Nizamettin Aşkın- İSTANBUL

Türkiye'de de 100 binlerce insana bulaşan ve yaklaşık 5 bin kişinin hayatını kaybetmesine sebep olan salgının etkisini azaltmasıyla birlikte, Haziran başından itibaren yeni kontrollü normalleşme sürecine girildi. Yeni süreçle birlikte çok sayıda vatandaşın, eski normal dönemde olduğu gibi hareket etmesiyle yeniden vaka sayıları artmaya başladı. Yaşanan olumsuz gelişme sonrasında hükümet yetkilileri yeni adımlar atma, 81 ilde maske takma zorunluluğu gibi uygulamaları hayata geçirmek zorunda kaldı.

"GEÇMİŞ DÖNEMDE NEYE DİKKAT EDİLİYORSA ONA DİKKAT ETMEK GEREKİR"

Normal koşullarda bir hastalığa karşı dikkat edilmesi gereken şeyin hastalığın önlenmesiyle alakalı tedbirler geliştirmek olduğunu ve hastalığa karşı tedavi uygulanması gerektiğini belirten İTTTİHADUL ULEMA Genel Başkan Yardımcısı Suat Yaşasın, "Bu süreçte İTTTİHADUL ULEMA olarak da ifade ettiğimiz üzere şer'i bir vebal söz konusu olabilir. Tedbirlere riayet etmediği halde kişi farkında olarak veya olmayarak taşıyıcıysa ve başkasına bulaştırdıysa, başkasının hastalığına veya ölümüne sebebiyet veriyorsa tabi ki bu bir mesuliyettir. Bu durum baştan beri tüm dünya ulemasının da ifade ettiği üzere Müslüman insana bir sorumluluk yükler. Bu anlamda sorumluluğunu unutarak hareket etmek bizim için ciddi bir problem teşkil eder. Geçmiş dönemde neye dikkat ediliyorsa ona dikkat etmek iyidir. Eğer temizlikle alakalı bir şeyse zaten İslam temizlik dinidir. Peygamber Efendimizin tabiriyle temizlik imanın yarısıdır. Diğer taraftan biraz daha sosyal ilişkilerde mesafeli olmayı gerektiriyorsa, düğün, cenaze gibi yerlerde zorunlu olmadıkça bulunmamayı gerektiriyorsa uymak gerekir. Ne kendi hakkımıza girmiş olalım (insan kendi nefsine karşı sorumludur) ne başka insanların mesuliyetini almış olalım." dedi.

"HATALARIMIZDAN DERS ÇIKARINCA, ALLAH'A DÖNÜP TÖVBE EDİNCE NORMALLEŞEBİLİRİZ"

Her meselede olduğu gibi dünyada gelişen her şeyin sebep sonuç ilişkisine dayalı olarak gerçekleştiğini söyleyen Yaşasın, şöyle devam etti: Allah Teâlâ yarattıklarının büyük çoğunluğunu sebep sonuç ilişkisine göre yaratmıştır. Bu münasebetle insanlara düşen bu işin sebebini görmeye çalışarak sonuçla ilgili varsa önleyici tedbir ve tedavi uygulamalıdır. Hastalık nereden bulaşıyorsa ilgili kişiler de ona yönelik önlem almalılar. Ancak işin diğer boyutunda ayetlerin ifadesiyle insanların kendi elleriyle işlediklerinden ötürü musibetlerin geldiğini biliyoruz. Onun için kendi ellerimizle işlediklerimiz sebebiyle oluşmuşsa bunu ancak kendimize çekidüzen vermekle düzeltebiliriz. Tıbbi cihetle elimizden geleni yapmanın dışında Allah Teâlâ'nın bu salgının oluşmasında ne gibi hikmetler gösterdiğini görmemiz gerekiyor. Kabul etmek gerekir ki insanın başına gelen musibetler, insanların zahiri olarak yaptıkları yanlışların yanı sıra işledikleri zulümler, haksızlıklar ve haddi aşmaları sebebiyledir. Onun için zulmetmiş, haksızlık etmiş, haddi aşmış, başkalarının hukukuna girmiş ve en önemlisi de Müslümanlar olarak birbirimizi yeteri kadar uyarmadığımız için bu musibetin, başımıza geldiğini düşünmeliyiz. Ayet-i Kerimede de İsrail oğullarından lanete uğrayanların lanete uğramasının sebebi isyan etmeleri, günah işlemeleri ve hadlerini aşmaları sebebiyledir. Bir de birbirlerini sürekli olarak işledikleri günahlardan dolayı uyarmamalarındandı. Bu durumlar sebebiyle başımıza bir işler gelmiş olabilir. Biz, ancak bunu düzeltip Allah'a dönüp tövbe edince normalleşebiliriz.

"KİMSE DÜZELDİK DE ONUN İÇİN MUSİBET AZALDI' DİYEMEZ"

Konuşmasının devamında Yaşasın, "Bu hastalık daha önceki gibi can kayıplarına sebep olmuyor, vakalar azaldı' denilebilir. Evet, zahiren belki kendimizi muhafaza ettiğimiz için böyle bir sonuçla karşılaşmış olabiliriz. Ancak hakiki olarak az evvel bahsettiğimiz gibi Allah'a karşı olan görevlerimizi yerine getirmede eksik kalmışsak korkarım ki Allah, bizi deneme amaçlı bu hastalığı gevşetmiş olabilir. Zira Allah Teâlâ, eski dönemlerdeki kavimler için 'biz azabı, musibeti az bir şey gevşetsek, üzerinizden kaldırsak hemen eski halinize dönüveriyorsunuz' diye buyuruyor. Doğrusu bu bizim için çok tehditvari bir üsluptur. Doğrusu da budur. Kimse 'düzeldik de onun için musibet azaldı' diyemez." şeklinde konuştu.

