın organlarında, Fırat Haber Ajansı ve gençlik yapılanması, kadın yapılanması vb üzerinden halka sokağa çıkıp terör eylemleri gerçekleştirmeleri yönünde çok sayıda çağrı yapıldığı" belirtildi.
Açıklamada, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki iller başta olmak üzere 35 il, 96 ilçe ve 131 yerleşim yerinde 6 Ekim 2014'te başlayarak 7, 8, 9 Ekim 2014 tarihlerinde barikatlar kurmak sureti ile yolların kesildiği, uzun namlulu silah, molotof kokteyli, havai fişek, taş ve sopalarla kamu binalarına ve araçlarına, vatandaşların ikametlerine, iş yerlerine ve araçlarına zarar verildiği, çok sayıda vatandaşın ve kolluk kuvveti mensubunun yaralandığı terör olayları sonucu 37 vatandaşın hayatını kaybettiği bildirildi.
6-8 EKİM VAHŞETİ NASIL OLDU?
6-8 Ekim Kobani olaylarının fitili HDP’nin Merkez Karar Yürütme Kurulu tarafından 06 Ekim 2014 tarihinde; “Halklarımıza Acil Çağrı” başlığı altında “AKP iktidarının Kobane’ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz” açıklamasıyla tutuşturulmuştu.
Bu çağrının ardından Türkiye’nin birçok şehrinde eş zamanlı olaylar başladı, silahlı çatışmalar yaşandı. halkı sokağa çıkmaya çağırmasıyla yakılmış, bunun üzerine 35 ilde şiddet olayları başlamış ve neticede 50’ye yakın vatandaş hayatını kaybetmişti.
HDP, Kandil’den geldiği iddia edilen talimatla hareket etmiş ve sokağa çıkanlara Doğu ve Güneydoğu’daki tüm İslami vakıf, dernek ve kuruluşları ortadan kaldırmaları hedefini göstermişti. Hatta öyle ki HDP’li Zübeyde Zümrüt, “Diyarbakır’da bunlardan 400 dernek var” diyerek sayı belirtmişti.
Devletin kolluk kuvvetleri de olaylara başından müdahale etmemiş ve engellemede yetersiz kalmış, bu durum her ne kadar sözde barış sürecinin sekteye uğraması endişelerine bağlansa da olaylar iktidar ile kolluk kuvvetlerinin müdahaledeki yetersizliklerinin sebepleri üzerindeki sis perdesi de henüz kalkmış değildir.
İSLAM’I ANDIRAN HER ŞEY HEDEF OLARAK GÖSTERİLDİ
Yaşanan trajik olaylarda 221 vatandaş ile 139 polis yaralanmış, sadece Diyarbakır’da 144 özel bina ve iş yeri, 16 kamu binası, 6 av bayisi, 17 özel ve kamu bankası, 4 okul, bir müze, 88 özel araç, 40 kamu aracı, bir parti binası ve 36 MOBESE kamerası zarar görmüştü.
Ülke genelinde ortaya çıkan KAOS’ta 300 milyon ila bir milyar arasında değişen rakamlarda hasar kayıtları çıkarılmış ülkede bir güvensizlik ve bunalım atmosferi hâkim olmuştu.
Bu işaretleri alan sokaktaki ipi kopuklar önlerine gelen sakallıya, çarşaflıya, İslami eser satan esnafa hiç ayırt etmeden saldırmışlardı. Kurban eti dağıtmakla meşgul olan Yasin Börü ve arkadaşları sıkıştırıldıkları bir apartmanda insanlık dışı bir vahşetle katledilmişlerdi. HDP ise mazlumları katledenleri savunmaları için avukatları seferber etmişti…
6-8 EKİM OLAYLARINDA DEVLET SAHADA GÖRÜLMEDİ
Devletin o günkü tavrı ibretlik ve tarihe geçecek nitelikte bir olaydır. Devlet olayların çıkacağını biliyordu. Ancak hiçbir önlem almadı. Olaylardan bir hafta sonrasına kadar da yapılan vahşete rağmen halen PKK'nin bu vahşetini makul ve masum görme çabaları vardı siyasilerde. Ancak halka yaşatılan vahşet, katliam ve talanın boyutları ortaya çıktıktan sonra mızrak çuvala sığmadı. Ondan sonra ağız ve söylem değiştirildi. Ancak fiili olarak bir adım atılmadı. Dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınc'ın ifadesiyle "olaylara 150 bin kişi katıldı" ama ölen insan sayısı kadar bile kimse yargılanmadı. Olayın asıl azmettiricileri daha sonradan Dolmabahçe mutabakatıyla ödüllendirildiler ve newrozlarda halk kahramanı ilan edildiler.
