ŞANLIURFA - 11 Çocuk babası olan Şehit Şehmuz Bayol 1 Temmuz 1936`da Şanlıurfa`nın Viranşehir ilçesinde dünyaya geldi. Tarım İşletme Genel Müdürlüğü (TİGEM)`nde 25 yıl çalışan Şehit Şehmuz, emekliye ayrıldıktan sonra Hac farizasını yerine getirdi.

İbadetlerine düşkünlüğüyle tanınan Şehit Şehmuz`un çevresi tarafında saygı duyulan bir kişiliği vardı. 7 Şubat 2000 gecesi kapısı sertçe çalındı. Gelenler Şehit Şehmuz`un çocuklarından birini almaya gelmişlerdi. Şehit Şehmuz birkaç kez "Kim o?" demişti ama cevap veren yoktu. Yavaşça kapıyı açtı. Gelenler hiçbir şey sormadan tetiğe basmışlardı. Şehit Şehmuz gelenlerin kim olduğunu ve ne için geldiklerini dahi bilmeden ruhunu Rabbine teslim etti. Ve gelen Özel Harekât Timleri Şehid`in na`şını ve oğlu Eyüp`ü alarak gözden kayboldu. Henüz yoldayken Şehid`in eline silah yerleştiren Özel Harekât Timleri olayı çatışma şeklinde yansıttı. Ancak olay yerine gelen ilçe savcısı "30 Santimlik alanda çatışma mı olur?" diyerek polis özel timlerini mahkemeye verdi. Ancak hukuk polislerden yana işliyordu ve dava, savcının raporuna rağmen beraatla sonuçlandı. Şehid Şehmuz Bayol`un asıl mahkemesi ise mahşere kaldı.

Oğlu Abdulkadir`in dilinden Şehid Şehmuz:
Babamın hiç kimseye zararı olmazdı. Ben de TİGEM`de onunla beraber 5 yıl çalıştım. O zaman 24 saat çöldeydik, çünkü işimiz çobanlıktı. Buna rağmen hiçbir namazını kaçırmaz, Ramazan ayında orucunu tutardı. Babam bu özeliğinden dolayı iş arkadaşları tarafından sevilir, değer verilir ve saygı gösterilirdi.

Oğlu Lütfi Bayol`un dilinden babası:
Babamla fazla beraberliğimiz olmadı. Çünkü biz daha önceleri Viranşehir`de ikamet ediyorduk. Babam Ceylanpınar TİGEM de çalışıyordu. Bu nedenle ancak izne geldiğinde görüşebiliyorduk, buna rağmen bize hep doğruluğu, dürüstlüğü tavsiye ediyordu. Ben, İslami camiayla tanıştıktan sonra babam ilk başta bana karşı çıktı. Bana karşı çıkması da PKK`nin bölge halkında bıraktığı korkudan dolayı idi. Babamın bu tavrı emekli olana kadar devam etti. Emekli olduktan sonra Hac vazifesini yerine getirdi ve o günden sonra bize karşı tavrı da değişti. Bir gün yanıma geldi ve `Duyduğum kadarıyla PKK, senin peşindedir.` dedi. Ben de `Biz sadece İslam`ı yaşamaya çalışıyoruz, bırak arıyorlarsa arasınlar.` dedim. O da `Oğlum kendinize dikkat edin ve tedbirli davranın.` diyerek nasihatlerde bulundu. Yine bir gün Susa Şehitliği`ni ziyarette bulunacaktık. Babama da gelmesi için teklifte bulundum. Hemen kabul etti. Ziyaret dönüşü ise `Maşallah Susa ziyareti bana Hac`daki kalabalığı ve heyecanı hatırlattı.` dedi.


Oğlu Eyüp Bayol`un dilinden Şehadet anı:
Babam hem aile fertlerine hem de dost ve akrabalarına karşı çok iyi davranan, haklarını gözeten biriydi. 7 Şubat 2000 gecesi saat üç sularında kapımız çalındı. Uykudan uyandık. Elektrikleri kesmişlerdi. Benden önce babam kapıya vardı ve birkaç kez `Kim o?` diye seslendi. Ama hiç ses çıkmadı. Babam kapıyı açtı. Kapının açılmasıyla silahların patlaması bir oldu. Bir dakika geçmeden elektrikler geldi ve babamın yerde olduğunu gördüm. Kendisine doğru yürümeye başladım ve o esnada maskeli timler beni duvara yaslayıp arama yaptılar. Babamı kendi arabalarıyla Ceylanpınar Devlet Hastanesi`ne götürdüler oradan da Viranşehir Devlet Hastanesi`ne sevk ettiler. Beni de emniyete götürdüler. Orada gözlerimi bağlayıp koridorda beklettiler. O esnada kendi aralarında yaptıkları konuşmaya şahit oldum. İçlerinden biri `İhtiyar adamın ne suçu vardı. Bunu savcı beye nasıl anlatacağız.` diyordu. Bir diğeri ise `Merak etmeyin buna bir kılıf uydururuz.` dedi. Beni Şanlıurfa`da gözaltına aldılar. Sorgudan sonra mahkemeye çıkarıp cezaevine götürdüler. Ben cezaevinden çıktıktan sonra ağabeylerimle dava hakkında konuştuk. O gece babamı hastaneye götürmüşler ve eline de silah tutuşturarak olaya çatışma süsü vermişler. Daha sonra Ceylanpınar Savcısı olay yerine giderek incelemelerde bulunmuş. Orada kalabalığın önünde bu olayın çatışma olamayacağını ifade ederek `30 cm alanda çatışma olmaz.` demiş. Ardından bununla ilgili tutanak da tutmuş. Bizimkiler de şikayetçi olduğu için olay Şanlıurfa Ağır Ceza Mahkemesi`nde devam etmiş. Ancak polislerin babamın eline tutuşturduğu silah onların lehine delil olmuş. Mahkeme günü yakınlarımız da mahkemede hazır bulunmuşlar. Mahkeme devam ederken dışarıdan biri kapıyı tekmeleyerek içeri giriyor ve yetkililere bağırarak `Bu ne mahkemedir, biz her öldürdüğümüz adam için mahkemelik mi olacağız?` demiş. Bu da polislerin kimseye hesap vermeden istedikleri zaman istedikleri kişiyi öldürdüklerini gösteriyor. Bu yaşadıklarımızdan sonra mahkeme sonucuna da hiç şaşırmadık. Nihayetinde sorgusuz sualsiz bir şekilde babamı katleden timler davayı kazanmıştı. (Mustafa Kaynak - İLKHA)