ABD'de George Floyd'un 25 Mayıs 2020'de polis tarafından katledilmesi, dünya genelinde ırkçılık karşıtı protestoların fitilini ateşledi. Protestoların asıl yoğunlaştığı merkezler ise dikkat çekti...

"Avrupalı beyaz adam"ın, asırlarca önce Amerika kıtasına götürdüğü ırkçı anlayış ve uygulamalar, milyonlarca Amerikan yerlisinin yok edilmesine ve Afrika'dan getirilen milyonlarca siyahinin de köleleştirilmesine neden olmuştu.

Söz konusu ırkçı/kafatasçı anlayış, Amerika’daki etkisini bugüne dek sürdürse de zaman zaman ırkçılık karşıtı bir tepki olarak dönüp yine kendi anavatanını, yani Avrupa’yı vuruyor…

Son olarak ABD'de George Floyd'un ırkçı polis şiddetine kurban gitmesi, dünya genelinde ırkçılık karşıtı protestoların fitilini ateşledi. Protestoların asıl yoğunlaştığı merkezler ise son derece dikkat çekici ve manidar.

İngiltere, Belçika, İspanya, İtalya, Fransa ve diğer birkaç Avrupa ülkesi… Hepsinin ortak özelliği ise Amerika kıtasının sömürgeleştirilmesinde pay sahibi olmaları… Tabi bir de Afrika kıtasında yaptıkları var…

Irkçılık karşıtı protestoların gerçekleştirildiği Avustralya ve Yeni Zelanda’nın durumu da hayli dikkat çekiciydi… Zira resmi dilleri İngilizce olan bu her iki ülkede de tıpkı Amerika kıtasında olduğu gibi Avrupa’dan gidenler yaşıyor. Aborjinler denilen Avustralya’nın yerli halkları da Amerikan yerlileri gibi ırkçılığın kurbanı olmuştular…

Bugün bu ülkelerde bir kısım halk kitlelerinin, ırkçılık karşıtı protestolar düzenlemeleri yalnızca ABD yönetimine karşı bir tepki olmayıp, kendi ülkelerinin tarihsel gerçekliğine de ışık tutan bir tepki ve itirazdır. Bu nedenle ırkçılıkla birlikte, kaynağını ırkçılıktan alan kölelik ve sömürgecilik anlayışı da protestoların hedefinde.

Irkçılık karşıtı gösterilerde, tarihte ırkçılık, sömürgecilik ve kölelikle anılan kişilere ait heykellerin hedef alınması da bunu gösteriyor. Bu kapsamda, Amerika kıtasının kapılarını Avrupalı sömürgecilere açan Kristof Kolomb’un heykelleri başta olmak üzere, iç savaş yıllarında köle sistemi ve ırkçılığı savunan konfederasyon yetkililerine ait onlarca anıt ve heykel yıkıldı.

Kimilerince tarihi ve kültürel bir miras olarak kabul edilen bu heykeller aslında geçmişteki ve şimdiki ırkçılığın sembolleri… Zira heykellerin dikilmesinin temel sebebi ‘beyaz ırkın üstünlüğü’ fikrini işlemek ve özellikle siyahilere ‘güç beyazlarda’ fikrini hatırlatmak… Dolayısıyla bugün protestoların hedefinde olan heykeller, ‘beyaz ırkın üstünlüğü’nün yanı sıra, bu üstünlüğün devamı amacıyla dikilmişlerdi. Bu tarihi gerçek, söz konusu protestoları daha fazla anlamlı kılıyor.

Üstelik bu durum yalnızca ABD'ye özgü değil, başta İngiltere ve Belçika olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde de ırkçılığın, sömürgeciliğin ve köleliğin sembolü olarak görülen heykeller hedef alınıyor.

İngiltere’nin Bristol kentinde, protestocular 17. Yüzyılda köle tüccarı olan Edward Colston’un heykelini yıktı.

Ayrıca İngiltere'de eski başbakan Winston Churchill'in de Londra'daki heykeli saldırıya uğradı. Parlamento Meydanı'nda bulunan heykelde Churchill'in isminin üstü çizildi ve "bir ırkçıydı" yazıldı.

Churchill'in heykellerine yönelik tepki, tarihi bir dönemin yeniden tartışılmasına ve karanlıkta kalmış ya da üzeri örtülmüş hakikatlerin de gün yüzüne çıkmasına vesile oldu.

2002 yılında İngiltere’deki bir kamuoyu yoklamasında sözde "en büyük Britanyalı" seçilen Winston Churchill'in, aslında en büyük ırkçılardan biri olduğu gerçeği de gün yüzüne çıkan o hakikatlerden biri…

Beyaz ırkın daha üstün olduğunu savunan Churchill, Hintliler için "hayvan gibi bir dine sahip, hayvan gibi bir halk" demişti. Yine Churchill, "gelişmemiş ırk" olarak tanımladığı Kürtler ve Afganlar için de "medeni olmayan kabilelere karşı zehirli gaz kullanmayı güçlü bir şekilde destekliyorum." ifadesini kullanmıştı. Birinci dünya Savaşı'nda Osmanlı askerlerine karşı da hardal gazı kullanılmasını isteyen Churchill'in, 1943'te Bengal'de 3 ila 10 milyon arasında kişinin ölmesine neden olan kıtlıkta da sorumluluğu bulunuyor.

