Başta İstanbul Sözleşmesi olmak üzere, CEDAW ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde örf, adet, dini, kültür ve medeniyet değerlerinin yok sayıldığına dikkat çeken hukukçu, Akademisyen ve STK temsilcileri, "Hükümet İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmezse bizler hükümetten vazgeçeriz." Açıklamasında bulundular.

Türkiye Aile Meclisi Başkan Yardımcısı ve Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Adnan Küçük, Ankara Sivil Toplum Platformu Başkanı Mustafa Kır ve Hukukçu Mehmet Yaman, İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçilmesi için hükümete seslendiler.

Türkiye Aile Meclisi Başkan Yardımcısı ve Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Adnan Küçük, "İstanbul Sözleşmesi ile alakalı tartışmalar yapılırken, çok sağlıklı bir tartışma olmuyor. Bu sözleşmenin resmi adı kadına yönelik şiddet, ev içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi yani verilen mesaj bu aileye ve kadına yönelik şiddetin önlenmesi algısı oluşturulmaya çalışılıyor. Bu sözleşmeye karşı çıkınca ilk algı şu şekilde ortaya çıkıyor. Bu sözleşmeye karşı çıkanlar, kadına yönelik şiddeti uygun görüyorlar gibi bir algı ortaya çıkıyor. Önce bunu düzeltmek gerekiyor. Bu sözleşmenin iki kimliği var. Birinci kimliği kadına, aileye, ev içi şiddet şeklinde ifade edilen şiddeti önlemeye yönelik hükümler. İnsan olan kim olursa olsun fark etmeksizin şiddetin uygun görülmesi mümkün değildir. Bunu çok net ifade etmek lazım. Bu saydıklarımı sözleşmenin bal kısımları olarak değerlendiriyorum." dedi.

"İstanbul Sözleşmesi, balın içerisine zehir katarak servis ediliyor"

 Konuşmasının devamında Küçük, "Bu sözleşmenin ikinci bir kimliği var ki o da 'cinsel kimlik', 'cinsel yönelim', 'toplumsal cinsiyet eşitliği' vesaire gibi kavramlarla ifade edilen ve esasen mevcut aile yapısının ötesinde her türlü birlikteliği buna eşcinsel evlilikler de dahil olmak üzere meşru bir hakka dönüştüren boyutu var. Anayasanın 41’nci maddesinde ‘aile toplumun temelidir.’ diyor. ‘Devlet bunu koruyacak her türlü önlemleri alır ve teşkilatı kurar’ diyor. Bu sözleşmenin ise, aileyi aşan belki ailenin yıkılmasının neticesini ortaya çıkarabilecek bütün birlikteliklerin meşrulaştırılmasını amaçladığı görülüyor. Bunun hak olarak düzenlendiği görülüyor. Dolayısıyla aileyi aşan bu yönü itibarıyla da aileye yönelik yıkıcı bir kimliğe sahiptir. Bu yönü itibarıyla da bu hükümlerin sözleşmenin zehirli kısımları olarak değerlendiriyorum. Bu iki kimliği birleştirdiğimiz takdirde İstanbul Sözleşmesi’ni balın içerisine zehir katarak servis ediliyor şeklinde değerlendiriyorum." ifadelerini kullandı.

"Bu tür cinayetleri işleyenler için Türkiye idamı tekrardan getirmelidir"

Yapılan kadın cinayetlerinin cezasının idam olması gerektiğini dile getiren Küçük, şunları söyledi:

Kadın cinayetleri neticesinde kadına yönelik şiddeti önleme amacında olanlara şu öneride bulunmak istiyorum. Bu tür cinayetleri işleyenler için Türkiye idamı tekrardan getirmelidir. Biz bunu düşünmediğimiz takdirde ‘cezaevlerinde yatsınlar,’ dediğimiz takdirde ölenlerin aslında korunmaya değer bir hakları yoktur. Katilleri bu devlet bir ömür cezaevinde beslesin demektir. Ben katillerin cezaevine konulmasının bir ceza olmadığını düşünüyorum. Layıkıyla bir cezalandırma olacaksa bu ülkeye bu tür cinayetler için idamın getirilmesi gerektiği kanaatindeyim.

