Suriye'de rejim zindanlarında 9 sene kalan şoför Mehmet Emin Öncel (64) yakalanma, cezaevi ve serbest bırakılma sürecini İLKHA muhabirine anlattı.
Suriye'de, Türkiye vatandaşı olduğundan dolayı yakalandığını anlatan Öncel, cezaevinde çok kötü şartlarda yaşadığını, cezaevinde bulunan bin 200 insanın açlıktan dolayı öldüğünü belirtti.
Suriye'deki iç savaştan dolayı kaldığı cezaevinin sık sık saldırılara maruz kaldığını vurgulayan Öncel, günde en az 20-30 roketatar mermisinin cezaevine düştüğünü ifade etti.
Cezaevinde haftada 2 kez ekmek yediklerini belirten Öncel, kendilerine verilen 2 litre suyla ihtiyaçlarını giderdiklerini ve banyo yapma imkanlarının olmadığını vurguladı.
"Cezaevinde açlık ve sefillikten dolayı bin 200 kişi öldü"
Suriye'de yakalanma süreci hakkında bilgi veren Öncel, "26 Mayıs 2011 tarihinde Suriye'ye ziyarete gitmiştim. O zaman savaş yeni başlamıştı. Sebepsiz yere beni yakaladılar ve Halep Merkezi Cezaevi'ne attılar. Yakalanma sebebim; Türkiye vatandaşı olduğum içindi. Savaş esnasında bir yıl 8 ay cezaevinde mahsur kaldık. Daha sonra bizi, daha önce 'Engelliler Hastanesi' olarak kullanılan cezaevine naklettiler. Cezaevinde çok kötü şartlarda yaşadık. Savaş sırasında açlık ve sefillikten dolayı benim yanımda bin 200 kişi öldü. Allah bizi öldürmedi, bugüne kadar yaşamak nasip oldu." şeklinde konuştu.
"Hem savaş hem açlık hem de sefillik yaşıyorduk"
Suriye'deki iç savaş sırasında bulundukları cezaevine füze ve roketatar mermilerinin düştüğünü belirten Öncel, "Özgür Suriye Ordusu ve El-Nusra, rejim ordusu ile savaşıyordu. El-Nusra, cezaevini ateş altına alıyordu. Her iki taraf birbirleri ile savaşıyordu. Hangi dakikada öleceğimizi bilmiyorduk. Günde en az 20-30 füze ve roketatar mermisi cezaevine isabet ediyordu. Allah'ın her günü çatışma vardı. Milletin çoğu açlıktan dolayı öldü. Hem savaş hem açlık hem de sefillik yaşıyorduk. Su yok, ekmek yok, hiçbir şeyimiz yoktu." diye konuştu.
"Haftada 2 litre su bize veriliyordu"
Cezaevinde sadece haftada 2 gün ekmek yediklerine vurgu yapan Öncel, "Suriye'nin Kızılay'ı olan Hilal El-Ahmar bize haftada 2 gün ekmek getiriyordu. Haftanın diğer günlerinde ise aç kalıyorduk. Bir gün yarım ekmek, bir gün çeyrek ekmek ile idare ediyorduk. Orada dini vecibelerimizi yerine getirebiliyorduk. Yalnız elektrik ve su yoktu. Haftada 2 litre su bize veriliyordu. Bu 2 litre su ile bir hafta boyunca idare ediyorduk. Bu su ile tuvalet ihtiyacını gideriyorduk, abdest alıyorduk. Banyo zaten yapamıyorduk. Bitler duvara kadar tırmanıyordu. Yani yaşadığımız, sefillikten başka bir şey değildi." ifadelerini kullandı.
