İstanbul / AA / Dr. Oğuzhan Yanarışık / Analiz

ABD Başkanı Donald Trump’ın 2016 seçim kampanyası yöneticiliğini yürüten ve bir süreliğine Beyaz Saray’da baş stratejist olarak vazife yapan Steve Bannon, ABD-Meksika sınırına inşa edilecek duvarın bir kısmı için toplanan bağışları zimmetine geçirdiği iddiasıyla gözaltına alınınca yeniden gündeme geldi. Hakkında hazırlanan iddianamede, 25 milyon dolardan fazla para toplanan bağış kampanyasından Bannon’ın yüz binlerce doları kişisel işleri için harcadığı öne sürüldü.

Pekin yönetimi tarafından çeşitli suçlardan aranan Çinli milyarder Guo Wengui’nin 28 milyon dolar değerindeki yatında tutuklanan Bannon, hakkındaki suçlamaları kabul etmedi ve 5 milyon dolarlık kefaleti ödeyerek seyahat kısıtlamasıyla serbest bırakıldı.

SESLİ ANLATIM:

 

Aslında Steve Bannon Trump’ın yakın çevresindekiler arasında federal suçlamalara muhatap olan pek çok isimden sadece biri. Örneğin bir dönem avukatlığını yapan Michael Cohen 2018 yılında vergi yolsuzluğu, Kongre’ye yalan söyleme ve seçim kampanyası finansman kurallarını ihlal suçlarını kabul etti. Yine bir dönem Trump’ın seçim kampanyası yöneticiliğini yürüten Paul Manafort 2018’de vergi ve bankacılık suçlarından 7,5 yıl hapse mahkûm edildi; daha sonra komplo kurmak ve adaleti engellemek suçlarını işlediğini itiraf etti. Seçim kampanyası başkan yardımcısı olan Rick Gates Ukrayna’daki lobicilik yıllarından kalma 75 milyon doları yabancı bankalarda saklamasında Manafort’a yardım ettiğini kabul ettiği için 45 gün hapis yattıktan sonra 3 yıllık şartlı serbestlik cezasına çarptırıldı. Trump’ın arkadaşı ve siyasi danışmanı Roger Stone Kongre’ye yalan söyleme, şahitleri tehdit etme ve Kongre komite görüşmelerini engelleme de dahil olmak üzere yedi farklı fiilden jüri önünde suçlu bulundu. Trump yönetimi bu adli süreçlerin büyük oranda Donald Trump’a zarar verme maksadıyla yürütülen siyasi hamleler olduğuna inanıyor. Suçlanan bu kişilerin bir kısmının Trump aleyhine ifade vermeye zorlanmasını ve davalarının Trump’la ilişkilendirilmeye çalışılmasını, asıl hedefin Trump olmasının kanıtı olarak görüyor.

Kavgacı kişiliğiyle bilinen Bannon, Müslüman nüfusa sahip ülkelere seyahat yasağı getirmek gibi, Trump’ın ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına kayan politikalarının bazılarının arkasındaki isimlerden biriydi.

Trump’ın kampanya yöneticisi ve baş stratejisti

1953 yılında dünyaya gelen Steve Bannon 1970’lerin sonundan itibaren yedi yıl süreyle ABD Deniz Kuvvetleri’nde askerlik yaptı. Daha sonra iki yıl boyunca Goldman Sachs firmasında yatırım bankeri olarak çalıştı. Ardından insanoğlunun kapalı bir biyosferde nasıl yaşayacağını test etmek üzere başlatılan Biyosfer-2 araştırma projesinin yöneticiliğini üstlendi. 1990’lı yıllarda Hollywood’da baş yapımcı oldu ve 2016 yılına kadar 18 filme imza attı. Çay Partisi hareketinde aktif rol aldı. Trump’ın 2016 seçim kampanyasına başkanlık etmeden önce, 2007’de kurduğu aşırı sağ eğilimli Breitbart News internet sitesini yönetiyordu.