Churchill, 1937'deki Filistin kraliyet Komisyonu'nda yaptığı konuşmada, "Amerika'daki Kızılderililere ya da Avustralya'daki siyahi Aborjinlere karşı büyük bir yanlış yapıldığını kabul etmiyorum. Daha güçlü bir ırkın, daha yüksek seviyeli bir ırkın, dünyevi olarak daha bilge bir ırkın gelip onları yerlerinden etmesi gerçeğiyle, bu insanlara karşı yanlış yapıldığını kabul etmiyorum." ifadelerini kullanmıştı.

Irklar arasında hiyerarşiye ve öjeniğe, yani soy ıslahı ile ilgili bilim dalı iddiasına inanan Churchill'e göre bu sıralamada, beyaz Protestan Hristiyanlar en üstte, beyaz Katoliklerin üstünde; Hindistanlılar ise Afrikalıların üstünde yer alıyor.

Churchill ayrıca siyonizmin de en önemli savunucularından biriydi. Hatta siyonizmin savunucusu olmanın da ötesinde ateşli bir siyonistti. Yahudilerin kendi devletlerine sahip olma hakkına ve bu devletin Filistin topraklarında olması gerektiğine inanıyordu. Bu uğurdaki çabaları da sonuna kadar destekledi.

Son yıllarında Churchill'in İslam'a ilgi duyduğu iddiaları dile getirilse de İslam hakkındaki düşünceleri son derece düşmanca ve sorunluydu.

Dolayısıyla tüm bu gerçekler, ırkçılık karşıtlarının, söz konusu kişilerin heykellerine yönelik tepki ve eylemlerini daha anlaşılır ve haklı kılıyor.

Heykelleri hedef alınan isimlerden biri diğeri ise yine bir köle taciri olan Robert Milligan. Milligan'ın Londra'da bulunan heykeli de imza kampanyasının ardından kaldırıldı.

Avrupa’nın başkenti olarak görülen Brüksel’de de durum daha farklı değil. Irkçılık karşıtı protestoların hedefinde, Belçika’nın sömürgeci geçmişinin önde gelen isimlerinden kral 2. Leopold var.

Ülke genelinde yüzlerce sokağa, tramvay ve otobüs durağına ismi verilen kral 2. Leopold’un heykellerinin kaldırılması için imza kampanyaları hız kazanırken Brüksel, Anvers ve Gent gibi şehirlerde kralın heykellerine saldırılar gerçekleşti.

Belçika'da 1865 ile 1909 yılları arasında kral olan 2. Leopold’ın, ülkenin eski sömürgesi Kongo’da milyonlarca kişinin ölümüne sebep olduğu biliniyor. Öyle ki Kongo nüfusu 30 milyondan 9 milyona düştü. 2. Leopold'un dikkat çekici ifadelerinden bazıları ise şöyle; "komşularınızla iyi geçinin; fırsat çıktığı anda denizlerin ötesine yayılın. Bu, mümkün olduğu kadar büyük bir devlet yaratma ve yönetme projesi. Bu projede zencilere (siyahilere) en ufak bir siyasi söz hakkı vermeyeceğimiz açıkça anlaşılmalı. Aksi çok saçma olurdu."

Kral 2. Leopold ayrıca yeterince iyi çalışmayan kölelerin ellerinin kesilmesi emrini vermişti. Bunun yanı sıra birçok Kongo vatandaşı, sergilenmek üzere Belçika'ya getirilmiş ve birçok kişi iklim şartlarına dayanamayarak hayatını kaybetmişti.

Belçika'nın varlıklı bir Avrupa birliği ülkesine dönüşmesi de sömürge döneminde yaşanan bu insanlık dışı ve kan dondurucu olaylar sonucu gerçekleşti.

Irkçılık karşıtı protestoların hedefindeki bir diğer ülke ise Fransa… Fransa'nın sömürgeci geçmişi ve ırkçı uygulamaları dünden bugüne hep konuşula gelmiştir…

Gösteriler, Lille kentinde bulunan general Louis Faidherbe'nin heykelinin kaldırılması taleplerine hız kazandırdı. Napolyon döneminde Senegal valiliği yapan Louis Faidherbe, 1840'larda Cezayir'in sömürgeleştirilmesinde de rol oynamıştı.

Heykellerin sökülmesi için çalışma yürüten aktivistler, "Senegal'i terör yoluyla yönetti, köyleri yaktı, insanları katletti. Tüm bunlara rağmen Lille'de onurlandırılmaya devam ediyor" ifadeleri ile tepkilerini dile getiriyor…

Irkçılık karşıtı gösteriler ABD'nin yanı sıra İngiltere, Belçika, İtalya ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinde de kendinden söz ettiriyor. Ancak bu kez düzenlenen protestolarda, dünyadaki mevcut ırkçılığa tepki gösterilirken, özellikle Avrupa’nın tarihiyle yüzleşme vurgusu da yapılıyor.

Avrupa'nın öncüleri ve 'Avrupa imparatorluğunun' mimarları olarak görülen isimler ile ilgili tartışmalar ise modern batı dünyasının karanlık ve kanlı tarihine ışık tutarak, dünyanın geri kalanına sözde medeniyet ve insan hakları dersi verenlerin gerçek yüzlerini afişe ediyor. (İLKHA)