Öncelikle, Kürt milliyetçiliğini savunmadığımı açıkça belirtmek isterim. Bu izahatı yaptıktan sonra CHP’li vekilin akıl dışı söylemlerini, dünya genelinde kabul görmüş insan hakları ve genel ahlak kuralları çerçevesinde değerlendirmeye çalışırsak, karşımıza nasıl bir tablo çıkar!
Vahim açıklamanın değerlendirmesine geçmeden önce, Kürt sorununun bugün itibarıyla Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı en ağır ve temel sorunların başında geldiğini belirtelim. Bu sorunun nedeni; ideolojik bir evrim geçirerek laik zihniyetle temelleri atılan ulus-devletin etnik milliyetçiliğe geçiş yapması ve bunu bugün de inatla sürdürüyor olmasıdır. Türk milliyetçiliğine dayanan bu dayatmanın hedefinde, farklı kimlikleri dışlamak ve zorla da olsa farklı olan bütün etnik grubları asimile ederek kaynaşık bir kitle haline getirmektir.
Kürt kimliğinin inkar edildiği ve haklarının dile getirilemediği tek partili (CHP) dönemden sonra, çok partili demokratik siyasete geçmeyle birlikte az da olsa Kürtler üzerinde yoğunlaşan baskı azaldı ama Türklüğü merkeze alarak Kürt kimliğini yok sayma politikası özünde aynı kalmıştır.
Türk kimliğinin öz genleriyle bina edilen ulusal-devlet algısı, tüm dini retüelleri ve tarihi birlikteliği/kaderi red ederek, çağdaş laik söylemle ‘birleştirici unsurları’ yok etmiş, iki halkın üst çatısını oluşturan moralite dışlanmıştır. Dini duyguların ve kardeşlik bağlarının koparıldığı bir ortamda, oluşan boşluğu laik söylemle doldurmaya çalışmak, göle maya çalmak gibi ‘ya tutarsa’ mantığıdır!
Askeri dikta, polisiye tedbir, korku ve sindirme gibi baskı yöntemleriyle ayakta tutulan laik sistem, ezilen halkların uyanış ve başkaldırışıyla korkuya kapılmıştır. Bu korku içlerindeki kin ve nefreti dizginlenemiyecek kadar azmış olacak ki; ırkçılığın en çirkin söylemi, millet meclisinde fütursuzca söylenebilmektedir.
Hem din kardeşliğini devre dışı bırakacaksın, hem de ulus-devlet kalıbında Türklüğü merkeze alarak, Kürtlerden sistemin meşruluğunu istiyeceksin!
Baskıcı ve dayatmacı olmak, toplumda uyum sorunlarını çoğaltır. Hele olayın öznesi Kürtler olunca, doğal olarak baskılar daha çok yoğunlaşmıştır. Yakın tarihte Kürt hareketlerinin bastırılması ve sonrasında adil bir yargılamanın yapılmadığı kanaatı tüm Kürtlerde hakimdir.
Son yıllarda Avrupa Birliğinin baskısı sonucu anadilde eğitim hakkının telafüz ediliyor olması, laik zihniyetin değişimidir demek, imkansızdır.
Endüstriyel alanların, iş imkânlarının ve ticari hacmin ülke geneline dağılımı, bilinçli noktalarda yoğunlaştırılmış, Doğu ve Güneydoğu bölgesi mahrumiyet alanı olarak bu paydan nasibini almamıştır.
Alt alta sıralayabileceğimiz o kadar ihlal ve inkâr edilmiş haklar var iken, sistemin doğurduğu güçlerin düzensiz davranışları –ki bunlar hiç bir zaman Kürt halkının tümünü temsil etmemiş güçlerdir- bahane edilerek, Kürtler milliyetçilik yapıyor iddiasında bulunmak, bırakın bilim insanına! ahmak insanların dahi gülüp geçeceği tariftir.
Sahi Kürtler ırkçılık mı yapıyor? Bu ülkede Kürtler mi bozgunculuk yapıyor? Durmayan, kavga ve kargaşa çıkaran, huzursuzluğun baş müsebbibi Kürtler mi? Barış ve birlikteliği Kürtler mi istemiyorlar?
Kürtleri sistemle kavgalı hale getiren öteleyici, dışlayıcı ve aşağılayıcı uygulamalar, sistemin ortaya koyduğu ulus-devlet ideolojisinin bir sonucudur.
Kimse kalkıp Türklerin Türklüğünü, dilini, yurt ve vatanlarını sorgulamamıştır. Nasıl bir Türk sorunu oluyor, anlamış değilim. Ulus-devlet mantığının ortaya çıkardığı ‘yok sayma’ politikasının yanlışlığını, bunun tarihi bir hatayla geliştiğini, gerçeğin hiç bir zaman ‘yok sayma hayalleriyle’ gerçekleşmediğini, Kürtlerin de bu vatanın Türkler kadar sahibi olduğunu söylemek; Türk ve Türklüğü hiç bir şekliyle rencide etmemeli, cahili duygulara kimse kapılmamalıdır. Böyle bir hisse varmak, çok cahil bir kibir ve gururun getirdiği iğrenç bir vesvesedir.
Vicdanlar sorgulanmadıkça, kendin için istediğini kardeşin içinde istemedikçe, adil yargılama-eşit uygulama sistemleştirilmeden, Kürtlerin diğer azınlıklar gibi göçmen olmadığı, tam aksine bu ülkenin asli unsurları olduğu hakikati kabullenilmedikçe, barış ve birlikteliğin zeminini zor buluruz.
Kim neyi ekerse onu biçer. Sistem ektiğini biçiyor. Eğer bu gün eşit hak ve koşullarda kardeşliğin tohumları atılırsa, yarın çocuklarımız daha güçlü ve barışçıl bir ortamda yaşarlar.
İsmail Kasımoğlu / Hürseda Haber)