Böylesine farklı iş deneyimlerine sahip olan Steve Bannon, Donald Trump’ın seçim kampanyasının son aylarında baş yönetici olmasıyla birlikte, bütün dünyaca tanınır bir yüz haline geldi. Trump yönetiminin ilk evresinde yedi ay boyunca Başkan’ın baş stratejisti ve başdanışmanı olarak görev yaparak daha da dikkat çekti. 2017 yazında bu görevinden kovuldu; fakat Trump’ın son zamanlarda onun hakkında olumlu konuştuğu söyleniyordu.

Açık sözlülüğü ve kavgacı kişiliğiyle bilinen Bannon, Müslüman nüfusa sahip ülkelere seyahat yasağı getirmek gibi, Trump’ın ırkçılığa ve yabancı düşmanlığına kayan politikalarının bazılarının arkasındaki isimlerden biriydi. Nitekim 2014 yılında Vatikan’da yaptığı bir konuşmasındaki şu ifadeleri Bannon’ın İslam karşıtlığını gözler önüne seriyordu: “Yahudi-Hıristiyan Batı’nın İslam’a karşı mücadelesinin uzun tarihine bakarsak, atalarımızın duruşlarını koruduklarına ve bence doğru olanı yaptıklarına inanıyorum. İster Viyana’da ister Tours’da veya başka yerlerde olsun, İslam’ı dünyanın dışında tuttular... Batı’nın kilisesi olan büyük kurumu bize miras bıraktılar”.

Küresel aşırı sağın hamisi

Trump tarafından kovulduktan sonra “The Movement” isminde Brüksel merkezli bir hareket kurarak, aşırı sağcı siyasi partilere anket verileri toplama, analiz etme, sosyal medya stratejisi oluşturma ve aday belirleme gibi konularda danışmanlık yapmaya başladı. The Guardian gazetesine verdiği demeçte “Bannon Teorisi” adını verdiği görüşünü şöyle açıkladı: “Sağcı popülizme vitrin olabilecek makul bir aday belirle ve seçimi kazan”. Bunu yaparken de her türlü eleştiriyi göğüslemeye hazır olduğunu, Fransız sağcı Ulusal Cephe’nin (NF) kongresinde yaptığı konuşmasındaki şu sözleriyle ifade etti: “Bırakın size ırkçı desinler, yabancı düşmanı desinler. Bu sözleri göğsünüzde bir onur nişanesi olarak taşıyın. Çünkü her geçen gün biz güçleniyoruz, onlar zayıflıyor. Tarih bizim tarafımızda ve bize zaferi getirecek”.

Steve Bannon temel amacının küresel popülist hareketlerin birlikte hareket etmesinin alt yapısını oluşturmak olduğunu deklare etti. Bu kapsamda, dünyanın çeşitli yerlerindeki aşırı sağcı popülist siyasi oluşumları desteklemeye çalıştı. Avrupa aşırı sağını yeniden dizayn etme iddiasıyla ortaya çıkan Bannon Almanya, İsveç, Avusturya, İtalya, Belçika, Macaristan ve Polonya gibi birçok ülkedeki ultra-milliyetçi ve Avrupa Birliği (AB) karşıtı partileri birleştirmeyi hedeflediğini açıkladı. Avrupa Parlamentosu’nda (AP) bu partilerden oluşacak bir “süper grup” kurmayı planladı. Kurucusu olduğu hareket, İtalya gibi bazı ülkelerde başarı elde ederken bazı ülkelerde engellere takıldı.

