Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ``Abdullah Öcalan, İmarlı`da kalabildiği kadar kalacak, hakkında verilen hükmü hepimiz biliyoruz. Bunun dışında bir şey söylemek, düşünmek noktasında da değiliz`` dedi.

İmarlı görüşmeleri konusundaki soru üzerine, ağırlaştırılmış müebbet hapse hükümlü olan bir kişiyle görüşmenin hem infaz kanununun belirli maddelerinde hem de ziyaret yönetmeliğinde yerleri olduğunu anlatan Arınç, Abdullah Öcalan`a yapılmak istenen ikinci ziyaret konusunda kararın Adalet Bakanlığı`nda olduğunu söyledi.

Arınç, ``İlk görüşmenin akabinde eğer bir düz çizgi olarak bu iş devam edecek olursa; `silah bırakmanın, sınırlar dışarısına çıkmanın ve daha sonraki gelişmelerin sanki sürebileceği` şeklinde bir intiba oldu. Bir defa bu görüşmenin veya 3 Ocak`taki ilk ziyaretin ve onun öncesinde de böyle bir temasın başlamış olmasının ben çok büyük rahatlık meydana getirdiğini, bu süreçten Türkiye`de çok büyük bir kesimin memnuniyet duyduğunu, siyasette, medyada, toplumun içerisinde belirli kesimlerinde, `Türkiye`de artık silahlar susacak, ölümler bitecek artık gözyaşları duracaksa hükümetin bu süreci MİT ile başlatmış olmasını isabetli buluyorum` düşüncesi, kamuoyu yoklamalarında da bize gelen intibalarda da açıkça görülüyor`` dedi.

Geçmiş yıllarda yaşanan acı olayların insanları çok küstürdüğü ve ümitsiz hale getirdiğini belirten Arınç, hudutta görevli bir albayın, 80 yaşındaki bir adamın evine giderek Kürtçe selam vermesinin ve sohbet etmesinin kendisini duygulandırdığını ve çok mutlu ettiğini kaydetti. Arınç, ``Halkımız bu, askerimiz de bu olduktan sonra inşallah bu iş çözülecek. Çünkü halk, kendisini seven, kendisine saygı duyan, kendisi ile bütünleşen kaymakam, asker, vali, öğretmen istiyor. Ters bakan, tepeden bakan, düşmanca bakan istemiyor`` görüşünü dile getirdi.

Arınç, MİT yetkililerinin gelişmeler konusunda Başbakan Erdoğan`a karşı sorumlu olduğu için bilgi verdiğini ifade ederek, ``Bu hükümetin konusu değil. Emin olun ki biz hükümette bu konuyu görüşmüyoruz. Ben dahil, Bakanlar Kurulu`ndaki pek çok arkadaşımız, belki Adalet Bakanımız, bu gidiş gelişlerle ilgilendiği için bizden bir yüzde 10 daha fazla biliyor olabilir, bilmemiz de gerekmez ama bileceğimiz gün mutlaka gelecek`` diye konuştu. Arınç, konunun belirli bir noktaya ulaşıp hükümet meselesi haline gelmesinin ardından bunu hükümet olarak görüşeceklerini ve sonra TBMM`ye getireceklerini bildirdi.

Arınç, diğer siyasi partilerle de daha sıkı bir işbirliğine gidilebileceğini vurguladı.

Bülent Arınç, ``Öcalan (İmralı`da) ne kadar kalacak orada`` yönündeki bir soruyu, ``Yani kalabildiği kadar kalacak, hakkında verilen hükmü hepimiz biliyoruz. Bunun dışında bir şey söylemek, düşünmek noktasında da değiliz`` diye yanıtladı. Arınç, Öcalan`ın içinde bulunduğu şartların Avrupa`dan gelen gözlemcilerin de ifade ettiği şekilde infaz için yeterli hale getirildiğini bildirdi.

Öcalan`a televizyon verilmesi kararının ``İzleme Kurulu``nun raporunun ardından çıktığını anlatan Arınç, ``Yoksa Sayın Başbakanımızın sözüyle, talimatıyla verilmiş değil. O, `mümkünse elbette verilsin demiştir` ama bununla ilgili bir kurul kararı var`` diye konuştu.

Arınç, BDP`nin İmarlı`daki ikinci görüşmeye parti eşbaşkanlarının gitmesi konusunda ısrarı olduğu yönündeki hatırlatma üzerine, ``BDP`nin ısrar etme hakları yok. Böyle bir talepleri hiçbir zaman doğru olmaz. Sürecin kesintiye uğramaması lazım, bu onların tavrına bağlı`` ifadesini kullandı.

