İstanbul’un fethedildiği tarih olan 1453 yılından müzeye çevrilmesine karar verilen 1934 yılına kadar cami olarak hizmet veren Ayasofya'nın, bugünlerde yeniden aslına dönüştürülmesi tartışmaları gündeme geldi. Bu yıl kutlanan İstanbul’un fetih yıl dönümünde ilk defa içerisinde Fetih Suresi okunması bazı çevreleri ve Batıyı rahatsız etti.

Yıllardan beridir buranın aslına dönüştürülmesi talebinde bulunan vatandaşlar, yeniden bu taleplerini dile getirmiş, bunun üzerine hükümet yetkilileri de Ayasofya’nın camiye çevrilmesi konusunu gündemlerine almaya başladılar.

Ayasofya, İstanbul fethedildikten sonra 1 Haziran 1453 yılına denk gelen ilk cuma namazının kılınmasıyla camiye çevrildi. Ardından Fatih Sultan Mehmet Han buranın ilelebet cami olarak hizmet vermesi için bedelini ödeyerek satın almış ve kendi kurduğu vakfa devretmiştir.

 

Ayasofya’nın tarihi, camiye dönüştürülmesi ve ardından uyduruk bir karar ile müzeye dönüştürülmesi ile ilgili İLKHA muhabirine değerlendirmelerde buluna tarihçi Ekrem Şama, buranın Fatih Sultan Mehmet tarafından emanet olarak bırakıldığını ve aslında resmiyette statüsünün hala cami olduğunu söyledi.

“Fatih Sultan Mehmet’in babası 2’inci Murat, Ayasofya Kilisesini tamir etmek için 1444 yılında mimar başı Ali Neccar’ı göndermiştir.”

Ayasofya'nın milattan sonra 4’üncü yüzyılda, Bizans imparatoru Konstantin tarafından dünyanın en büyük kubbeli yapısı olarak inşa edildiğini söyleyen Şama, "Ayasofya, Bizans imparatorluğuna yüzyıllarca kilise olarak hizmet veren bir mabettir. Fatih Sultan Mehmet’in babası 2’inci Murat Han, bakıma ihtiyacı olan, ancak yaptırılamayan Ayasofya Kilisesini tamir etmek için 1444 yılında mimar başı Ali Neccar’ı göndermiştir. Mimar Ali Neccar payandalar yapmak suretiyle Ayasofya’nın kubbesini tutturmuş ama Bizanslıların gözü önünde de 4 tane temel eşerek minarelerin de temellerini atmış ve hükümdarı 2’inci Murat Han’a ‘hünkârım inşallah kısa süre sonra orayı fethedeceksiniz. Ben de oraya minarelerin temellerini attım. Onlar hiçbir şey anlamadılar’ demiştir. Bunu Evliya Çelebi’nin izahlarından anlıyoruz." şeklinde konuştu.

“Ayasofya, Fatih Sultan Mehmet’in bize emanetidir”

“Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra ikindiden hemen sonra Ayasofya’ya gitmiş burada akıbetlerini bekleyen 50 bin Bizanslıya ‘serbestsiniz, istediğiniz yere gidebilir, mallarınıza sahip çıkabilirsiniz. Bundan sonra nasıl ki Müslümanların sultanıysam sizin de sultanınızım’ diyerek azat emiştir.” diyen Şama, “Bunu gören Batılılar da Fatih Sultan Mehmet Han’ı eski karanlık çağı yıkarak yeni aydınlık çağı açtığını tarihe not düşmüşlerdir. İstanbul fethedildikten sonra ilk cuma günü 1 Haziran’a denk gelir. Alelacele tahtadan bir minare yapılarak Cuma namazı için hazır hale getirmiştir. Orada Fatih Sultan Mehmet’in hocası Ak Şemseddin, ilk cumayı kıldırmak suretiyle burada fethin tarihi bir hatırasını resmileştirmişlerdir. Bundan sonra Fatih Sultan Mehmet Han Ayasofya’yı satın alarak kurduğu vakfa devretmek suretiyle ilelebet cami olarak ibadete açık tutulmasını vasiyet etmiştir. 'Bu vasiyetimin aksine hareket edenlerin üzerine lanet olsun' diyerek Ayasofya’yı bize emanet etmiştir.” dedi.

