Türkiye’nin denizlerde izlediği politikayı İLKHA'ya değerlendiren Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Deniz Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hakan Karan, Türkiye'nin son yıllarda özellikle denizlerde oldukça etkin bir politika izlediğini söyledi.
Bu durumun Türkiye'nin sahip olduğu ekonomik, teknolojik ve teknik imkânlar sayesinde mümkün olduğunu söyleyen Karan, Türkiye'nin 2000'li yılların başında Doğu Akdeniz dolayısıyla bir takım kararlar aldığını hatırlattı.
Karan, "Bu kararlardan bir tanesi ulusal araştırma gemilerine sahip olmaktı ve ulusal araştırma gemilerinin verileri çerçevesinde sondaj gemileri edinebilmekti. Tabi bunlara sahip olabilmek belli bir zaman sürecinde gerçekleşiyor. Beraberinde sahip olduğunuz teknolojik güçle beraber denizlere açılabiliyorsunuz. Türkiye’nin şu an da bütün dikkati Doğu Akdeniz’de ancak Türkiye’nin dünyadaki tüm denizler üzerinde ekonomik anlamda kullanabileceği yetkileri var. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte denizlerdeki bu politikaların daha da genişleyeceğini söyleyebiliriz. Örneğin şu an da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi Türkiye, Somali devleti kıyılarında veya bir başka devletin ekonomi yetki alanlarında faaliyet gerçekleştirebilecek güce ulaştı. Bununla birlikte tabi ki hukuki sorunlar ortaya çıkıyor. Bunlarında çözülmesi gerekiyor." dedi.
"Yunanistan Türkiye ile karşılaştırıldığında ekonomi, nüfus veya bir başka açıdan dikkate alınacak bir ülke değil"
Karan, konuşmasının devamında, "Türkiye Doğu Akdeniz’de kendi egemen yetki alanlarımızı sahiplenmek adına Libya ile bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma sayesinde de en azından Güney Kıbrıs Rum yönetiminin gayri meşru aktivitelerinin veya devlet uygulamalarının engellenmesi sağlandı. Son günlerde çok fazla konuşulan Meis Adası bağlamındaki konuda da Türkiye çok tutarlı bir politika izlemektedir. Meis Adası Türkiye’ye 2 km uzaklıkta, Yunanistan’a ise 580 km uzaklıkta olan ve büyüklüğü 12 kilometrekareden az olan bir ada. Uluslararası hukukta bir devletin anakarasının ötesinde adaları olduğu takdirde sınırlandırma her zaman anakara ile arasında çizilir. Dolayısıyla Türkiye ile Yunanistan arasında bir deniz sınırlandırması olacak ise, Türkiye anakarası ile Yunanistan anakarası arasında sınır çizilir. Bu sınır çizildikten sonra da bu sınıra etki edebilecek özel durumlar dikkate alınır. Bunlardan bir tanesi anakaranın sahip olduğu adalardır. Buradaki tartışma Meis Adası'ndan kaynaklanmamaktadır. Burası Yunanistan’a ait ancak burada tartışmalı olan birkaç adacık parçaları var. Bunlarla ilgili bazı uyuşmazlıklar var. Fakat uluslararası adalet divanının yerleşik kararlarına baktığınızda ve uluslararası hukukun genel temayülüne baktığınızda bir anakaranın çok ötesinde bir diğer uyuşmazlık olan anakaranın yakınında olan adacık parçalarının münhasır ekonomik bölge veya kıta sahası sınırlandırmalarında hiç dikkate alınmadığı görülmektedir. Türkiye şu an burada uluslararası hukuktan doğan haklarını kullansa da bir takım siyasi ve ekonomik tepkiler olabilir. Tabi Yunanistan bugün Türkiye ile karşılaştırıldığında ekonomi, nüfus veya bir başka açıdan dikkate alınacak bir ülke değil. Ancak Yunanistan’da bu güçsüzlüğünü Fransa’yı veya başka ülkeleri yanına alarak gidermeye çalışıyor. Ancak burada unutulmaması gereken bir husus var. Burada enerji kaynaklarını sadece Türkiye işletmeyecek. Dünyada enerji işleten şirketler uluslararasıdır. Bu şirketler dünyanın neresinde olursa olsun enerji kaynaklarını işletebilecek bir şekilde politika üretilmesini isterler. Dolayısıyla bu şirketler Türkiye ve Yunanistan arasındaki uyuşmazlıkların çözülmesini isterler. Çünkü bu şirketler için tek bir değer vardır o da paradır. Dolayısıyla orada işletilebilecek bir kaynak varsa bu şirketler mutlak surette işletilmesi için ellerinden geleni yapacaklardır. Bu nedenden dolayı ben Yunanistan’ın dünyada çok fazla destek bulacağına inanmıyorum. Bulsa bile Türkiye’nin gelecek tepkiye karşı koyabilecek güce sahip olduğuna inanıyorum." ifadelerini kullandı.
"Yunanistan’ın tutumu nedeniyle biz çözüm aşamasına gelemedik"
Karan, "Türkiye ve Yunanistan arasındaki sorunun derinleşebileceğini hatta çatışmaya dönüşebileceğini düşünüyorum. Yalnız uluslararası hukukta şöyle bir durum var, biz bunu Ege’de yaşadık. Eğer iki devletin alanları birbirleri ile çakışıyorsa şu an Meis örneğinde olduğu gibi uluslararası hukuk diyor ki ileride çözümü engelleyebilecek devlet uygulamalarından kaçının. Aynı zamanda diyor ki bir çözüme ulaşıncaya kadar sahip olduğunuz bu uyuşmazlık alanını birlikte işletebilecek çözümler üretin. Ancak Yunanistan’ın tutumu nedeniyle biz çözüm aşamasına gelemedik. Aslında olması gereken Doğu Akdeniz’i bütün Doğu Akdeniz ülkeleri ile birlikte işletebilecek ortamın oluşmasıydı. Ancak bu şu an da mümkün değil gibi gözüküyor." şeklinde konuştu.
"Eğer Mısır bu anlaşmayı imzalarsa çok büyük bir tarihsel yanlış yapmış olur"
Yunanistan ve Mısır arasında imzalanacak anlaşmanın Türkiye ve Libya arasında imzalanan anlaşmaya hiçbir etkisi olmayacağını belirten Karan, şunları kaydetti:
"Uluslararası anlaşmalar taraflarını bağlarlar. Dolayısıyla bu anlaşmanın Türkiye ve Libya arasındaki anlaşmaya hiç bir etkisi olmaz ancak bu bölgenin tamamen karmaşık bir yapıya dönüşmesine sebep olur. Üzerinde çeşitli devletlerin egemen yetkilerinin olduğunu iddia ettikleri bir alana dönüşür ve çözümü biraz daha zorlaştırır. Tabi ben Mısır’ın Yunanistan ile böyle bir anlaşma yapabileceğine inanmıyorum. Eğer Mısır bu anlaşmayı imzalarsa çok büyük bir tarihsel yanlış yapmış olur. Çünkü Mısır ve Yunanistan’ın tezi şudur, adaları dikkate alarak, Mısır’a en yakın adadan başlayarak eşit uzaklık çerçevesinde bir sınırlandırma istiyor Yunanistan. Böyle bir sınırlandırma ise, Mısır’ın aleyhinedir. Bu anlaşma Mısır’ın hak ve menfaatlerine tamamen aykırıdır. Dolayısıyla ben Mısır’ın böyle bir yanlış yapacağını düşünmüyorum." (İLKHA)