İstanbul (AA)
Doğu Akdeniz’de 1990’lı yıllarda keşfedilen hidrokarbon rezervlerinin tasarrufu konusundaki ihtilaf ve ortak bir deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşmasının imzalanamaması bölgede her geçen gün tansiyonun yükselmesine neden oluyor. Özellikle Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti (KKTC) ile Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni (GKRY) karşı karşıya getiren ihtilafta son haftalarda önemli gelişmeler yaşanıyor.

Doğu Akdeniz’de Mısır, İsrail ve İtalya gibi aktörleri yanına alan Yunanistan ve GKRY ikilisinin Türkiye’yi saf dışı bırakma faaliyetleri dikkat çekerken, Türkiye diplomatik ve askeri araçlarla bölgedeki çıkarlarından vazgeçmeyeceği mesajını veriyor. Bu kapsamda Türkiye, 21 Temmuz’da ilan ettiği Navtex (Denizcilere Duyuru) ile Oruç Reis araştırma gemisinin Meis ve Rodos adaları arasında faaliyete başlayacağını duyurmuştu. Ancak Almanya Başbakanı Angela Merkel’in uzlaşma çağrısı üzerine Türkiye faaliyetlerine ara verdi. Yunanistan ise çok geçmeden, 6 Ağustos’ta Mısır’la bir deniz yetki alanları sınırlandırma anlaşması imzaladığını duyurdu. Bu anlaşmayı “korsan” olarak nitelendiren Türkiye, askıya aldığı faaliyetlerine yeniden başladı.

Bölgedeki gerilim 13 Ağustos’ta Türk ve Yunan donanmalarına ait firkateynlerin karşı karşıya gelmesiyle iyice yükseldi. Bu da akıllara Doğu Akdeniz’de bir çatışma ihtimalinin olup olmadığı sorusunu getirdi. Türkiye son olarak 16 Ağustos’ta Yavuz sondaj gemisinin çalışmalarını yürüteceği alana yönelik yeni Navtex ilan ederek bu duyurusunda “Çalışma sahasına girilmemesi şiddetle tavsiye olunur” ifadesine yer verdi.

Peki Doğu Akdeniz’de son haftalarda yaşanan gerilimin nedenleri neler? Türkiye’nin Libya ile, Yunanistan’ın ise Mısır’la imzaladığı deniz yetki sınırlandırma anlaşmaları neler öngörüyor? Tarafların çakışan argümanları hangileri? Yunanistan adaların sahip olduğu haklar konusunda kendisiyle mi çelişiyor? Doğu Akdeniz’de kim ne istiyor? Anadolu Ajansı (AA) konunun uzmanlarıyla görüşerek bu soruları masaya yatırdı.