Yazar Şehzade Demir, toplumda kutuplaşmaya neden olan İstanbul Sözleşmesini konu aldığı köşe yazısında "Başta AK Parti olmak üzere toplumun tamamını birbirine düşüren bu meselenin aklıselim ile yeniden ele alınması bir zorunluluktur. Dışarıdan finanse edilen bir feminist hareketin toplumumuzu bu kadar esir almasına, bizi böyle birbirimize düşürmesine asla müsaade edilmemelidir. İstanbul ve Lanzarotte Sözleşmelerini dışarıdan getirtip bize böyle dayatanların yerlilikle, millilikle bir alakaları olamaz. Yerli ve milli olmayı ağızlarına sakız edenleri göreve davet ediyoruz" ifadeleri dikkat çekti.
Demir'in yazısının tamamı şöyle:
İstanbul Sözleşmesi üzerinden toplum kutuplaştırılmaya devam edilmektedir. Her geçen gün bu konuya ilişkin tartışmalar daha tehlikeli bir boyuta ulaşmaktadır. Sayın Erdoğan’ın ve hükümetin bu sözleşmenin iptal edilebileceği yönünde işaret vermelerinin ardından topyekûn bir sahiplenme yine hükümete yakın odaklardan özellikle geldi. AK Parti içinde güçlü bir noktaya ulaşan feminist hareketin bilinçli ve organizeli tepkileri, artık bir karşı duruşa dönüştü. Bu durum, toplumun bu mesele üzerinden daha da kutuplaşacağını göstermektedir.
AK Partinin ve cumhurbaşkanının bu mesele üzerine yaşanan tartışmalara karşı sessizliğini koruması, sözleşmenin kaldırılması hususunda geri adım atacağı izlenimi verirken algı operasyonlarının ülke yönetiminde ne kadar etkili hale geldiğini görmek açısından da ortaya ilginç bir resim çıkarmıştır. Doğrusu ben bu tablodan ürktüm. AK Parti içinde ve etrafında örgütlenen feminist hareket, bizzat iktidardan devşirdikleri maddi ve siyasi güç ile ülkeyi bir dönüşüme tabi tutmuş bulunmaktadır. Toplumsal yapımızın temel dinamiklerini ortadan kaldırmayı amaçlayan bu projenin “kadına yönelik şiddeti önleme” şemsiyesi altında yapılıyor olması meseleye bir masumiyet kazandırırken AK Partinin en tepesindeki yetkililerin dahi bu toplumu dönüştürme projesinin farkında olduklarını sanmıyorum. Dünya ülkeleri bir bir İstanbul sözleşmesinin altındaki imzalarını çekmektedirler. Zira bu sözleşmenin kendi toplumlarının genel ahlak ve değerlerine ne kadar zarar verdiğini görmeye başladılar.
Biz bu projenin neye ve kime hizmet ettiğini biliyoruz. Amaç ne kadına yönelik şiddetin önlenmesi, ne cinsel istismarı engellemek, ne de kadınların mağduriyetlerini gidermektir. Asıl amaç, kadını her türlü aidiyetten koparmak, anne, baba, eş veya yakınlar ile arasına kalın duvarlar örerek canavarlaştırılmış toplumun önüne bir başına atmaktır. Bu anlamda HDPKK’nin zamanında her yerde kadınlara bağıra bağıra “Em ne namusa kesine namusa me azadiya me ye” yani “biz kimsenin namusu değiliz. Namusumuz özgürlüğümüzdür” sloganlarını attırmasından hiçbir farkı yoktur. Bu anlamda AK Parti içindeki feminist hareketin HDP kadın hareketi ile bire bir örtüştüklerini görmekteyiz.
İstanbul Sözleşmesi üzerine toplumda yaşanan bu kutuplaşma sürecine dur demek, hükümetin görevidir. Meseleye oy üzerinden bakıldığı için bu hususta mesafe alınamamaktadır maalesef. AK Parti artık partisel menfaatleri üzerinden meselelere bakmaktan vazgeçmelidir. Hele hele toplumun dengelerini alt üst eden bu tür genel meseleler söz konusu iken.
Başta AK Parti olmak üzere toplumun tamamını birbirine düşüren bu meselenin aklıselim ile yeniden ele alınması bir zorunluluktur. Dışarıdan finanse edilen bir feminist hareketin toplumumuzu bu kadar esir almasına, bizi böyle birbirimize düşürmesine asla müsaade edilmemelidir. İstanbul ve Lanzarotte sözleşmelerini dışarıdan getirtip bize böyle dayatanların yerlilikle, millilikle bir alakaları olamaz. Yerli ve milli olmayı ağızlarına sakız edenleri göreve davet ediyoruz. Açıktır ki Sayın Erdoğan bu Feminist hareketle ağır bir imtihan yaşamaktadır. Memleketin maslahatı mı Feminist hareket mi galip gelecek hep beraber göreceğiz.(İLKHA)