Arzu Demir / doğruhaber
İlk ayette Allah’ın sevgisinden mahrumiyetin ikazı, ikinci ayette insanlığın kıyamete kadar düşmanı olan şeytanla özdeşleştirilme ve üçüncü ayette de akıbetin ağır sonucu bizlere hatırlatılmaktadır. Bu sebeplerle hiçbir Müslüman’ın “müsriflik” gibi bir vasfı kesinlikle olmamalıdır.
Arapça kökenli olan ‘israf’ kelimesi aşırı gitmek, haddi aşmak, bir şeyi fazla fazla harcamak, ifrat ve taşkınlık manalarına gelir. İsraf yapana da ‘müsrif’ denir. Kulluk kitabımız Kur’an-ı Kerim yirmiden fazla ayette israftan ve müsriflerden bahseder. Yukarıdaki ayetlerde de zikredildiği üzere israf yapan insanlar Allah’ın sevgisinden uzak, şeytanın dostluğuna yakın olma tehdidi ile karşı karşıyadırlar. Mümin yaptığı her işte daima orta yolu seçmelidir ki hem dünya hem ahiret mutluluğu getirsin. İsraf her ne kadar yeme-içmedeki aşırılık olarak algılansa da sadece bununla sınırlı olmadığı ayetlerle bize bildirilmiştir.
“…Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizdeki israfımızı bağışla…” (Al-i İmran / 147)
İsrafın zararlarının etki alanlarını dört çatı altında toplayabiliriz: Kendisine olan zararı, Ailesine olan zararı, Topluma olan zararı ve Uhrevi hayatına olan zararı…
Kadın olmamız hasebiyle bizleri ilgilendiren birkaç yönü üzerinde durmak istiyorum. Müslüman kadın hem ailede hem de toplumda daima örnek alınan bir şahsiyet olması sebebiyle her işinde orta yolu seçmelidir. Müsrif olan bir kadın, eşini de müsrifliğe teşvik eder. Hanımının bitmek tükenmek bilmeyen isteklerine yetişemeyen erkek, bu istekleri tedarik edebilmek için haram yollara başvurabilir. Sonu gelmeyen bu istekler eşler arasında huzursuzluk, kırılganlık, kavga, boşanma vs. sonuçlarını doğurur. Özellikle zengin muhitlere giren hanımlarda özenti oluşur; onlar gibi yemek-içmek, onlar gibi giyinmek, onlar gibi evini düzenlemek ister. Maddi durumu buna el vermediği için borçlanarak yer, giyinir ve evini döşemeye çalışır. Bu da sahip olduğu yuvasının çatırdamasına sebep olur, aile içi huzursuzluklar baş gösterir.
Zengin olanlar için (Allah yolunda da harcıyorsa) belki de bu şekilde yeme - içme, giyinme, evini döşeme israf olmazken, fakir veya orta halliler için zenginlere yetişmeye çalışmak israftır. Böyle birisinin amel defterine “israf yaptı” diye yazılırken, zengin olana maddi durumu pahalısını da almaya yettiği için “ihtiyacını karşıladı” diye yazılabilir.
Onlara özenip onlar gibi olmaya çalışan kadın, uçuruma doğru yol aldığını bilmelidir. Aynı zamanda anne olan kadın çocuklarını yetiştirirken buna dikkat etmezse evlatlarının da açgözlü, doyumsuz olmalarına kapı açacaktır. Ellerindeki nimetin kıymetini bilmezken, buna mukabil şükür de etmeyecektir. Toplumun yapı taşı olan kadın bu konuda kendini iyi eğitmeli, israf yapmamaya dikkat etmelidir. Aksi taktirde belki de toplumun çöküntüye uğramasına sebep olacaktır.
Gittikçe tükenen doğal kaynakların başlıca sebebi de israf değil midir?
Açık bırakılan musluklar, çöpe dökülen yemekler, modası (!) geçmiş diye giyilmeyen elbiseler, yine modaya uyma adına eskimediği halde değiştirilen eşyalar… Allah’ın kulları üzerindeki nimetlerin bu şekilde heder edilmesi nimetlerin sonunu getirir. Çünkü şükür nimeti arttırırken; şükürsüzlük (israf da bu kapsama girer) nimetin son bulmasına sebep olur. Sonuç itibariyle heba olan bir dünya hayatı, bunun kaçınılmaz sonucu da kaybedilen ebedi saadet.
İsrafın Allah (c.c) tarafından yasaklanması, diğer her haram gibi insana dokunacağı mutlak zararları defetmeye yöneliktir. Çünkü Rahman olan Allah, beşeriyetin herhangi bir yönüne zarar veren ve pis, murdar olan her şeyi haram kılmıştır. İnsan bilgisinin bu zararı keşfetmiş olması ayrı bir olaydır. Hem zaten insan bilgisi bütün zararlı ve faydalı şeyleri kapsayacak düzeyde değildir.
Yeme, içme ve giyme israfın belki de bir yönüdür. Biz hanımları ilgilendiren bir başka ciheti vardır ki o da zaman israfıdır. Hâlbuki insanoğlunun dünyada sahip olduğu en kıymetli hazinesi vakittir. Televizyon karşısında geçirilen saatler, eş ve dostla yapılan gereksiz muhabbetler (dedikodu vs.), ihtiyaç olmadığı halde sırf gösteriş adına alınan eşyaların temizliği, başkaları ‘bu ne hamarat ve titiz’ desinler diye yapılan bitmek tükenmek bilmeyen ev işleri, ihtiyaçtan fazla yapılan yemekler, pastalar, börekler, çörekler… İşte bunların hepsi ömür sermayemizin tükenmesine, zayi olmasına sebep olan faktörlerdir. Güneşte bırakılıp eriyen buz misali hayat sermayemiz de gitgide tükenmektedir. Bu değerli hazinemiz elimizden kayıp gitmeden yüce Yaradan’ın razı olacağı bir şekilde her anı geçirmeliyiz.
Gereksiz muhabbetler; gıybeti, dedikoduyu ve arkadan çekiştirmeyi beraberinde getirir. Ziyadesiyle yapılan ev işleri sağlığın gitmesine neden olur. Televizyon karşısında geçirilen o değerli vakitler de insana birçok yönden zarar verir. Çocuğun İslami eğitimiyle uğraşılacağı yerde insanı günaha sürükleyen dizilerin seyredilmesi çok büyük bir kayıptır. Anne her konuda kendini eğitmeli ve evlatlarına örnek olmalıdır. Ebeveynler bilmelidirler ki kendileri örnek olmazsa çocuklar televizyon veya etrafta gördükleri rolleri benimseyeceklerdir. Değerli olan vakitlerin bu şekilde boş geçirilmesi Müslüman kadını Rabbinden uzaklaştırırken, bunun yerine yapılacak olan ibadetler, zikirler, dualar ise onu Yaradan’ına yaklaştıracaktır.
Toplumun yapı taşı belki de temeli olan kadın, bu ahlaki çöküntülerden ve hastalıklardan uzak durduğu taktirde hem kendine, hem çocuğuna ve hem de topluma yön verecek, insanları Allah’ın rızasına götüren yollara ışık tutacak ve aydınlatacaktır.
İsraftan uzak Allah’a yakın bir yaşam dileğiyle… Vesselam.