Merhum Salih Çelik, İslami hizmetlerinden dolayı 90’lı yılların karanlık döneminde 28 Şubat zulmü ve FETÖ yargısının verdiği hukuksuz kararları sonrası gözaltında gördüğü ağır işkenceler sonucu böbrek ve karaciğer kanserine yakalanmıştı.
Uzun süre böbrek ve karaciğer kanseri dolayısıyla tedavi gören Çelik, 20 Eylül 2019 günü saat 17.00 sıralarında Diyarbakır'da tedavi gördüğü özel bir hastanede Rabbine kavuşmuştu. Dava arkadaşlarının omuzlarında taşınan Çelik'in naaşı, vasiyeti üzerine Silvan’a bağlı Susa (Yolaç) köyündeki Susa Şehidleri Mezarlığında defnedildi.
Vefatının yıldönümünde İLKHA'ya konuşan Araştırmacı-Yazar Mehmet Baran, Şabettin Başaran ve HÜDA PAR Bismil İlçe Başkanı Hacı Ali Bilmez, Merhum Salih Çelik'in cesaret timsali olduğuna dikkat çektiler.
Çelik'in gerek İslami mücadelede ve gerekse sosyal alandaki ahlakından bahseden dava arkadaşı Mehmet Baran, "Salih Çelik kardeşimiz azimli ve istikrarlıydı. Silvan'da dükkânı vardı ve ticaretinde oldukça dürüst olarak tanınıyordu. Ticari alandaki doğruluk ve dürüstlüğüyle beraber İslami davaya katıldı. İslam davasıyla tanıştıktan sonraki dönemde de yine ticaretle meşgul oluyordu. Bu süreçte İslami çalışmalarını yürütüyor hem de ticari faaliyetlerini devam ettiriyordu. Fakat ticaret ve İslami çalışmaları çakıştığı zaman davasını tercih eder dünyevi işlerini bir yana bırakırdı. Onu tanıyanlar iyi bilir ki, bu yolda birçok mal, servet ve dünyevi menfaatlerini kaybetti. Ama tek kaybetmediği şey ise davası olmuştu." şeklinde konuştu.
"Ticaretindeki aksaklıkları hiçbir zaman davasına yansıtmadı"
Baran, "Salih Çelik, İslam davasıyla tanışmasıyla beraber tamamıyla bir teslimiyet gösterdi ve bu şekilde devam etti. Hiçbir zaman dava içerisinde herhangi bir gevşeklik göstermedi. Fakat ticari alanda birçok zaman iniş-çıkışları olsa da bu durumu hiçbir zaman İslami mücadelesindeki kararlığına zarar vermedi, etkilemedi." ifadelerini kullandı.
Çelik'in güzel ahlakına da değinen Baran, "Çelik'in bir ahlakı vardı ki çok açık sözlüydü. Yani hiçbir zaman bildiği doğrulardan şaşmaz ve kimileri gibi yerine göre hakkı haykırmaktan ziyade doğruları her yerde dile getirirdi. Yani Allah kendisine gücenmeyip razı olsun da kim kendisine küserse küssün umurunda değildi. Bu yapısıyla hakikatleri insanlara götürmekten geri durmazdı." dedi.
Dar günün dostu olarak Çelik'i tanıdığını dile getiren Baran, "İnsanlar bazı atmosferlere kapılarak sağa-sola savrulduğu veya bir sıkıntı ve tereddüt içerisinde bocaladıkları zaman gelir Salih Çelik'in yanında duruverir, ileriye geçemezlerdi." diye belirtti.
"Zalimlere karşı sert, Müslümanlara karşı merhametliydi"
1992'den itibaren kendisiyle tanıştığını ifade eden dava arkadaşlarından Şabettin Başaran ise o dönemlerde İslami ve gayri İslami kesimler arasında bir çatışma sürecinin yaşandığını ve bu süreçte Çelik'i mücadelesinde kararlı ve davasında çalışkan bir kişiliğe sahip karakteriyle tanıdığını söyledi.
Başaran, "Onu tanıdığımız kadarıyla güzel ahlak üzerineydi. Yani zalimlere karşı oldukça sert ve tavizsizdi, Müslümanlara karşı ise oldukça mülayimdi. Hiçbir zaman ondan rahatsız olmadık ve vefatına kadar da hem onun bize hem de bizim ona sevgimizde bir noksanlık olmadı." dedi.
Başaran, "Salih kardeşimiz İslam davası içerisindeki itaatinde, hizmetinde ve mücadelesinde nadir şahsiyetlerden biriydi. Yani mücadele aşamasında tüm dünyevi çıkarları bir yana bırakır, doğru bildiklerinden hiçbir zaman taviz vermezdi. Ben onu tavizsiz mücadelesinde Hazreti Ömer'e benzetiyorum. Hazreti Ömer'in yapısında olduğu gibi o da hiçbir zaman hakikatten şaşmaz ve her yerde doğruları söylemekten vazgeçmezdi." ifadelerini kullandı.