Brexit’in mimarlarından

Brexit Partisi lideri Nigel Farage’ın yakın dostu ve mevcut İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın ateşli destekçilerinden biri olan Bannon, İngiltere’nin 2016 yılındaki Brexit referandumuyla AB üyeliğinden ayrılmasındaki etkili aktörlerden biri oluşuyla da adından söz ettirdi. İngiltere siyasetine yakın ilgi gösteren Bannon, önce ırkçı İngiliz Ulusal Partisi (BNP) ve İngiliz Savunma Ligi’ni (EDL), ardından da aşırı sağcı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi’ni (UKIP) destekledi. Bannon milyonlarca Facebook kullanıcısının kişisel bilgilerinin usulsüz bir şekilde toplanarak seçimlerde ve Brexit sürecinde siyasi amaçlarla kullanılması skandalıyla gündeme gelen Cambridge Analytica şirketinin kurucularından biriydi ve bir süre yönetiminde yer almıştı.

Her ne kadar sızan e-mail yazışmaları Cambridge Analytica şirketiyle Brexit faaliyetlerinde merkezi rol oynayan Leave.EU (AB’den ayrıl) hareketi arasında bağlantı olduğunu gösterse de bu ilişki taraflarca reddedildi. Fakat yine de Bannon, Brexit’in sembol ismi Farage ile yakın ilişki içinde olduğunu hiç gizlemedi. Bu ikili, İngiltere’nin AB’den bir türlü ayrılamaması neticesinde, bu işi yapmak üzere Boris Johnson’ın başbakanlığa gelmesi gerektiğini savundu.

Trump’ın başını derde sokar mı?

ABD Başkanı Donald Trump 3 Kasım 2020’de gerçekleştirilecek başkanlık seçimlerine hâlihazırda olumsuz şartlar altında hazırlanıyordu. Son dönemde bütün dünyayı etkisi altına alan yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını Trump yönetiminin karşılaştığı en ciddi sınav haline geldi. Trump’ın en güvendiği alanlardan biri olan ekonomi çok ciddi hasar aldı. En çok övündüğü konulardan bir diğeri olan düşük işsizlik rakamları da bu süreçte yükselişe geçti. Pek çok savaştakinden daha fazla ABD vatandaşı hayatını kaybetti. Hiç olmadığı kadar kutuplaşmış bir toplum, keskin ve ayrıştırıcı bir siyasi ortam, uzun süredir devam eden ve görmezden gelinen eşitsizliklerin ortalığa saçılması, merkezi yönetim ve yerel yönetimler arasındaki anlaşmazlıklar ve dünyadaki genel şartların kötüleşmesi de bu olumsuz eğilimi besledi.

Şimdi Trump’ın en son isteyeceği şey, eski çalışanlarının isminin dahil olduğu adli süreçlerin, yeniden seçilme şansını daha da zora sokması olacaktır. Nitekim Trump hemen Bannon’ın suçlandığı bağış kampanyasıyla hiçbir alakasının olmadığını açıkladı. Donald Trump yasa dışı göçmen geçişini engellemek için Meksika sınırına ördürdüğü duvarın bazı kısımlarının finanse edilmesi amacıyla başlatılan “We Build The Wall” (Duvarı Biz İnşa Ediyoruz) kampanyasına dair herhangi bir bilgisinin olmadığını ifade etti. Bannon için üzüldüğünü belirten Trump “Kampanyamıza dahildi ve yönetimimizin ilk kısmında kısa bir süre için yönetimimizin parçasıydı. Ama daha sonra kendisiyle görüşmedim. Neden sorumlu olduğunu bilmiyorum. Kendisiyle birlikte tutuklanan diğer insanları da tanımıyorum” dedi. Fakat Demokratlar seçim sürecinde bu skandalı Trump aleyhine kullanacaklarını şimdiden belli etti. Bannon’ın tutuklanması pek çok haberde Trump yönetimi dönemine yapılan referanslarla verildi. Böylelikle Trump’ın başkanlık seçimlerine kısa süre kala uğraşması gereken pek çok probleme bir yenisi daha eklenmiş oldu.

***Kaynak: Bu analiz “AA”dan alıntıdır. Tüm “alıntı analizler” gibi yazıdaki ifadeler ve görüşler sahibine aittir.