Kiraların bin dolar civarında olduğu Kudüs'te, Müslümanların yurtlarından çıkarılması için siyonist işgalciler tarafından psikolojik, ekonomik ve daha birçok alanda yapılan baskılar devam ediyor.
Zulüm duvarı denildiğinde akla gelen ilk duvar şüphesiz Gazze şehrini açık cezaevine çeviren duvardır. Ancak Filistin'de duvarlar sadece Gazze'yi çevreleyen duvarlarla sınırlı değildir. Filistin topraklarının birçok yerinde İşgal rejiminin inşa ettiği utanç duvarları mevcut. Bu duvarlar genelde temiz su kaynaklarına ve verimli arazilere Filistinlilerin ulaşamayacakları şekilde inşa edilmiştir. Kudüs şehri de bu utanç duvarları ile çevirilidir ve İşgal rejimi yönetimi altında yaşayan Yahudiler dahi Kudüs'te ikamet etmek için oturma izni almak zorunda kalıyor.
Müslümanlar için bu ikameti sıfırdan elde etmek neredeyse imkânsızdır. İkameti olanların ikametleri, Filistin toprakları içerisinde herhangi bir yerde ikinci bir adresleri olması ya da Kudüs utanç duvarı dışından biri ile evlenmeleri gibi birçok sebep bahane edilerek iptal edilmektedir. Kudüs utanç duvarı içerisinde yaşayan Müslümanların birçoğu Filistin'in geri kalanından farklı olarak hiçbir ülke vatandaşı değildir.
Kudüs'te ikamet eden Müslümanlar aynı zamanda Mescid-i Aksa'nın doğal muhafızları olduklarından dolayı, nüfusları ve Kudüs'te yaşamaya devam etmeleri Mescidin ayakta kalabilmesi için büyük önem taşımaktadır. Bunun farkında olan İşgalci rejim, Müslümanların Kudüs'teki mevcudiyetini azaltmak için planlı ve bilinçli bir etnik temizlik yapmaktadır.
Sistematik Yıldırma Politikaları
Siyonist işgal rejimi, Kudüs halkının en temel insan hak ve özgürlüklerini engellemektedir. İnsanlık dışı muamelelerden sadece insanlar değil hayvanlar ve ağaçlar da nasibini almaktadır. Kudüslülerin okulları sürekli mali denetimlerle veya çeşitli izin ve ruhsat bahaneleri ile sürekli baskı altına alınmakta ve bu okulların işgal rejimi müfredatı olan Begrud sistemine geçmeleri için zulmedilmektedir.
Sadece işgal rejimi değil Yahudi yerleşimciler de Müslüman Kudüs halkına sürekli zulmetmektedir. Evlerine tahrik edici yazılar ve küfürler yazılmaktadır. Arabaları tahrip edilmekte ve çoğu zaman yakılmaktadır. Tüm bu zulmü yapan yerleşimciler güya tespit edilememekte ve işgal rejimi tarafından korunmaktadır. Bu yerleşimciler, Müslümanlara yolda rastladıklarında çoluk çocuk fark etmeksizin arabalarını kasten üzerlerine sürmekte ve canlarına kastetmektedirler. Bu vahşi ve insanlık dışı hareketten hayvanlar da nasibini almaktadır.
Bu hafta Kudüs'te bulunan tek Müslüman hastanesi olan Makasıt hastanesine defalarca işgal rejimi tarafından baskın düzenlenmiş ve hastane koridorlarında polisçilik oynanıp gaz bombaları atılmıştır.
Ev Yıkımları Tarihin Zirvesine Ulaştı
Yaptığı tüm "stratejik" yıldırma planlarına rağmen Müslüman Kudüslülerin hala evlerini terk etmemelerini sindiremeyen İşgal rejimi, son çare olarak Filistinlilerin evlerini başa yıkmakta buldu. İşgalin başladığı 1967 yılından günümüze kadar en fazla ev yıkımını gerçekleştiren İşgal rejimi, insanların zaten Coronavirus sebebi ile yaşadıkları zorlukları adeta bir fırsat olarak görüyor.
Kudüs'te arazi size ait olsa bile bir evin sadece ruhsatlandırılması yarım milyon şekelden (yaklaşık 150 bin dolar) fazla tutmaktadır. İçlerinde onlarca yıldır ruhsatlı evlerinin ruhsatının olduğunu ispat etmek için yaklaşık 250 bin şekel tutarında hukuk mücadelesi veren insanların evleri dahi hem uluslararası hukuka hem de olduğu iddia edilen İşgal rejimi yönetimi sözde hukukuna aykırı bir şekilde yıkılmaktadır.
Ev yıkımlarında İşgal rejimi, yapılan ihtardan sonra ev sahibine iki seçenek sunmaktadır. Birincisi evin ev sahibi tarafından yıkılması ya da 100 bin şekel karşılığında İşgal rejiminin yıkması. Bu iki seçeneği de reddeden onlarca insanın evi son haftalarda adeta başlarına yıkılarak ev sahipleri sokağa atılmıştır. Şu an evleri yıkılan 4 aile evlerinin enkazı üzerinde uyumaktadırlar.
Hedef Müslüman nüfusu olmayan Kudüs!
İşgal rejimi, yaptığı tüm bu sistematik baskılarla Müslümanları Kudüs'teki utanç duvarının dışına itmeye ve Müslümanların çok daha az olduğu bir Kudüs inşa etmeye çalışmaktadır. Hali hazırda Kudüs'te kiralık ya da satılık bir ev bulmak bile zor iken evleri yıkarak konut ihtiyacının artmasını ve dolayısı ile fiyatların daha fazla artmasını sağlamaya çalışmaktadır.
Bugün en ucuz kiralık evin bin dolar olduğu Kudüs, Müslümanlar açısından adeta yaşanamaz bir yer halini almaya başlamıştır. İşgalci rejim çeteleri, çeşitli zulümlerle Kudüs'ten çıkartamadığı Müslümanları evsiz ve yurtsuz bırakarak Kudüs'te etnik bir temizlik yapmaya çalışmaktadır.
Türkiye'deki sivil toplum kuruluşlarının öncülüğünde tüm dünyadaki Müslümanlara çağrı yapılarak evleri yıkılan Kudüslülerin ihtiyaçlarının giderilmesi için acil yardım kampanyası başlatıldı.
Geçtiğimiz hafta 27 ülkeden onlarca sivil toplum kuruluşunun katılımı ile Mescidi Aksâ yangınının 51'inci yılını anmak için gerçekleştirilen #MinberinSahipleri kampanyasında yapılan webinarda konuşan Uluslararası Minber-i Aksa Derneği Başkanı Abdullah Cahit Dinç, gerçekleştirilen ev yıkımları ile ilgili şunları kaydetti:
"Şu an tüm dünya israil ve Birleşik Arap Emirlikleri arasında yapılan anlaşmayı konuşmaktadır. Ancak son günlerde Kudüs'te gerçekleştirilen gayri hukuki ev yıkımları bu anlaşmadan çok daha tehlikelidir. israil bu denli hukuksuz ve sorumsuz şekilde Kudüs'teki tüm Müslüman evlerine saldıracak olursa Kudüs'teki binlerce ev yıkılacak demektir.
Kudüs halkı, Mescidi Aksa'nın doğal muhafızlarıdır. Nasıl Mescidi Aksa'ya sahip çıkıyorsak Kudüs halkına da sahip çıkacağız ve mümkün olan her platformda bu zulmü anlatacağız. Evleri yıkılan kardeşlerimizin acil olarak ellerinden tutacağız." (İLKHA)