Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın'ın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği suç duyurusu dilekçesinde, Yunan gazetesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik olarak kullanılan ifadelerin, dramatik bir ahlaki çöküntünün en çirkin tezahürlerinden biri olduğunu belirtti.
Dilekçede, "Yunan kamuoyunun sessizliğine bakılırsa bu ahlaki çöküntünün marjinal kesimlerle sınırlı olmadığı anlaşılmaktadır. Küfür, söyleyecek sözü olmayanların veya söyleyecek sözü olmakla birlikte münasip bir dille söyleme becerisinden yoksun olanların dilidir. Küfür, muhatabı için değil, söyleyeni için büyük bir utanç ve aşağılık bir eylemdir. Bu aşağılık eylemin hedefi, sadece Cumhurbaşkanımızın şahsı değildir. Aynı zamanda Cumhurbaşkanımızın Doğu Akdeniz'de ve Adalar Denizi'nde kararlı bir şekilde savunduğu Milletimizin yüksek menfaatleridir. Şüphelilerin yukarıda ifade edilen paylaşımı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 299. maddesinde düzenlenen Cumhurbaşkanına hakaret suçunun unsurlarını ihtiva etmektedir." denildi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) ifade özgürlüğünü koruma altına alan 10'uncu maddesinin, bireylerin 'görüşlerini açıklayabilme, kanaat sahibi olabilme, kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın bilgi ve fikir alıp verme' özgürlüklerinden oluştuğunun belirtildiği hatırlatılan açıklamada, "Bununla birlikte ifade özgürlüğü, sınırsız bir hak niteliği taşımamakta olup Sözleşme'nin 10. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen amaçlarla sınırlandırılabilecektir. Bu durum, ifade özgürlüğünün mutlak bir hak niteliği taşımadığını ve sayılan durumların varlığı halinde hakka müdahale imkanı verildiğini göstermektedir. Demokratik toplumdaki önemine rağmen ifade özgürlüğü, mutlak nitelikte olmayıp bazı sınırlamalara tabidir. AİHS'in 10'uncu maddesinin 2. fıkrasında 'Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, gerekli tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, nizamın sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin açığa vurulmasının önlenmesi veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara, sınırlamalara veya yaptırımlara bağlanabilir' denilmektedir. " ifadelerine yer verildi.
Dilekçenin devamında şunlar kaydedildi:
Aynı şekilde Anayasa'nın 26'ncı maddesine göre ise 'Bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.' Başkalarının şöhret ve haklarının korunması, yani özel hayata saygı hakkı da ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasında meşru amaçlardan biri olarak hem Sözleşme hem de Anayasa tarafından kabul edilmektedir.
Dilekçenin sonuç bölümünde, şüphelilerin Cumhurbaşkanı Erdoğan'a karşı onur, şeref ve saygınlığını rencide edici ifadeler kullandıkları, kişiliğini, saygınlığını ve itibarını hedef aldıkları ve bu şekilde "cumhurbaşkanına hakaret" suçunu işlediklerinin sabit olduğuna dikkat çekildi.
Şüpheliler hakkında "cumhurbaşkanına hakaret" suçundan soruşturma yapılarak kamu davası açılması talep edildi. (İLKHA)