"İstanbul Sözleşmesi’nin asıl kimliğini ortaya koyan cümle ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ altında sunulmaktadır"

İstanbul Sözleşmesi’nin ne anlama geldiği hakkında bilgi veren  Ankara Sivil Toplum Platformu Başkanı Mustafa Kır, "Avrupa’nın telkiniyle 5237 sayılı kanunla zinayı suç olmaktan çıkaran yasa İstanbul Sözleşmesi’nin adeta bir altyapısını oluşturmaktadır. İstanbul Sözleşmesi nedir? Neyi amaçlamaktadır? Kadına yönelik her türlü şiddeti önlemek amacıyla çıkarıldığı iddia edilmektedir. Bu yönüyle elbette ki insana yönelik yapılan her türlü şiddeti biz nefret ile kınıyoruz. Bunu önleyici olarak alınan bütün tedbirleri de baş üstüne koyarız. Ancak İstanbul Sözleşmesi’nde asıl ana fikir satırlar arasında gizlidir. İstanbul Sözleşmesi’nin asıl kimliğini ortaya koyan cümle ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ altında sunulmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitliği nedir? Kadına erkeklik, erkeğe de kadınlık rolünün yüklenmesidir. Toplumsal cinsiyet eşitliği biyolojik cinsiyetin dışında sonradan kazanılan bir cinsiyettir. Kadınlık ve erkeklik davranışları yeniden kurgulanmaktadır. Toplum yapımızın temeli ailedir. Toplumsal cinsiyet eşitliği savunucularına göre aile bir tehdit unsurudur. Aileyi ayakta tutan ırz, namus, edep ve haya gibi kavramlar ne yazık ki şiddet üreten bir kaynak olarak değerlendirilmektedir." diye belirtti.

"Kadın bir anne, eş, bacı, abla, teyze ve hala olarak değerlendirilmelidir"

Toplumu ayakta tutan aile kavramı olduğunu dile getiren Kır, boşanmaların arttığına ve evlenmelerin azaldığına dikkat çekti.

Kır, "Aile kavramı ortadan kaldırılıyor. Zina suç olmaktan çıkarılıyor. Boşanmalar artıyor. Parçalanmış aileler artıyor. Buna mukabil evlenmeler azalıyor ve toplum giderek karma karışıklığın içine itiliyor. Kadına yönelik şiddetin artması, boşanmaların sürekli ivme kazanması, cinayet ve toplumsal olayların artmasına sebep olan İstanbul Sözleşmesi bu günlerde toplum tarafından tartışılır hale gelmişti. Bu yanlıştan dönülmesi için hükümete sürekli çağrı yapılmaktadır. Halk İstanbul Sözleşmesi’ni toplum yapımıza, aile yapımıza ve inanç değerlerimize uygun olarak yeniden değerlendirmesini hükümete telkinde bulunmaktadır. Hükümetin bir an önce bu yanlıştan vazgeçmesini istiyoruz. Kendi değerlerimize uygun olarak kadını ve erkeği bir insan olarak değerlendirip, bir bütünün parçası olarak ele alıp, şiddeti tamamen ortadan kaldırıcı tedbirleri alması gerekiyor. Kadın bir anne, eş, bacı, abla, teyze ve hala olarak değerlendirilmelidir. Ne kadın ne erkek hiç birisi şiddete maruz bırakılmamalıdır. Hükümetin bu uygulamadan vazgeçmesini istiyoruz. Aksi takdirde STK’lar olarak diyoruz ki ‘siz bu sözleşmeden vazgeçmezseniz biz bu sözleşmeyi imzalayan ve hayatiyetini devam ettirenlerden vazgeçmesini biliriz." açıklamasında bulundu.  

Son olarak Hukukçu Mehmet Yaman ise, İstanbul Sözleşmesi’nin Müslümanların kültür ve değerleriyle çelişen maddeleri hakkında bilgi verdi. (İLKHA)