Abdullah öcalan kardeşi vasıtasıyla bu kalkışma için çağrıda bulunmuştu. PKK'nin siyasi uzantısı HDP MYK'sı yayınlandığı yazılı bildiri ile çağrıda bulunmuştu. Aynı partinin genel başkanı ve Diyarbakır il teşkilatı da bu yönde çağrıda bulunmuşlardı. İslami STK'ları IŞİD diye niteleyerek hedef göstermişlerdi. Olayın azmettiricileri ve failleri tüm delilleriyle bilinmesine ve aramızda dolaşmalarına rağmen ne güvenlik birimlerince ne de yargı birimleri tarafından herhangi ciddi bir girişimde bulunulmadı. O gün devlet, devlet olma vasfını kullanmak istemedi veya kullanamadı.
KATLİAMDAN YARALI OLARAK KURTULAN YUSUF ER'İN İFADELERİ KAN DONDURDU
Yasin Börü'nün arkadaşı ve yaşananların canlı tanığı, 27 bıçak darbesi, 2 kurşun yarası ile ölümün kapısından dönen Yusuf Er, o gün şehitlerle beraber kurban kesim yerine gittiklerini, kurban eti dağıtmak üzere kesim yerinden ayrıldıklarını belirterek İlke Haber Ajansı (İLKHA) muhabirine şöyle konuşmuştu:
“Son grup olarak kurban etlerimizi dağıtırken PKK/HDP'liler bize 'Kimsiniz ne arıyorsunuz burada?' diye soru sormaya başladı. Biz de ellerimizdeki kurban eti poşetlerini gösterip muhtaç ailelere et dağıttığımızı söyledik. Muhtemelen sakalımız olduğu için bize 'IŞİD'çi' dediler ve bizi yakalamaya çalıştılar. Biz IŞİD'çi olmadığımızı, bilakis Kobanili ailelere de kurban eti dağıttığımızı söyledik. İçlerinden biri 'Bunların hepsi aynıdır, ha İŞİD ha bunlar fark etmez.' diyerek çeteleri bize doğru yönlendirdi. Bu sırada Yasin Börü ve arkadaşları, 10-15 kişilik bu PKK'li grubun, sakallı bir genci darp ettiklerini, o gencin de kendisinin IŞİD ile bir ilgisinin olmadığını anlatmaya çalıştığını görürler. Hasan Gökgöz ve Riyad Güneş, kan revan içinde kaldığı için tanınmayacak duruma gelmiş bu gencin, dernek gönüllülerinden M.A. olduğunu görür. Hasan ve Riyad, PKK'li çetelere bu genci tanıdıklarını, kendileri gibi M.A.'nın da IŞİD'le bir ilgisinin bulunmadığını, gencin serbest bırakılmasını ve kendilerinin de kurban dağıtımı için engellenmemesini isterler. PKK'liler ise 'Konuşmayın lan! Şimdi sizi de bunun gibi geberteceğiz' deyip M.A.'nın kafasına ve sırtına bıçak batırmaya devam ederler. Üzerlerine doğru gelen PKK'lilerin kendilerini de M.A. gibi kan revan içinde bırakacaklarını anlayan Hasan Gökgöz ve Riyad Güneş, kanlar içinde kalmış M.A.'yı çekerek kurtarmayı, henüz çevredeki diğer PKK'liler gelmeden kaçmayı planlarlar. Hasan ve Riyad 'Allah'tan korkmaz mısınız, bunun da bizim de IŞİD'le bir ilgimiz yok' diyerek M.A.'yı çetelerin ellerinden çekip kurtararak kaçarlar.”
