Filistin halkının bugün yarıya yakın bir kısmı kendi öz yurtları ve toprakları dışında, muhtelif ülkelere dağılmış bir şekilde mülteci olarak yaşamaktadır. Bunun sebebi ise elbette yurtlarının siyonist işgalciler tarafından gasp edilmesi ve işgal güçlerinin de onların yurtlarını gasp ettikten sonra sürekli tehcir politikası uygulayarak Filistin'in asıl sahiplerini yurtlarından çıkmaya zorlamalarıdır. Filistinliler kesinlikle topraklarını satarak değil işgal güçlerinin şiddet uygulamaları ve tehcir politikaları karşısında hayatlarını kurtarmaya zorlandıkları için vatanlarından çıkmışlardır.
O yüzden bugün 1948'de işgal edilmiş arazilerin bile yüzde 90'ının özel mülkiyeti Filistinlilere aittir ve Filistinliler hâlâ tapularını ellerinde bulundurmaktadırlar. Ama Siyonist işgal rejimi onları göçe zorladıktan sonra yurtlarına dönmelerini engellerken, arazileri hakkında "sahipsiz mülkler yasası" adını verdiği tamamen hukuka aykırı bir yasa çıkararak el koydu. Mülklerini tamamen hukuk dışı yöntemlerle kamulaştırdı, sonra da siyonist işgalci yahudi göçmenlere dağıttı.
Filistinlilerin mülteci durumuna düşmeleri 1948'de siyonist işgal sözde devletinin kuruluşunun ilan edilmesiyle birlikte başladı. O zamana kadar muhtelif siyonist terör örgütlerinin bünyesinde milis güç olarak şiddet uygulayan siyonist teröristler, işgal devletinin kuruluşunun resmen ilan edilmesinden sonra bu devletin sözde ordusu olarak nitelendirilen yapılanmanın bünyesinde toplanarak Filistinlileri göçe zorlamak amacıyla şiddet uygulamaya başladılar. Bu şiddet uygulamaları sonucunda 1948'de işgal edilmiş bölgelerde yaşayan Filistinlilerden 957 bin kişi yurtlarını terk ederek o zaman henüz işgal altında olmayan Batı Şeria ve Gazze bölgelerine ve çevredeki Arap ülkelerine göç etti. Buralarda kendileri için kurulan mülteci kamplarında çok kötü şartlarda yaşamaya başladılar. 1948'deki işgalle birlikte başlayan olaylar Nekbe (Büyük Felaket) olarak isimlendirildi.
Daha sonra 1967'deki Haziran Savaşı'nda siyonist işgal rejimi, Filistin'in Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs bölgelerini de işgal etti. Bu olay da Nekse olarak isimlendirildi. İşgal rejimi bu olaydan sonra ele geçirdiği bölgelerdeki Filistinlileri göçe zorlamak amacıyla zorla arazilerine el koydu.
Filistinli mültecilerin önemli bir kısmı Gazze, Batı Şeria, Ürdün, Lübnan ve Suriye'deki mülteci kamplarında yaşamaktadır. Bu mülteci kamplarının çoğunda oldukça zor şartlar hâkim durumdadır ve insanlar büyük sıkıntılarla hayatlarını sürdürmek zorunda kalmaktadırlar. Mülteci kamplarında yaşayanların çoğunun herhangi bir işleri olmadığı için sabit bir gelirleri de bulunmamaktadır. Genellikle uluslararası yardım kuruluşlarının ve muhtelif insanî yardım kurumlarının maddi yardımlarına muhtaç durumdadırlar.
Özellikle Filistin topraklarının içinde ve çevre ülkelerde yaşayan mültecilere yardım amacıyla Birleşmiş Milletler Yakın Doğudaki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) adı verilen bir teşkilat kurulmuştur. Bu teşkilat Birleşmiş Milletler'e üye ülkelerin yardımlarıyla Gazze, Batı Şeria, Lübnan, Ürdün ve Suriye'deki mülteci kamplarında yaşayan Filistinlilere hem sosyal hizmet alanında hem de ailelerin zorunlu ihtiyaçlarının karşılanması konusunda yardımda bulunmaktadır. Ancak son yıllarda işgalci ABD bu teşkilata yardımı tamamen kesti. Avrupa ülkelerinin birçoğunun katkılarında da ciddi miktarda azalma oldu. O yüzden teşkilat yardım programı için gerekli bütçeyi oluşturamamakta, bu yüzden de yardımlarda kısma yapmaktadır. Bundan dolayı son yıllarda UNRWA'nın Filistinli mültecilere yardımlarında önemli miktarda azalma oldu. Ayrıca eğitim ve sağlık alanında çalıştırdığı elemanlara maaşlarını ödeyemediği için sosyal hizmet alanındaki yardım ve desteklerinde de büyük aksamalar yaşanmaktadır.