“Ezan ve Kur’an İstanbul’un İslam olduğunu bize sembolize eden iki önemli semboldür”

Osmanlı boyunca 1453 yılından 1934 yılına kadar kesintisiz bir şekilde Ayasofya’da ezanlar okunduğunu hatırlatan Şama, şöyle konuştu: “Burada namazlar kılınmış ve cami olarak hizmet vermiştir. Osmanlıda burası resmi cami olarak, padişahların cuma selamlığına çıktığı ve başka devletlerden gelen elçilerin namaz vaktinde, cuma vaktinde namaza gittikleri, resmi cami olarak ibadete açık kalmıştır. 'Güzel İstanbul'un şairi Yahya Kemal Beyatlı bir eserinde ‘İstanbul’un ve Osmanlının iki sembolü vardır: Birincisi; burada 480 yıl boyunca kesintisiz olarak okunan ezanlar. İkincisi de 1517 yılında Yavuz Sultan Selim Han tarafından halifeliğin sembolü olarak mukaddes emanetlerin İstanbul’a getirilerek bu güne kadar Hırka-ı Şerif camisinde kesintisiz olarak Kuran okunmuştur. Ezan ve Kur’an İstanbul’un İslam olduğunu bize sembolize eden iki önemli semboldür’ demiştir."

“Ayasofya’yı tamirden sonra tekrar camiye çevirmeden müzeye çevirmek için bakanlar kurulu kararı varmış gibi gösterilmiştir”

1934 yılında bakıma ihtiyaç duyan Ayasofya için bakanlar kurulu kararının alındığını ve uyduruk bir kararla bakım sonrasında müzeye çevrildiğini belirten Şama, “Bu işten Mustafa Kemal'in, bakanların haberi yoktu. Bu olay, yıllar sonra geriye dönülerek uydurulmuştur. Çünkü resmi gazetede yayınlanmamış. Bakanlar kurulu kararının olduğuna dair resmi belge de yok. Sadece bakanlar kurulunun kararı olduğuna ilişkin bir karar numarası var ve o numara da sahih değil. Öteden beri gelen karar numaralarına uymayan bir numara vermişler. Dolayısıyla Ayasofya’yı tamirden sonra tekrar camiye çevirmeden müzeye çevirmek için bakanlar kurulu kararı varmış gibi gösterilmiştir. Öyle ki adeta kilise gibi muamele edilmiştir. Rengi bile kilise rengine boyanmıştır. İçeride kesinlikle rol icabı bile olsa namaz kılınması yasaktır.” diye konuştu.

“Belgelerin sahte olduğu Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafında tasdiklendi”

Şama, “1995 yılında, bazı vatandaşlar buranın müze olmasını gerektiren bakanlar kurulu kararının sahte olduğunu belgelemek için Vakıflar Genel Müdürlüğüne dilekçe yazmışlardır. Vakıflar Genel Müdürlüğünün, Ayasofya’nın müze olması için çıkarılan kararın sahte olduğunu gösteren tasdikli yazıları var. Burada bulunan 'Atatürk' imzasının da 'Atatürk' soyadından öncesine rast geldiği için imzanın da taklit edildiği ispatlanmıştır. Burası elbette camidir. Çünkü sahte bir belgeyle burayı müzeye çeviremezsiniz. Çevirdiğinizi ifade ediyorsanız gerçek bakanlar kurulu oturup karar alır. Buranın tekrar cami olması için bakanların toplanarak bir karar almaları yeterlidir. Bunun için ne Danıştay’a ihtiyaç vardır ne de mahkemeye ihtiyaç vardır.” dedi.

“480 yıl cami olarak hizmet veren Ayasofya’nın şu anda da cami statüsü devam etmektedir”

Bir belde fethedildikten sonra orada buluna tüm ibadethanelerin camiye çevrilmesi hakkı olduğunu vurgulayan Şama, Fatih Sultan Mehmet’in yine bunu yapmayarak sadece sembolik olarak Ayasofya’yı camiye çevirdiğini hatırlatarak şu ifadelere yer verdi: “O çağlara bakıldığında Fatih Sultan Mehmet bir anlaşma ile değil, cebren, kıra kıra İstanbul’u fethediyor. Çünkü Bizans bütün sulh yollarını kapatmıştır. Bunun için cebren fethedilen İstanbul’un tüm kiliselerinin camiye çevrilmesi hakkı varken bunları yapmamış sadece sembolik olarak Ayasofya’yı camiye çevirmiştir. 480 yıl cami olarak hizmet vermeye devam etmiştir. Aslında şu anda da cami statüsü devam etmektedir. Çünkü bakanlar kurulu kararı sahtedir."