"EV SAHİBİ KADIN POLİSTEN YARDIM TALEP ETTİ AMA POLİS KILINI KIPIRDATMADI"
Yasin Börü ve diğer arkadaşlarıyla 7-8 dakikalık bir kovalamacadan sonra Öz Turan-3 Apartmanı'na sığındıklarını anlatan Er, saldırgan grubun, bulundukları binayı kuşatmalarının ardından gelişen olayları ise şöyle anlatıyordu:
“Binaya girer girmez, binanın dış kapısını kapattık. Işığın sönmesini bekledikten sonra, iki kat yukarı çıktık. Bina yöneticisi yaşlı bir bayan bizi gördü ve 'Bu binadan çıkın, dışardakiler gelip kapımı kırarlar' gibi bir şeyler söyledi. Biz de 'Teyze, sakin ol! Biz sadece kurban eti dağıtıyoruz. Bak bu çeteler bizim peşimizdeler, bizi öldürecekler ve eğer kapınızı kırarlarsa biz size yeni bir kapı yaptırırız. Dışarıdakiler bizi IŞİD üyesi olarak itham edip kovalıyorlar. Onlar gitsin binadan çıkacağız.' dedik. Tabi yönetici bizi dinlemedi ve binadan çıkmamız için bize baskı yapmaya başladı. Yönetici kadının çocukları geldi ve annelerini dairelerine alıp içeri girdiler. O sırada bir kat daha yukarı çıktık ve bizi gören bir bayan bize acıdı ve 'Gelin benim evimde saklanın' deyip bizi 3'üncü kattaki dairesine alıp kapılarını kilitledi. Dairenin biri panjur diğeri çelik kapı olmak üzere iki kapısı vardı. Eve girdik ve bir odaya geçtik. Kadın bize su getirdi, su içtik. Yukarı katlardan biri bizleri arayan dışarıdaki gruba 'IŞİD'çiler bu binada' diye seslenince bina kapısına ateş edip açtılar. Çeteler, hızla çatıya çıktı. Binaya girdiğimizi haber aldıkları için çatıda olduğumuzu düşündüler. O esnada PKK'liler, apartmanın bütün dairelerini tek tek kontrol ediyorlardı. Bunun üzerine ev sahibi kadın 155 polis imdat hattını defalarca arayarak bizlerin PKK'liler tarafından katledilmeye çalışıldığını haber vererek yardım talebinde bulundu. Sosyal medyaya da yansıdığı üzere (FETÖ'cü olup olmadığı araştırılması gereken) polisler kadının yalvarışını ciddiye almadı. Polis bizi kurtarmak için kılını kıpırdatmadı.
HDP'DEN AYNI TERANE: 6-8 EKİM OLAYLARININ SORUMLUSU DEĞİLİZ!
HDP'lilere yönelik 7 ilde düzenlenen operasyonlara ilişkin konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, HDP/PKK'nin yönlendirmeleri üzerine 6-8 Ekim 2014'te düzenlenen saldırılarda bir etkilerinin olmadığını savundu.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, operasyonların ardından HDP Genel Merkezinde basın açıklaması yaptı.
Sancar, emri altında bulundukları PKK/KCK yöneticileri ile HDP MYK üyeleri ve eş başkanlarınca sosyal medya hesapları ile PKK/KCK'ye yakın bazı basın yayın organlarında halkı sokağa çıkartıp eylemler gerçekleştirmeleri yönünde çok sayıda yaptıkları çağrılar sabit olmasına rağmen bunları görmezden gelen ifadelerde bulundu.
Sancar, "6-8 Ekim olaylarının sorumlusu partimiz değildir. Bu olayda partimizin sorumluluğunu ortaya koyacak hiçbir delil yoktur. 6 yıldır uğraşmalarına rağmen bu olaylarda partimizin sorumluluğunu ortaya koyacak hiçbir delil ortaya koyamadılar, HDP'yi etkisizleştirmeye, mümkünse bitirmeye azmetmiş görünüyorlar; ama bu çaba nafiledir." iddialarında bulundu.
6-8 EKİM VAHŞETİ NASIL OLMUŞTU?
6-8 Ekim Kobani olaylarının fitili HDP’nin Merkez Karar Yürütme Kurulu tarafından 06 Ekim 2014 tarihinde; “Halklarımıza Acil Çağrı” başlığı altında “AKP iktidarının Kobane’ye ambargo tutumunu protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve sokağa çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz” açıklamasıyla tutuşturulmuştu.
Bu çağrının ardından Türkiye’nin birçok şehrinde eş zamanlı olaylar başladı, silahlı çatışmalar yaşandı. halkı sokağa çıkmaya çağırmasıyla yakılmış, bunun üzerine 35 ilde şiddet olayları başlamış ve neticede 50’ye yakın vatandaş hayatını kaybetmişti.
Devletin kolluk kuvvetleri de olaylara başından müdahale etmemiş ve engellemede yetersiz kalmış, bu durum her ne kadar sözde barış sürecinin sekteye uğraması endişelerine bağlansa da iktidar ile kolluk kuvvetlerinin olaylara müdahaledeki yetersizliklerinin sebepleri üzerindeki sis perdesi de henüz kalkmış değildir.