Bülent Arınç, Türkiye`yi terör belasından kurtarmak için bütün aktörleri incelediklerini, bu aktörler içerisinde birisiyle ilişki kurulduğunu, o ilişkiyi devam ettirmeye çalıştıklarını kaydederek, şöyle devam etti:

``Ama karşımızdakilerin kafası da karışık, işleri de karışık, ne yapacaklarını da önceden kestirmek çok zor. Çünkü karşınızda bir kişi yok sizin, bir kurum yok, kurumsallaşmış, şöyle karşınıza muhatap alabileceğiniz bir şey de yok. Kandil bunlardan bir tanesi, ne diyecek? Öcalan`ın vereceği mesaja karşı tepkisi ne olacak? Evet de olur, hayır da olur. `Şu anda biz evet diyeceğiz` diyorlar. Avrupadakiler var, onlar da `Öcalan`ın söyledikleri bizi bağlar` diyorlar, BDP`yi de o noktada saymalıyız. Tek parçalı bir yapı yok. Dolayısıyla BDP kendisini tek muhatap olarak... Eskiden `bize gelmeyin kardeşim, İmralı`ya gidin` filan diyorlardı. Şimdi `illa biz de gideceğiz` diyorlar.

Şüphesiz Öcalan ile bunların bir araya gelip bazı mesajları almasında vermesinde fayda var. Bu süreç ancak böyle devam edebilecek gibi görülüyor. Karayılan`ı oradan tutup da buraya getirecek halimiz yok. Zübeyir Aydar`a `gel bakalım sen İmarlı`ya bir git` diyecek halimiz yok. `Biz de zaten onların uzantısıyız` diyorlar. Peki kardeşim şu ikiniz gitsin bir görüşsün bakalım. Bence de çok iyi oldu. Ahmet Türk herkesin saygı duyduğu bir insan bu konuda, Ayla Akat Ata zamanında avukatlığını yapmış partinin grup başkanvekilliğini yapmış, döndü geldi ama zannediyorum parti kendi içerisinde, yani partinin sorumlularının da bir şekilde muhatap alınmasını istediği için eşbaşkanlar da gitsin diye karşımıza çıkıyorlar. Bu talep kendi partilerinin temsili bakımından belki makul olabilir ama buna karar verecek olan Adalet Bakanı`dır, Adalet Bakanımız da şüphesiz sayın Başbakanımızın hassasiyetlerine göre hareket edecektir.``

Arınç, ``Benim elimde imkanım olsa süreci, sürekliliği temin etmek üzere aynı kişilerle yaparım. Yani keşke mümkün olsa, söz bana düşse Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata... Başında onlar başladıysa bence sonuna kadar da onların götürmesi güvenirlik açısından, süreklilik açısından, birbirinden kopmamak açısından daha faydalı olur diye düşünüyorum ama `hayır onların devam etmesine gerek yok şunlar olacak` derlerse bunu Adalet Bakanımızın belirlemesinden başka bir çare yok`` dedi.

Başbakan Yardımcısı Arınç, sokakta emniyet amirini tokatlamış, doktoru dövmüş, elini silahına götürüp `silahı çekseydim alnının tam ortasına vuracaktım` diyen insanları İmralı`ya gönderemeyeceklerinin de altını çizdi.

-Başkanlık sistemi-

Başkanlık sistemi konusundaki soru üzerine Arınç, özellikle CHP`nin, başkanlık ya da yarı başkanlık sistemini reddettiğine ilişkin düşüncesi olduğunu ifade ederek, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü Haluk Koç`un, ``Bu tamamen rejim değişikliğidir`` sözlerini çok garipsediğini kaydetti.

Başkanlık sisteminin bütün çeşitlerinde parlamentonun bulunduğunu ve son derece güçlü olduğunu anlatan Arınç, bunun rejim değil sistem değişikliği olduğuna işaret etti. Arınç, CHP`nin başkanlık sistemi konusunda cehalet sergilediğini savunarak, Kemal Kılıçdaroğlu`nun da kendilerinin cumhuriyeti reddettikleri ve yerine totaliter bir sistem getirecekleri yönünde açıklamalar yaptığını anımsattı.