“Hükümetler dış güçlerin baskısından çekindikleri için Ayasofya için şimdiye kadar adım atamamışlardır”

Şama, “Anladığımız kadarıyla hükümetler dış baskıya dayanamayarak bugüne kadar buranın gerçek statüsünü ortaya koymaktan çekinmişlerdir. Yunanistan’ın baskısı, Bizans imparatorluğunu tanımaya hazırlanan ve İstanbul’un Bizans’a ait olduğunu deklare etmeye hazırlanan Avrupa’nın baskısıyla bugüne kadar adım atmamışlardır. Adım atmamaları buranın kilise veya müze olduğunu göstermez. Burada cesaretle bir adım atmak dış baskıları göğüslemek ve ‘burası hükümranlığımız içerisinde bir camidir. Kendi içimizde bir kararname ile bu şekilde olmuştur ama bu sahte bir karardır. Bugün bunu düzeltiyoruz, bu sizi hiç mi hiç ilgilendirmez’ diyerek adım atmaya hakkı vardır. Adım atılmasını da bekliyoruz.” dedi.

“Daha önce Osmanlı hükümranlığında olan yerlerde bulunan camilerin neredeyse tamamı ya kiliseye çevrildi ya yıkıldı ya da amacının dışında kullanılıyor”

Osmanlının hâkimiyetinde olup sonradan kaybedilen yerlerde bulunan camilerin aslına uygun kullanılmadığını vurgulayan Şama, son olarak şu ifadelere yer verdi: “Bugün sınırlarımız dışında kalan örneğin Yunanistan’ın Selanik Atina ve Gümülcine şehrinde, Bulgaristan’ın Sofya’sında, Macaristan’da, Yugoslavya’da ve Osmanlı sınırları içinde kalmış olup sonradan elimizden çıkan beldelerde buluna camilerin neredeyse tamamı ya yıkılmış ya da kiliseye çevrilmiş veya amacı dışında kullanılmak için dönüştürülerek kullanılmaktadır. Bunların çevrilmesini talep etmemiz gerekirken etmiyoruz ama kendi içimizde camiye çevirdiğimiz ve bugün müze olarak kullanılan bir yeri camiye çevirme teşebbüsünde bulunduğumuzda dışarıdan bize baskılar geliyor. Bu ne insafa ne insanlığa ne de devletlerarası hukuka sığar. Lozan anlaşmasını öne sürüyorlar. Lozan’da Ayasofya’nın ismi geçmez ki. Burası 480 yıl cami olarak hizmet vermiştir. Dolayısıyla Lozan’daki maddelerle hiç mi hiç uzaktan yakından alakası yoktur.”

Ekrem Şama Kimdir?

1950 yılında Ordu ilinin Korgan ilçesinde doğan ve Mali Müşavir olarak emekli olan Ekrem Şama, tarihe olan ilgisi sebebiyle çok farklı tarihsel araştırmalar yaparak binin üzerinde belgesele imza attı. Televizyonculuk geçmişi de olan Şama, birçok belgeselini bizzat anlatarak yayınladı. Tarihi konularda araştırmaları olan Ekrem Şama, Çanakkale Savaşları ve yakın tarih konularında yayımlanmış eserleri bulunmaktadır. Çeşitli kuruluşların tarih alanında organize ettiği konferans, seminer ve sohbetlerde bulunmuş ve halen de devam etmektedir. Çeşitli radyo ve TV programlarında tarihi konularda program yapmayı sürdürmektedir.

Yayınlanan kitapları: Başlar ve Kılıçlar (2012), İnsanlar ve Mallar (2013), Osmanlı Düşünüyordu - Padişahların Salih Rüyaları (2013), Şu Boğaz Harbi - Bir Başka Açıdan Çanakkale Savaşları (2013), Hilelerle Çanakkale (2013), Şiirlerle Çanakkale (2013) Allah Dostu Erbakan (2015), Cinas Cinasa Şiirler (2018), Televizyon Dizisi (Tarih, sohbet, 113 dizi)  (İLKHA)