"Cezaevinden çıkmamı Allah nasip etti, yoksa çıkmamız mümkün değildi"
Cezaevinde çok kötü şartlarda yaşadıklarını ifade eden Öncel, "Cezaevinde yaklaşık 5 bin kişi vardı. Savaş esnasında bin 200 ile bin 500 kişi savaş sırasında öldü. Türkiye vatandaşı 20-30 kişi vardı. Bir yıl 8 ay mahsur kaldığımız zaman, Beşşar Esad, Halep Merkez Cezaevi'ndeki mahkumları af edeceğini söyledi. Böylelikle 10 yıl ceza alan mahkumların cezası 5 yıla düştü. Ben o zaman hükümlü değil, tutukluydum dolayısıyla bu aftan faydalanamadım. Cezaevinde bulunan diğer Türkiye vatandaşları faydalandı ve cezaevinden çıktılar. Günler çok zor geçiyordu. Biz bir gün rahat yüzü görmedik. Savaş vardı, cezaevinin etrafını sarmışlardı. Cezaevindeki polis ve askerlerin ekmekleri helikopterlerle geliyordu. Bize ise haftada 2 kez Hilal El-Ahmar ekmek getiriyordu. Hem mahkumlar hem de askerler çok mağdur oldu. Cezaevindeki askerler de çok zorluk çekti. Bir yıl 8 ay sonra bizi Halep içerisindeki başka bir cezaevine naklettiler. O zaman ailemize Suriye'de tutuklandığımızı haber verebildik. Yoksa orada haberleşme imkânı yoktu. Cezaevinde yanlış yapmayana işkence edilmiyordu. Kendi halinde olursa işkence yapmıyorlardı. Cezaevinden nasıl çıktım halen anlamış değilim. 24 saat içerisinde bizi Halep'e aldılar. Biz de hayret ettik. Cezaevinden çıkmamı Allah nasip etti yoksa çıkmamız mümkün değildi." diye konuştu.
"Ailem beni görünce çok sevindi"
Serbest bırakılması sürecine değinen Öncel, "Bana 15 yıl ceza verdiler. Yaklaşık 9 yıl cezaevinde kaldım. Rejim tarafından af çıkarıldı. Çıkan aftan yaklaşık 5 yıl faydalandım. Bana cezamın bittiğini söyleyerek önce Halep Pasaport Dairesi'ne götürdüler. Daha sonra beni sevk edeceklerini söyleyerek Şam'a götürdüler. 2 ay boyunca Şam'da cezaevinde kaldım. Sonra da beni Filistinlilerin kaldığı bir cezaevine götürdüler. 3 ay da orada kaldım. Ben kalbimden rahatsızdım, ameliyat olmam gerekiyordu. Bu sebeple beni bıraktılar ve bana, 'Türkiye'ye gider, orada ameliyat olursun." dediler. Bir ara beni Türkiye'ye göndermek için Lazkiye'ye kadar getirdiler. Coronavirus'ten dolayı kapılar kapandığı için Türkiye'ye gönderemediler. Daha sonra tekrar beni Şam'a gönderdiler. En sonunda kapı açılınca beni Türkiye makamlarına teslim ettiler. Ailem beni görünce çok sevindi." şeklinde konuştu.
"Suriye'de savaş bitti ama açlık savaşı başladı"
Öncel, "Kaldığım koğuşta 20 kişi yanımda öldü. Koğuşta 8 kişi kaldık. Kaldığım cezaevinde halen Türkiye vatandaşları var. Onlardan haber alamıyoruz. Nereye götürüldüklerini bilmiyoruz. Ölenleri cezaevi bahçesine gömüyorlardı. Çünkü cenazeleri dışarı çıkarmak mümkün değildi. Zira cezaevinin etrafı sarılmıştı. Bu sebeple ölenlerin hepsini cezaevinin içinde defnettiler. Cezaevinde hiç kimseden ve gelişmelerden haber alamıyorduk. Yalnız Hilal El-Ahmar, cezaevine geldiği zaman bazen, 'Suriye'de şu an durumlar çok zor. Suriye'ye ambargo uygulanıyor. Yiyecek ve içecek hiçbir şey kalmadı.' diye bir şeyler söylüyorlardı. Bir de Suriye parasının kıymeti kalmadı. Bir polisin maaşı 40 bin Suriye Parası'dır. Bu parayla bir buçuk kilo et alınabiliyor. Nasıl geçiniyorlar ben de bilmiyorum. Çok zor durumdalar. Onlar için asıl savaş bundan sonra başladı. Suriye'de savaş bitti ama açlık savaşı başladı." ifadelerini kullandı. (İLKHA)