Bülent Arınç, ``Denebilir ki `biz bunu kesinlikle kabul etmiyoruz`, üç parti eğer bunu diyecek olursa o zaman biz ısrar etmeyeceğiz zaten. Biz bunlar görüşülsün, konuşulsun taraftar bulsun diye ortaya koyuyoruz. Bize göre doğru budur ama siz kabul etmiyorsanız biz de müşterek bir Anaysa yapacaksak o zaman sizin üçünüzün kabul ettiğine `ben varım` diyecek de noktadayız`` dedi.

Arınç, ortak bir metin çıkmazsa kendi tekliflerini hazırladıktan sonra Türkiye için uygun gördükleri Anayasa modelini yazacaklarını ve TBMM`ye getireceklerini ifade etti.

-Cumhurbaşkanlığı seçimi-

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Cumhurbaşkanlığı seçimi konusundaki bir soruyu yanıtlarken, ``Sayın Başbakanımız eğer arzu ederlerse, 2014 seçimleri sırasında konjonktür de müsait olursa, şartlar elverirse, her türlü şartı düşünmek lazım, bu kolay verilecek bir karar değil, elbette aday olabilir, yüz defa bunu hak etmiştir ve biz de bütün gücümüzle sayın Başbakanımızın Cumhurbaşkanı olması için elimizden gelen gayreti gösteririz`` ifadesini kullandı.

Arınç, bugünkü Anayasa değişmediği takdirde seçim yoluyla bir Cumhurbaşkanı seçileceğini belirterek, ``O Cumhurbaşkanının yetkileri bu Anayasa değişmediği sürece 101, 102, 103 ve 104. maddelerdeki yetkiler olacak. Cumhurbaşkanı bu yetkileri kullanacak. Adı başkan olmayacak Cumhurbaşkanı olacak, Anayasa`da yazıldığı şekliyle bu yetkileri kullanacak, bu yetkiler de az buz yetkiler değil. Ha başkan olmuşsunuz ha Cumhurbaşkanı olmuşsunuz`` diye konuştu.

Bülent Arınç, ``Sayın Abdullah Gül, çok güzel, çok başarılı bir Cumhurbaşkanlığı yaptı şu ana kadar`` dedi.

TSK`DAKİ İSTİFALAR

TSK`dan istifaların gündeme geldiği anımsatılarak, bunun orduda bir zafiyete neden olup olmayacağı yönündeki bir soru üzerine Arınç, 2009 yılında Van`da bir konuşma yaparken, ``İyi ki biz bunların zamanında savaşa girmemişiz. Bunlar askerlikten başka her şeyi yapmışlar`` diye sözler sarf ettiğini anımsatarak, ``O zaman muhatabım işte bu ismi geçen üç beş kişiydi, beş on kişiydi. Yoksa tüm silahlı kuvvetleri, tüm ordumuzu rencide edecek bir söz olarak bunu kesinlikle sarf etmedim. Çünkü ordumuzun güçlü olması bizim açımızdan da çok önemli`` ifadesini kullandı.

``Bugün bölgemizde yaşananlara baktığımızda eğer Türkiye`de güçlü bir ordumuz olmasaydı, bugün bazılarının tehdidi altında Türkiye kalabilirdi veya çevremizde yaşanan olaylar Türkiye`yi daha zayıf bir duruma düşürebilirdi`` diyen Arınç, şöyle devam etti:

``Biz geleneksel olarak da ordumuzun şüphesiz teçhizat bakımından da teknolojik imkanlar bakımından da birikimi olması bakımında da güçlü olmasını isteriz. Bunu sayısal anlamda söylemiyorum. Sayı burada 750 bin de 800 bin de bu 200 bin de olur 300 bin de olur ama harp sanatının çok iyi yapıldığı, öğrenildiği ve Türkiye`nin güvenliğinin sağlanabileceği çok güçlü bir orduya sahip olmamız lazım bizim. Sayı ayrıca düşünülebilir.

Şimdi oradan hareketle şunu söylemeliyim; 750-800 bin kişilik bir silahlı kuvvetler içerisinde 700-800 kişi bile bu tür olaylara karışmış olsa bu binde birdir, on birde birdir yerine göre. Dolayısıyla her kurum içerisinde yanlış yapan olabilir ama kurumu suçlamak doğru değil.