"KENDİ İŞLEDİKLERİMİZ SEBEBİYLE ZAHİRİ VE BATINİ OLARAK TEMİZLENMELİYİZ"

Geçmiş dönemlerde özellikle Musa Aleyhisselam'ın kavmi olan Firavun ve ileri gelenlerinin haddi aşmaları sebebiyle Allah Teâlâ'nın 9 ayrı musibet gönderdiğini hatırlatan Yaşasın, o dönemde yaşananlarla şimdi karşı karşıya kaldığımız musibetleri kıyaslayarak alınması gereken dersleri şu şekilde aktardı: Allah Teâlâ tufanı, çekirgeleri, haşeratı, kurbağaları ve kanı gönderdik' diye buyuruyor. Her defasında Hazret-i Musa'ya giderek 'tamam düzeldik! Allah'a dua et de bu musibeti kaldırsın' diye istekte bulunuyorlar. Hazret-i Musa'nın duasıyla kaldırılan musibet sonrasında o kavim eski haline döndüğü için 2'nci musibet gelmiş. En son 9 musibete kadar musibet gelmiş ve sonunda tamamen helak olup suda boğulmuşlardır. İlgi çeken bir husus tufan olarak geçen musibeti tabiinin büyüklerinden olan Mücahid bin Cebr (Rahimehullah), bir tefsirinde salgın hastalık olarak yorumluyor. Bunun ilk başta geçmesi ve bize tekabül etmesi ürkütücü bir husustur. Ayette geçen 2'nci musibet ise çekirgedir. Bu aralar Asya'da bazı ülkeleri çekirge istila etti. 'O sıralama olduğu gibi devam edecek' diye değil sadece çıkarımda bulunmak anlamında söylüyorum. Bu anlamda tehdit olarak görmeliyiz. Hastalığın azalması, vefat sayılarının düşmesi bu tarz musibetlerin bittiği anlamına gelmez. Kendi işlediklerimiz sebebiyle kendimizi zahiri olarak düzeltmeliyiz. Ancak 'Allah Teâlâ ne murad etmiş' diye de düşünerek kendimizi batıni olarak da düzeltmeliyiz.

"MESULİYETLERİMİZİ YERİNE GETİRMEK KAYDIYLA UMULUR Kİ ALLAH TEÂLÂ BİZE İSABET EDEN HASTALIĞI HAYRA TEBDİL EDER"

Müslümanların kötülüklere karşı birbirini uyarması gerektiğini vurgulayan Yaşasın, "Haddi aşmak, günah işlemek ve birbirini yeterince uyarmamak hususu çok tehlikelidir. Bunlardan uzak durmak gerekir. Kişi bu hallerden uzak olsa dahi yaşananlar onu da etkileyebilir. Ayet-i Kerimede, 'öyle bir musibetten sakının ki geldiğinde sadece zulmedenlere isabet etmekle kalmaz' diye buyruluyor. Az evvel ifade ettiğimiz musibetlerde Hazret-i Musa da kavminin içerisindeydi, o da etkileniyordu. Onun için hepimize zarar. Eğer ki, günah işlemekten uzaklaşır, haddimizi aşmaz ve karşıdaki insanlar kabul etse etmese de güzel bir şekilde onları uyarmaya devam edersek kendimizi koruyabilir miyiz? Denilse bütün çabamıza rağmen böyle bir ortamda olmamız sebebiyle salgın hastalık bize isabet ederse umulur ki Allah Teâlâ bizim için hayra tebdil eder. Zira Ayşe (Radiyallahu anha) validemiz Hazreti Peygambere salgın hastalık hususunu sorunca, Peygamber Efendimiz, bunun Allah'ın azabı olduğunu ancak müminler için rahmete dönüştürdüğünü söylüyor. İnşallah bizim için de rahmete dönüşür. Yeter ki bu hususlara riayet edelim." diye konuştu.

"FARKINDA OLMADIĞIMIZ NİMETLERİN FARKINA VARARAK ONLARI MUHAFAZA ETMEYE ÇALIŞALIM"

"Allah Teâlâ sürekli olarak verdiği nimetleri bu süreçte elimizden aldığı için nimetin farkına vardık." diyen Yaşasın, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bu süreç, beraber namaz kılmalar, iftarlar, bayramlaşmalar gibi Allah'ın rahmetini celp eden tüm hususların tekrar idrak edilmesine sebebiyet vermişse iyidir. Az evvel söylediğimiz hadis çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Bu bir azaptır, insanlığa ceza olarak gelmiş bir husustur. Ancak insan döner, günah işlemek, haddini aşmak ve isyan etmekten ve birbirini yeteri kadar uyarmamak gibi hususlardan dönerse, bu hususta görevini yaparsa o zaman Peygamber Efendimizin ifadesiyle rahmete dönüşür. Ahir zamanda yaşamamız münasebetiyle bu tür musibetlerin kalkmayacağını belki de katlanarak devam edeceğini hesaplamak gerekir. Allah Teâlâ muhafaza etsin inşallah olmaz. Peygamber Efendimiz ahir zamanın fitnesinden Allah'a sığınmıştır. Bu süreçte şahsen bu duayı daha iyi anladığımı fark ediyorum. Çok dehşetli bir şekilde takip eden bir silsile gelebilir. Bize düşen bu azabı kendi lehimize çevirmektir. Farkında olmadığımız nimetlerin farkına vararak onları muhafaza etmeye çalışalım. Henüz elimizde olan imkânlar gitmeden onlardan istifade etmeye çalışalım. Birbirimizi uyararak Allah'ın huzuruna çıkıp rahmetini, peygamberin şefaatini dileyebilecek bir yüzle varalım."

(İLKHA)