Davasına olan sadakatini bir arkadaşının dilinden aktaran Başaran, "Bir arkadaşımız anlatıyor, diyor ki; vefatına yakın bir dönemde ona ömrünce yapamadığı, içinde hasret kalan bir durumun olup olmadığını sorduğumda bana, 'içimde tek hasretini çekebileceğim şey dünyevi değildir, sadece davamdır. İslam davası içerisinde yapabildiklerimin 10 mislini yapabilmeyi arzuluyorum. Bir tek içimde hasret kalan durum budur.' dedi. Bu onun davaya olan samimiyetini, sadakatini ve mücadele aşkını gösteriyordu." şeklinde konuştu.
"Salih ağabey ve Molla Said, öngörülü feraset sahibiydiler"
Salih Çelik'in ferasetine de vurgu yapan Başaran, son olarak şunları söyledi:
Salih ağabey, öngörülü, feraset sahibi biriydi. Herhangi bir konu hakkında bir araya gelip görüşlerimizi beyan ettiğimizde onun ileriye dönük düşüncelerinin daha sonradan gerçekleştiğine veya tahminlerinin yerini bulduğuna şahit oluyorduk. O yapısından dolayı tecrübelerine ve tespitlerine güveniyorduk. Bu özelliklerinden dolayı Salih ağabey ve Molla Said'den istifade etmeyi istiyorduk.
Silvan'da Salih Çelik'le beraber aynı mesleği icra eden Hacı Ali Bilmez ise "Zamanında ben de Salih Çelik'te kundura işi yapıyorduk ve diyebilirim ki o dönemin saygın esnaflarından biriydi. Çelik tüm malını bu dava uğruna feda etti. Hatta öyle bir duruma geldi ki bir lokma ekmeğe muhtaç kaldığı günler oldu. Ama hiçbir zaman bu malını İslam davası uğruna feda ettiğini dile getirmedi, dillendirmedi." diye belirtti.
Beraber geçirdikleri muhacerat dönemlerini anlatan Bilmez, "Öyle bir sabır ehliydi ki anlatılamaz. Düşünün, şu dönem ile mukayese ettiğimizde; herkesin parklarda, bahçelerde, havuz kenarlarında veya sahillerde keyif sürerken Salih ağabey gibi biri, bu tür imkanlara sahip olan biri bazı vakitler oluyordu ki 3-5 ay çocuklarını göremiyordu. Hatta şunu da dile getirebilirim, 3 odalı bir evde 4 aile kalıyorduk. Buna rağmen o hiçbir zaman duruma itiraz etmemiş ve sabretmişti." dedi.
"İşkenceci polisler: Bugün ölmeseniz de yarın kalıcı hastalıklara yakalanacaksınız"
FETÖ polislerinin Müslümanları aylarca işkencelere tabi tuttuğu dönemde Çelik'in karşılaştığı sıkıntıları dile getiren Bilmez, "Nihayetinde bizler yakalanmış, uzun süre işkencelere tabi tutulmuştuk. O zamanın işkenceci polisler bizlere 'Bugün işkencede ölmeseniz dahi belli bir süre sonra bu işkencelerden dolayı ciddi rahatsızlıklar geçirip öleceksiniz' diyorlardı. Mesela ben yaklaşık 70 günlük işkence sürecinin 40 gününü beton üzerinde bulunarak geçirdim. Doğal olarak bu işkencelerden sonra Fesih Hoca'nın böbreklerini, Salih kardeşimizin karaciğerlerini yitirmesi sonucu sağlık sorunları oluştu." şeklinde konuştu.
Dava arkadaşları içerisindeki yardımlaşma ruhuna dikkat çeken Bilmez, "Salih'in karaciğer sorunu oluşunca doktorlar bir an önce karaciğer yapılması gerektiğini, aksi takdirde ölümle sonuçlanacağını söylediler. Tüm arkadaşlarımız içerisinde bir seferberlik başlatıldı ve nihayetinde yeğenimin karaciğer dokuları uydu ve nakil işlemi gerçekleşti." diye belirtti.
Bilmez, "O dönemlerde kendisinin sağlığına dikkat etmediği yönünde sitem ettim. O da bana dedi ki, 'Şu dönemde ben nasıl kendimi düşünebilirim. Çevremdeki insanların sorunlarını dinlediğimde içim yanıyor, sigara içiyorum. Evde oturup sağlık durumumu iyileştirmek istediğimde etrafıma bakıyorum; vefat eden arkadaşlarımı, zindandaki kardeşlerimi, muhacerattaki arkadaşlarımı, yetimleri ve dul kalmış kadınları görüyorum. İşte bunları görünce de yerimde oturamıyorum.' dedi." ifadelerini kullandı. (İLKHA)