Türk Silah Kuvvetleri`ni rencide edecek bir söz olarak değil. Bu silahlı kuvvetlerin içerisinde anayasal görevini bir tarafa bırakarak hükümetleri devirmeye yönelmiş veya bu amaçla cuntacılık yapmışlar varsa bunlara ithaf etmek üzere bu cümleyi kullanmıştım.``

Arınç, ``Bu insanların içeride tutuklu olması veya en son Deniz Kuvvetleri`nde olduğu gibi, Deniz Kuvvetleri Komutanı olacağı kuvvetle muhtemel olan Nusret Güner ismindeki bir generalin emekliliğini istemesi, arkasından `şu şu kademelerde henüz orgeneral veya korgeneral yok` denilmesi de dahil olmak üzere ben bunun silahlı kuvvetlerde bir zafiyet doğuracağını kesinlikle düşünmüyorum`` dedi.

Geçmişte de emekli olan veya mesleklerinden edilen askerler olduğunu ancak silahlı kuvvetlerin yoluna devam ettiğini ifade eden Arınç, şunları kaydetti:

``Örselenmiştir, eksilmiştir, birileri zarar görmüştür. Ama kurum olarak hemen arkası gelmiştir. Bugün de yani her kademede görev alabilecek çok iyi yetişmiş asker olduğunu ben şahsen düşünüyorum. Bu sadece psikolojik bir olaydır. Yani korgenerallerin, orgenerallerin, kuvvet komutanlarının içeride bulunması veya terörle mücadele konusunda bir fiil arazide bulunmuş olan birtakım askerlerin bugün hala tutuklanıyor olması veya içeride halen tahliye edilmemiş olması, psikolojik bir endişeyi, üzüntüyü mutlaka arkasından getirmektedir. Bunların da aileleri var, bunları da temsil eden bir kurum var. Bu kurumda alt rütbede, üst rütbede olanlar var. Bu tutuklamalar sebebiyle terfi edememiş, arkasından daha zamanı gelmemişken bile terfi etmiş olanlar var. Bunlar bir üzüntüye yol açabilir. Bunu yadsımamak gerekir. O kişiler için de o kişilerin arkadaşları, komutanları için de ast rütbelerde bulunanlar için de böylesine belli rütbelerde bulunmuş, çalışmış insanların bugün suçlanıyor olması yargının bir faaliyetidir. Ama bunun bir psikolojik endişe, korku, üzüntü meydana getirmesi bence mümkündür.

Sayın Genelkurmay Başkanı, tanıyabildiğim kadarıyla işte birkaç yıldan bu yana kendi görevini fevkalade başarıyla yürüten, demokrasiye gönülden bağlı. Yanındaki kuvvet komutanlarımız da böyledir. Yani `şunlar hemen tahliye edilsin, şunlar şöyle olsun veya işte burası boş kaldı, şunu buraya getirelim, bunu buraya getirelim` diye bir endişeyi kesinlikle taşımadığını ve ifade etmediğini şahsen düşünüyorum.

Yaşanan olaylar bir moral bozukluğuna mutlaka yol açıyordur, belli noktalarda. O da her kurum için bence doğrudur.``

Hava Kuvvetleri Komutanlığı`nda belli bir sayının üzerinde emeklilik olduğunun da gündeme geldiğini dile getiren Arınç, bu askerlerin kendi geleceklerini ve kazançlarını düşünerek mecburi hizmetlerinin ardından değişik havayolu şirketlerinde çalışmak için ayrıldıklarını anlattı.

Arınç, ``Ben de olsam mesela mecburi hizmetimi doldurduktan sonra ayrılabilirim. Bu vatanseverlik veya tam tersiyle yorumlanabilecek bir şey değildir. Çünkü arkası geliyor. Hava Kuvvetleri Komutanlığı`na her gün yeni pilotlar ekleniyor`` dedi.

Bülent Arınç, ``Ben kesinlikle Türk Silahlı Kuvvetleri`nde, komuta kademesinde de yönetimde de otoritede de hiyerarşide de bir zafiyet olacağını düşünmüyorum. Sadece yaşanan olaylar bir moral bozukluğunu veya psikolojik bir yorgunluğu getiriyordur`` ifadesini kullandı.

-Yüksek yargının tek çatı altında birleştirilmesi-

Yüksek yargının tek çatı ve şemsiye altında birleşmesine dair hükümetin bir hazırlığı olduğunun gündeme geldiği ifade edilerek, bununla ilgili değerlendirmesi sorulan Arınç, TBMM Anayasa Komisyonu`nda AK Parti`yi temsilen bulunan 3 kişiye yardım eden ve Anayasa konusunda çalışmalar gerçekleştirip fikir ve görüş desteği veren ekipte yer aldığını aktardı.

