Toplumu ifsat eden sözleşmelerden birisi olan İstanbul Sözleşmesi ile ilgili tartışmalar devam ederken yakın zamanda sözleşme hakkında bir köşe yazısı yazan ve yazısında kullandığı ifadeler sebebiyle AK Partili bazı kadınlar tarafından 81 ilde hakkında dava açılan Gazeteci Yazar Abdurrahman Dilipak, hakkında açılan davalara ilişkin İLKHA muhabirine değerlendirmelerde bulundu, yazısında neyi kast ettiğini açıkladı.

"İnsan onuru için mücadele etmiş bir insana böyle bir isnat asla kabul edilemez"

Şerefli bir insanın iffetli bir kadının namusuna dil uzatamayacağını vurgulayarak konuşmasına başlayan Dilipak, "Müslüman bir kişilikle yıllarca insana iffet, haysiyet, namus ve şeref konusunda konferanslar vermiş, insan onuru için mücadele etmiş bir insana böyle bir isnat asla kabul edilemez. İffetli bir kadına iffetsizlik isnadı İslam'da en büyük suçlardandır. Böyle bir suçlama olmadığı halde ömrünü bu davaya vakfetmiş bir insana böyle bir iftira isnadı da aynı derecede ağır bir suçtur." dedi.

Söz konusu köşe yazısında çok net bir şekilde AK Parti içerisindeki "AKP'lilerden söz ettiğini" vurgulayan Dilipak, maksadının asla iffetli kadınlara iftira etmek olmadığını, asıl amacının LGBT gibi sapkın akımları eleştirmek olduğunu söyledi.

"AK Partideki iffetli kadınlara iffetsizlik isnat edecek kadar alçak biri değilim"

Dilipak, "Hepimizin nefsine oturup taht kuran bir şeytan var. O şeytan peygamberlerin evlerinden bile uzaklaşmadı. Hazreti İbrahim'e de geldiler. Hazreti Yakup'un evinde Hazreti Yusuf'u kuyuya attıran bir şeytan vardı. Hazreti Lut'un evindeki çocukların hepsi sapıtmıştı. Hazreti Nuh, kavminden ancak 40 kişiyi gemiye bindirmişti. AK parti herhalde şeytanın tatile çıktığı, günahkârların hiç olmadığı bir yer değildir. Ben AK Partideki iffetli kadınlara iffetsizlik isnat edecek kadar alçak biri değilim. Çok açık bir şekilde parti içerisindeki 'AKP'lilerden söz ediyorum. ANAP'ın dağılma sürecini hatırlatarak papatyalardan söz ediyorum. Bunların hepsi tasrih, daraltılmış bir alandır. Burada asıl suçlanan LGBT fitnesine İstanbul Sözleşmesi üzerinden çanak tutan holdinglere karşı bizim yeşil sermaye ne yapıyor, diye soruyorum. Yeşil sermayenin de bu AKP'lilere destek verdiğini, yeşil sermaye görüntüsü adı altında iktidar içerisinde kendilerine yer bulmak isteyen bir takım adamların varlığına da atıf yapıyorum. Neden MÜSİAD'dan ses çıkmıyor? Ben MÜSİAD'ın Yüksek İstişare Kurulu üyesiyim. Kendi aileme mi böyle bir iffetsizlik isnadı yapıyorum?" diye konuştu.

"AK Parti içerisindeki AKP'lilerin" hakkında açtıkları davayı tüm Türkiye'de başlatmalarına tepki gösteren Dilipak, sol kesimden bile hiç kimsenin kendisine bu şekilde davranmadığını hatırlattı.

"Yanlış yolda olan bir insan bile çocuklarının lezbiyen, homoseksüel olmasını istemez"

Söz konusu köşe yazısını yazmadan bir gün önce sapkınları kendi tabirleriyle zikretmemek için karar aldıklarını söyleyen Dilipak, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

