Avrupa’da madenciliğin gelişimi ulaşımdaki konfora büyük katkı sağlamıştır. Örneğin maden ocaklarında kullanılan bir sistemleri vardı. Tahta raylar üzerinde çekilen vagonların kullanıldığı bu sisteme “tram” deniliyordu. Zamanla bu sistem şehir için ulaşımında kullanılır hale geldi ve yollara döşenen raylar üzerinde hareket eden bu vagon sistemine de “tramvay” denildi. Tek vagonla ve tek atla başlayan bu sistem gelişerek başka isimlerle günümüze kadar ulaştı.

1832’de Amerika’da New York-Harlem arasında başlayan tramvay, Osmanlı İstanbul’unda da kullanıldı. Her yeniliği kısa sürede İstanbul’a ulaştıran Osmanlı Devleti bu modern ulaşım aracını da taşıma aracı olarak kullanmak istiyordu. Özellikle Beyoğlu ve Galata gibi merkezlerde her geçen gün yeni bir iş ve eğlence merkezi açılması buralara rahatlıkla gidip gelmeyi gerektiriyordu. Boğazın her iki yakasındaki batı tarzı binalar, köşkler ve gazinolar bu ihtiyacı tetikliyordu. İstanbul’a tramvay yapılması yönündeki ilk teklif Meclisi Maabir, yani yol ve geçitlerle ilgilenen meclis üyesi Rüstem Bey’den geldi. 1868 yılında kendi buluşu olan tek raylı bir sistemden bahsettiyse de maalesef hayata geçiremedi.

İstanbul’a tramvayı getiren adam

Bundan sonraki girişim ise Kostantin Karapano Efendi tarafından gerçekleşti. 1869’da hükümete Galata’dan Ortaköy’e, Eminönü’nden Aksaray’a ve Aksaray’dan da çeşitli kollarla Topkapı ve Yedikule’ye doğru bir hat yapacağını ve bunu işletmek istediğini teklif etti. Kabul edilen bu proje imzalandı ve hayata geçirildi. İstanbul’a tramvayı getiren adam olarak tarihe geçen Karapano Efendi, İstanbul Tramvay Şirketi’ni kurarak bu hatların zarar ziyanını da kabul etmişti. 31 Temmuz 1871 yılında şehrin ilk tramvayı Azapkapı-Beşiktaş hattı açıldı. Devlet erkânının ve halkın yoğun katılımıyla gerçekleşen açılışta büyük bir sevinç yaşandı. Çünkü faytonlara, küheylanların çektiği arabalara, tahtı Revanlara binemeyen halkın da ayağı yerden kesiliyordu.

Her sabah 6.30’da Beşiktaş’tan hareket edecek olan atlı tramvay, akşam 7.20’de Azapkapı’dan kalkacaktı. Her iki yönde yirmi dakikada bir sefer yapılacaktı. Gayet makul ücrete tabi atlı tramvay, hizmete girdiği andan itibaren büyük rağbet gördü. Bu da diğer hatların tamamlama sürecini hızlandırdı. 1873’e gelindiğinde diğer hatların inşası da tamamlanmıştı. 1871 yılının Ekim ayında 8 duraktan oluşan Eminönü-Aksaray hattı da tamamlandı. Şubat 1872’de Beşiktaş-Ortaköy ve Ağustos ayında da Aksaray-Yedikule hatları işlemeye başladı. 14 Ocak 1873’de ise son proje olan Aksaray-Topkapı hattı hizmete alınmıştı.

Dingo’nun ahırında dinlenen atlar

İstanbullular “Katana” adı verilen iri yarı güçlü atların çektiği tramvaya rağbet göstermekle birlikte zaman zaman da şikâyetçi oluyorlardı. Mesela Beşiktaş-Ortaköy arasında iki vagonun birleştirilmesi nedeniyle geç hareket etmesi, vatmanların akşam saatleri günlük hesap görmeleri nedeniyle beklenmesi ve vagonlara yeteri kadar at bağlanmaması. Özellikle yolcu sayısı fazla iken veya yağmurdan rayların kayganlaştığı durumlarda, tek at vagonları çekmekte zorlanıyordu. Yokuşlarda ise atın gücü kesiliyor, takviye gerekiyordu. Şirket bu aksaklığı telafi için, yokuş başlarında küçük küçük ahırlar ve at istasyonları inşa etmişti. Ahırlarda görevli seyis, tramvay yokuş başına çıktığında yedek atı da vagona koşar, düzlüğe çıkıldığında atı alarak geri dönerdi.

Bu uygulama günümüze değin ulaşan yaygın bir deyişinde temelini teşkil etmiştir. Deyişin baş aktörü ise bu ahırlardan birine sahip olduğu söylenen Dingo isimli bir girişimcidir. Atlı tramvay’a dik yokuşta eşlik eden atlar Taksim’e kadar gelir, burada tramvaydan çıkartılan atlar, bugün Taksim alanının batı kısmındaki sular idaresi maksemi ile Fransız konsolosluğu arasında bir ahırda bir süre dinlendirildikten sonra tramvaya bağlanmadan boş olarak Azapkapı’ya götürülürlermiş. “Dingo’nun ahırı” olarak bilinen bu ahıra, gün boyu bir sürü atın girip çıkmasından dolayı dilimizdeki “Burası Dingo'nun ahırı mı giren çıkan belli değil?'' sözünün türediği düşünülmektedir.

Atlı tramvaylar yıllarca İstanbullara hizmet verdikten sonra modernlik rafından nostalji rafına geçti. Balkan Harbi, İstanbul'un bir yıldan uzun bir süre tramvaysız kalmasına yol açmıştı. Harbiye Nezareti’ne verilen atlar nedeniyle yaşanan bu sıkıntı bir bakıma da faydalı olmuştu. Amerika ve Avrupa'da çoktan çalışmaya başlamış olan elektrikli tramvaya, İstanbul, bu vesileyle 1913 yılında kavuşmuştu.

Kaynak: Dünya Bizim