Arınç, bu ekipte kendisi ve komisyon üyesi 3 arkadaşının yanı sıra Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik ile iki de danışman profesör bulunduğu bilgisini vererek, söz konusu ekiple bu meseleye iki gün önce son şeklini verdiklerini söyledi.

TBMM Başkanı Cemil Çiçek`in, yargıyla ilgili olarak partilerin görüşlerini komisyona bildirmeleri konusundaki isteği üzerine tekliflerini hazırlayıp Anayasa Komisyonu`na sunduklarını kaydeden Arınç, AK Parti`nin 30 Eylül 2012`de gerçekleştirdiği kongrede 63 maddelik 2023 Vizyonu isimli bir siyaset belgesi yayımladıklarını anımsattı.

Yargıyla ilgili düşüncelerinin, yargı birliğini sağlamak olduğunu vurgulayan Arınç, şu bilgileri verdi:

``Yargıtay var, sivil mahkemelerin verdiği kararların temyiz merci. Askeri Yargıtay var, askeri mahkemelerin verdiği, Danıştay var idari yargının verdiği, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi var, askerlere ait olan. Şimdi bunları biz bir çatı altında birleştiriyoruz. Buna da Temyiz Mahkemesi diyoruz. Bu bizim görüşümüz.

Temyiz Mahkemesi içerisinde farklı daireler, idari yargı ile olanı adli yargıyla olanı görüşecekler, karara bağlayacaklar. Temyiz bunun üst merci olarak da içtihat birliğini sağlayacak. Bir taraftan da Askeri Yargıtay. Biz disiplin mahkemeleri dışında ki o kanun da geçen hafta değişti, disiplin mahkemeleri kalktı, disiplin kurulları şekline dönüştü. Ama orada yargıya itiraz yolu olan bazı hükümler var. Dolayısıyla onların dışında askeri yargıyı kaldırıyoruz. Yani artık askeri mahkemelerde yargılanma, disiplin mahkemeleri dışında mümkün olmayacak. Teklif bu. Yani bu kanunlaşmış değil.

Burada ayrıca HSYK`nın yapısında yeni bazı değişiklikler öngörüyoruz. Sayıştay`a dokunmadık zannediyorum. Bugünkü sistem içerisinde o kaldı. Danıştay`ın üyeleri, başkanını seçme konularında, Yüksek Seçim Kurulu konusunda, o konularda da bazı değişiklikler öngördük. Mesela artık TBMM`ye hemen hemen her organa üye seçme gibi bir fonksiyon ekledik.

Dolayısıyla bizim bugün Danıştay`ı, Yargıtay`ı kaldırmak değil, aslında yargı birliği içerisinde Temyiz Mahkemesi gibi üst çatı oluşturup bunun içerisinde idari yargı ve adli yargıdan gelecek mahkeme kararlarını inceleyecek ayrı heyetler oluşturulmasını düşünüyoruz.``

Yapısal bazı düzenlemelerle artık Yargıtay ve Danıştay`da dosya yükünün kalmadığını dile getiren Arınç, ``Hem bu paralel yapılanmayı ortadan kaldırmalıyız hem de bu üçlü yapıyı ortadan kaldırmalıyız. Hepsine `yüksek, yüksek` deyip de hepsine ayrı ayrı görevler, ayrı ayrı üyeler vereceğimize tek bir çatı altında yargıyı birleştirmeyi daha uygun olacağını düşündük. Ama diğer partiler ne diyecek bunu bilemiyoruz`` diye konuştu.

-``Anayasa`daki vatandaşlık tarifi değişecek``-

``Yeni Anayasa çalışmaları konusunda bir uzlaşma sağlayabilecek misiniz?`` sorusu üzerine Arınç, yeni, sivil, çağdaş bir Anayasa yapmayı ve darbe sonrası anayasalardan kurtulmayı hedeflediklerini belirtti.

Geçtiğimiz yıllarda yeni bir Anayasa yapılması konusunda gerçekleştirdikleri çalışmanın, AK Parti`ye açılan kapatma davasının ardından akamete uğradığını anımsatan Arınç, ``Biz bundan hiç vazgeçmedik. Çünkü Türkiye özellikle 12 Eylül 2010 referandumuyla Anayasa`nın o güne kadar değişmiş olan maddelerine ilaveten 26 önemli maddesini de halk oylamasıyla kabul edince bu delik deşik olan Anayasa`dan, 12 Eylül sorumluları hakkında dava da açıldığına göre onların anayasalarıyla hala yola devam etmenin ayıbından kurtulmak istedik`` dedi.