Birileri bunu nasıl üstüne alabilir? Ben orada bu fa…e ve türevleri diyorum. Oraya LGBT yazsam ne olacaktı? İstanbul Sözleşmesi'ne göre onlar pozitif ayrımcılığa tabi bir azınlık olarak koruma altındadırlar. Arapçada el tabiri var. Doğrudan bilinen birini işaret etmek içindir. Ben burada 'bu' diyerek İstanbul Sözleşmesi'ndeki bala katılan zehirden söz ediyorum. İnsana işkenceden, kadına dayaktan, cinayetten söz etmiyorum. Onları bahane ederek LGBT'yi meşrulaştırmak isteyenlere söylüyorum! Evet, onları doğrudan kendilerine verdikleri ad olarak anmamak konusunda Müslüman arkadaşlar olarak siyasi olarak değil Müslüman bir tavırla reddedelim ve bunun yerine İslami kavramlar kullanalım diye karar verdik. Bu zinadır, fuhşiyattır, fahşadır. Kendi ifadelerinin yerine hangi kelimeyi yazalım diye daha karar vermeden ben bu yazıyı yazdım. Topbaş hoca (Osman Nuri Topbaş) bu konuda hassasiyet gösterdi. 'Kadına Şiddet konusunda İstanbul Sözleşmesi'ne destek veriyor musunuz diye soruyorlar' dedi. Böyle sorarsanız herkes destek verir. İnsanları dini, etnik, ideolojik, politik ya da cinsiyetine dayalı olarak suçlanıp cezalandırılmasını kabul eder misiniz, diye sorulsa hiç kimse kabul etmeyiz, demez. Veya siz gelininizin lezbiyen, damadınızın homoseksüel,  torununuzun biseksüellik olmasını ister misini, diye konsomatrislere (bar, gazino gibi eğlence yerlerinde müşterinin masasına çağrılabilen, müşteriyle birlikte yiyip içerek çalıştığı yere kazanç sağlayan kadın) de sorsanız kendini rencide edilmiş hisseder. Yanlış yolda olan bir insan bile bunu açıkça kabul etmek istemez. Kendi çocuğunda, kızında, damadında, gelininde bunu görmek istemez.

 

"Benim şahsımda aslında birileri AK Parti içerisindeki AKP'liler tarafından linç edilmek isteniyor"

Dilipak, "Birileri bir hileyle ortalığı ne hale getirdiler. Onu yürüyüşü diyerek 'utanma' diye pankart açıyorlar. Feministiz, fa…z, i...yiz diye sokağa dökülebiliyorlar. Bunlar kastetmek için bu fa…e ve türevleri kelimesini kullanıyorum beni linç etmeye kalkıyorlar, iftira ediyorlar. İnanmamaları gerekmez miydi? Bu ayette Hazreti Ayşe için sorulan bir sorudur. Bana niye sormadınız? Bana sormanıza gerek yok. Zaten bu tartışma troller üzerinde 3 gün sonra başlayınca ben Recep Tayyip Erdoğan'a mektup gönderdim. Arkasından medyadaki tetikçiler… Çok iyi oldu, kimin kim olduğunu öğrenmiş olduk. Benim şahsımda aslında birileri AK Parti içerisindeki AKP'liler tarafından linç edilmek isteniyor." şeklinde konuştu.

"Gerçek ortaya çıktığında birilerinin yüzü kızaracak, özür dileyecekler"

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'nın "Ömerler arıyoruz" sözüne atıfta bulunan Dilipak, "Hutbede Hazreti Ömer'i susturan kadına bir şey olmamıştı. Ben birilerini eleştirmeye kalkınca birden birileri ayağa kalktı. Hani Recep Tayyip Erdoğan 'iffetsizliğe, ahlaksızlığa, şerefsizliğe karşı sonuna kadar direneceğiz, herkesi de bu yolda direnmeye çağırıyorum' diyordu. Davetine icabet ettim diye senin kapında bekleyenler neden suratıma tükürüyor? Bunun cevabını birilerinin vermesi gerekir. Benim için suç duyurusunda bulunanların isimlerine, yaş ortalamalarına baktığınızda büyük çoğunluğu kızım yaşında insanlar. Şimdi bana bunu yapıyorlar. Beni üzen bu! Benim kimseye özür borcum yok. Özür dilemesi gerekenler onlar. Bir yandan kendi kardeşlerimin bu haline üzülüyorum bir yandan da AK parti gibi koskoca bir parti bu duruma nasıl geldi diye düşünüyorum. Evet, bekliyorum! Bu suç duyurularını geri çekecekler. Çünkü gerçek ortaya çıktığında birilerinin yüzü kızaracak, özür dileyecekler." (İLKHA)