Filistinli mülteciler, 72 yıldan beri süren sürgüne rağmen vatanlarına dönme konusundaki kararlılıklarından kesinlikle vazgeçmemişlerdir. Onlar vatanlarındaki topraklarını ve gayri menkullerini kesinlikle satmamış, siyonist işgal güçlerinin katı tehcir politikaları ve tehditleri yüzünden oraları terk etmek zorunda bırakılmışlardır. Bu yüzden vatanlarıyla ilgili haklarından kesinlikle vazgeçmemiş ve yurda dönüş hakları konusundaki ısrarlarını sürdürmektedirler.
İşgalci ABD ve siyonist rejim, Filistinli mültecileri yurda dönüş hakkı konusundaki ısrarlarından vazgeçmeye zorlamak için onları bulundukları ülkelerin nüfuslarına geçirmek amacıyla muhtelif oyunlara başvurdu. Ancak Filistinliler bu konudaki oyunları kabul etmeyerek vatanlarına dönme haklarından kesinlikle vazgeçmeyeceklerini her fırsatta vurguladılar.
Filistinli mültecilerin yurda dönüş mücadeleleri siyonist işgal rejimini ciddi şekilde rahatsız etmektedir. Çünkü, 1948'de işgal edilmiş toprakların bile yüzde 90'ının özel mülkiyeti hâlen bu topraklarda yaşamaya devam eden veya yurtlarından zorla çıkarılmış Filistinlilere aittir. Bunların hepsinin tapuları mevcuttur ve buralardan işgal rejimi tarafından gasp edilmiş olanlar tamamen uluslararası hukuka aykırı bir şekilde kamulaştırılmış ve yahudi göçmenlere dağıtılmıştır. Hukukun icra edilmesi ve her hakkın sahibine iade edilmesi durumunda işgalci siyonist bu kamulaştırdığı toprakları Filistinlilere iade etmek zorunda kalacaktır. O yüzden Filistinlilerin mülkleri konusunda hukukun icra edilmesini ve hakların sahiplerini bulması için özel mülkler konusundaki uluslararası hukukun gereklerinin yerine getirilmesini istemiyor. Bunun için de Filistinli mültecilerin yurda dönüş davalarından vazgeçmeleri için siyasi oyunlar çevrilmesini istiyor.
Filistinli mülteciler dosyasının kapatılması ve onların yurda dönüş haklarının verilmemesi için zemin oluşturulması amacıyla oynanan oyunlardan biri de "Yüzyılın Anlaşması" planıdır. Bu plan Filistinlilerin bulundukları ülkelerin nüfuslarına geçirilmesini ve yurda dönüş iddialarının sona erdirilmesini istiyor. Ancak Filistin halkı ve özellikle yurtlarından çıkarılmış olan mülteciler kesinlikle bu planı kabul etmemekte, yurda dönüş konusundaki kararlılıklarını sürdürmektedirler.
Ne yazık ki uluslararası hukuk şimdiye kadar Filistinliler hakkında hiç uygulanmadı. BM'nin şimdiye kadar Filistinliler lehine almış olduğu kararların da hiçbiri hayata geçirilmedi. Eğer ki hukuk gereği gibi uygulanır, alınan kararlar da hayata geçirilirse aslında Filistinlilerin siyonistlerle pazarlık ve masa başı görüşmeler yoluyla alması gereken bir şey olmadığı, uluslararası hukukun gereği gibi uygulanmasının kendileri için yeterli olacağı görülecektir. Çünkü uluslararası hukukun gereği gibi uygulanması durumunda siyonist işgalcinin Filistinlilerin mülkleri üzerindeki egemenliğinin tamamen gayrimeşru ve hukuka aykırı olduğu da bütün açıklığıyla ortaya çıkacaktır. (İLKHA)