Kendilerini bu konudaki iradelerinin diğer partileri de etkilediğini ve son seçimlerden sonra TBMM Başkanı Cemil Çiçek`in inisiyatifi ile Anayasa Uzlaşma Komisyonu kurulduğunu hatırlatan Arınç, komisyon kapsamındaki çalışmaların bugüne kadar bitmediğini söyledi.

Masadan kalkan taraf olmayacaklarını ifade eden Arınç, şunları kaydetti:

``Şimdi gidişata bakılırsa buna 3 ay, 6 ay, bir sene değil yetmeyecek. Çünkü o kadar rahatlar ki `canım 30 sene bekledik. Bu dönemin sonuna kadar olsun, ne olur?` demeye başladılar. Kendilerine bir uğraş gibi görüyorlar. Belki niyetleri farklı ama bunu ifade edemiyorlar. Niyetleri `ya bu iş nasıl olsa olmayacak` diyenler de çıkabilir içlerinde. Yani itham etmeyeyim ama biz çok iyi niyetle masaya oturduk. Çok iyi niyetle arkadaşlarımız, sabırla meseleye baktılar ama dışarıdaki vatandaş, `onlar mümkün değil, bunların anlaşması. Dördü beraber nasıl mutabık kalacaklar` diyor, sokaktaki insan. Biz de diyoruz ki `hepsinin niyeti güzel. Hepsi yeni bir Anayasa yapma konusunda iddialı. Hele biraz daha sabredin, bekleyin`. Ama daha ne kadar sabredeceksiniz?``

Arınç, ``Sayın Başbakan çok doğru söyledi. Mart sonunda artık bir metin elimizde olmalı. Sayın Başbakanımız söyledi zaten. Mart sonuna kadar bu komisyon bir anlaşmaya varamazsa biz kendi metnimizi hazırlarız ve bu metnimize ortak olacak bir, iki, üç hangi partiler varsa onlarla bunu bir teklif olarak getiririz`` ifadesini kullandı.

Anayasa değişikliklerinin referanduma gitmesi için en az 330 rakamının bulunması gerektiğini ifade eden Arınç, ``Bu oylama gizli oylama. Yani diğer siyasi partiler... Geçmişte CHP korkuyla milletvekillerine oy kullandırmıyordu, ola ki beyaz oy kullanır diye. Sayın Kılıçdaroğlu her halde öyle bir şey yapmaz. Bundan mahcup olur, utanır. Her milletvekili iradesini parlamentoda gizli oyla gösterirse, emin olun 330 falan değil, bu 350`inin üzerinde gider. Şu andaki tabloya bakılırsa`` görüşünü dile getirdi.

Bunun için milletvekili transferine hiç gerek olmadığını ve bunun çok ayıp bir şey olduğunu kaydeden Arınç, ``(Şu partiden ayrılıp da bu partiye geçenler olur mu) derseniz, bu siyasetin doğasında var. O, kişinin kendi iradesine bağlı bir şey. `Ben pazar açtım, kardeşim sen gel bana` filan, böyle bir rezilliği biz yapacak durumda değiliz. Ama partisiyle ihtilafı olan bir insan, partisinden ayrılırsa ondan sonra da `ben şu parti ile yola devam edeceğim` derse, `Gelme` denilmez. Belki denilir de genelde denilmez. Onun istifası, şu partiye geçişi, Anayasa`ya destek oylamasında transfer olarak düşünülmemeli`` dedi.

12 Eylül oylamasında referanduma giderken, Meclis`ten 26 maddenin 23`ünü geçirdiklerin, diğer 3`ünü geçiremediklerini anımsatan Arınç, ``Kendi içimizde fire verdik. Onlardan birkaç tanesi de bugün başka partilerde. Mükafatlarını gördüler. Hayır oyu verecek insan bizim partimizin içerisinden de matematik olarak söylüyorum, çıkabilir. Evet oyu verecek insan CHP`nin de MHP`nin de içinden çıkabilir`` diye konuştu.

Meclis`teki diğer partilerin desteği konusuna da değinen Arınç, Anayasa`nın 66. maddesindeki vatandaşlık tarifiyle ilgili şu anda varılan bir uzlaşmanın olmadığını ve her partinin kendi tarifinin bulunduğunu kaydederek, ``Biz bugünkü tarifi kesinlikle değiştirmeyi düşünüyoruz. Bugünkü olmayacak`` ifadesini kullandı.