Aileden, kadından sorumlu Bakan övgü alır, takdir alır art arda. Politika yapar oy alır, oy için politika yapar yol alır, durmadan.
Adalet Bakanlığı durmaz projeler yapar, paket paket çiçek açar. Silivri’ye çalışır, heyetler yollanır, otobüsler kalkar. Çayı, çorbası denetlenir, gözden geçirilir. Özel klinikler doktorlar mahkûmlar için. Tek tek ilgilenilir şikâyetler dinlenir. Talepler uçar gelir, mecliste düzenlenir.


Özel insanlar için çıkarılır yasalar. Gece yarılarına kadar didinir mebuslar, kudretli(!) paşalardan Haberal’ınır, bir ince rötuşla bir yasa yapılır. Mahkûmlar feryatta durmadan bir asır. Acil yasa yapılır nev’i şahsına münhasır.


Ekran başına geçme vaktidir bir daha, şov zamanıdır şimdi, tüm mahkûmlara müjde(!) alınır bir gaz daha. Popülist şovenist nakaratlar, çağ atlıyor ülkem(!), ileri demokrasi kulaklarda bir söylem.


Adalet tecelli ediyor(!) mahkeme salonlarında. Yeni türedi Beyaz’larınca feryatlanır orada. Suçlu da olsa garip mahpus, her dilekçesi cevaptır ancak sus ve pus. İlkine kıyak var. Arkasından ulusalcı medya… İkincisinin tohumuna bereket hep görünür en edna.


İlkine zahmetsiz davet var, uçak ile telekonferansla. İkincilere zahmet var, balık istifi kutuda sefer ile.


İlkine çay molası, sandviç, lahmacun ve ikramlar. İkincilere seyirlik ölümkebap olan kendisi. On numaralı yağadır suçlamalar.
İlkine hastalıkta, sağlıkta, sekeratta, definde ziyaret gösterir üç gün için. İkinciler mahkûmdur her fırsatta sebepler biçim biçim.
İlklerden biri “öf” çekse İkitelli ’den meclisten işitilir, derman için konuşulur, kervan yola dizilir. İkincilerden ise yansa da onlarca, taciz edilip dövülse çocuklar defalarca rahme gelir(!). Sevk sürgünü, eziyet lütuf gibi sunulur anca.


Çok büyük farklar vardır ki nüans denilmez bunca tehditler “Kim ki su sabuna dokunsa!” derhal gelir bir sürgün birileri teşne buna.


Zindanda şahit olmak enva-ı çeşit zulme. Zor gelir her mahkûm gibi çelik iradeli Yusufi’ye.


Sormak istiyor insan bu ileri adalete(!): Ne lazımdır deyin hele bu adı bilinmez mahkûmiyette? Oy vermesi mi istenir? Arkasından güçlü bir holding mi gözlenir? Mahkûmun itibar görmesi hakkının verilmesi için kaç trajik gazete, kaç seyirci yeterlidir?


Sözde yargı bağımsız, emir almaz hiçbir yerden. Vakti gelir aniden talep yağar bilmem nerden. Bağımsızlık kalmadı, tarafsızlık yuhalandı. İlki gibi enderler söz konusu olunca unutulur sözler, ahitler ve yeminler. “-siz” eki kalkar sondan. Sorular, işaretler. Ardı sıra imzalanır belgeler, çıkarılır izinler.


İkinci mazlumlar mevzubahis edince bir izin, “Sen kimsin kimlerdensin? Yeter cürüm işlemişsin!” yaşadığın için otur devletine şükret! Ardından dua et!!! İş durmaz burada, bir de ardından şimşek hızıyla gelir “Ret”.


Duymaz işitmez ne
hak ne hukuk ne hükümet.
İlahi! Hakkı isteyene
lütuf ile Sen hükmet!


Makbul vakitlerde duada açarız zarfın iki yakasını, elini. Acı bir nefha üfürüp: “Ya Kahhar inayet et! Mazrufunu aleni.”
Herkesi memnun etmeyi La mümkünle biliriz. Lakin hukuk icra içindir herkes için uygulansın isteriz.
Kendimizden de geçtik artık yok hiçbir şikâyet. Adalet dağıtandan(!) bir umut bir medet...


Ya kadınla, aileyle ilgilenen bakana…

Ya işi adalet, hukuk olup seçerek dağıtana...

Soruyoruz meraktan örtülü bacıların açık olandan farkı, eksiği nedir bu okullarda? Ya yaşlı anneleri farklı kılan ağlatan?


Anneler arasında kalitede mi fark var? Daha tuzlu gözyaşı akıtıp duran mı var?


Yoksa bizim annemiz yeterince ağlamaz, gözyaşıyla meydanları sulamaz, elinde pankart ile her durakta duramaz? Sorup sorgulayamaz, derdini mi anlatmaz? Yoksa ağzı var dili yok olduğu için mi görülmez? Sorulmaz?


Biz biliriz analarımız hep çilekeş. Hayatın tokmağı sırtlarından hiç inmemiş, zulüm görmüş, ezilmiş, darbe yemiş dışlanmış. Mazlum olduğu için mi bilinmez, önemsenmez?


Fakirliğinden midir derdi? Neden dinlenmez? Yoksa oğlunun dosyası mıdır engel, ilgilenilmez?


Eskiler düşman görür aldırmazdı. Hakkım yerken, şimdi bizden bilip umursamaz bana derken.


Analar elbet bilmez bu yeni hal ne meymenet? Başa gelince onlar bin nefrin öfke nefret…


Gelip geçiyor zaman sel suyuna kapılmış. İslam’da öne geçen(!) Bakan, bürokrat varmış. Harcanıp ömrümüz geçmişken bu yolda, dini de tekelleştirip bize sunmaya kalkmış.


Din bezirgânı olmuş ölçü ile satarlar.
Kimine üç, kimine beş tutam katarlar.
Keşiş, papaz ve rahip ya da haham münasip…
İslam’da olmayanı bir katıp bir atarlar.
Sorarsan bu ne
perhiz bu ne lahana turşusu?
İslam’ın özünde yok,
nedir yattığın pusu?
Din taciri pazarlayacak
ürün arar kendine
Hep el üstünde olmaktır tüm arzusu.

Üç beş hadis seç, bir tane de ayet
Hep aklında bulunsun açılışlara niyet
Okursun insanlara
yakalarsın damardan
Yaşamasa da zikreden
emirdir der nihayet.


Faruk Kuzu-Kandıra Cezaevi