Kur’an, insanlara yol gösterme ve onları Allah'a kulluğa çağırma gayesiyle gelmiştir. İnsanları, kendi icat ettikleri her türlü sahte ilahlara esir olmaktan kurtarıp Allah'ın nizamına ulaştırmaya yönelik olan bu ulvi gaye, "Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur. " anlamındaki Lâ ilahe İllallah umdesine dayanır. Bu umdenin gönülde inanç, duygu ve hareketlerde ibadet, günlük yaşayışta da nizam olarak tatbik edilmesi, insanın hayatında tamamen Allah'a yönelmesiyle mümkündür. Böylece insan, hayatının her anında Allah'ı hatırlayıp O'na itaat eden bir varlık haline gelir. Öyleyse insanın Allah'a itaat etme ve kul olma yolunda yürüyebilmesi için, atması gereken ilk adım zikirdir.

Kelimenin Aslı, Manaları ve Tanımı

Sözlükte, anma, hatırlama, öğüt, bir şeyi akılda tutma ve bilinç düzeyine çıkarma gibi anlamlar taşıyan zikir kelimesi, ayrıca namaz, Kur’an, onur ve şeref gibi manalara da gelir. Bu kelimenin zıttı, unutmak ve hatırdan çıkarmak anlamına gelen nisyandır.

Dini bir terim olarak zikir, "Allah'ın güzel isimlerini anmak, O'nun ilahi hükümlerini hayatın her anında hatırdan çıkarmamak ve davranışları bu hükümlere göre yapmaktır." Şeklinde tarif edilmiştir. Görüldüğü gibi zikir kelimesi, imanın onuruna ve mutluluğuna ermek için, akılda tutulması ve yapılması gereken her şeyi ifade etmektedir. Bu yüzden zikir, yalnızca dille yapılan evraddan ibaret değildir; ayrıca o, kalbe inen ve hayata intikal eden ihlaslı bir eylemdir. Bu tespitler, bize zikrin çeşitlerini hatırlatmaktadır.

Zikrin Çeşitleri

Ayet ve hadislerin işaretiyle, zikrin üç çeşidinin var olduğu görülür. Bunların ilki, dil ile zikirdir. Bu, Allah'ı güzel isimleriyle anıp O'nu tesbih etmek, kitabını okumak ve O'na yalvarmak şeklinde yapılan zikirdir.

İkincisi de, kalp ile zikirdir. Bu zikir, gönülden Allah'ı anmaktır. Zikrin bu çeşidi, Allah'ın varlığını gösteren delilleri düşünmek, O'nun tekliflerini, emir ve yasaklarını tefekkür ederek kalbi her türlü şüphelerden arındırmak ve yaratıkların yaratılış sırlarını temaşa etmekle olur.

Üçüncüsü ise, bedeni zikirdir. Bu, bedenin azalarının her birini memur bulundukları vazifelerle meşgul edip men olundukları şeylerden uzaklaştırmaktır. Görüldüğü gibi zikirden maksat, Allah'a itaat ve kulluktur. Hem de bütün itaatleri kapsayıp her türlü isyanı terk etmeyi gerektiren bir kulluk...

Zikrin belirtilen çeşitleri, Allah'a gerçek anlamda kulluğu ifade etmektedir. Çünkü mümin, önce Allah'ı ve O'nun bildirdiği hakikatleri kalben tasdik eder, sonra bunları dili ile söyleyip bütün hayatını bu hakikatlere uygun olarak sürdürür. Nitekim “Onlar ki ayakta dururken, otururken ve uyumak için yanları üzerine uzandıklarında Allah'ı anar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde inceden inceye düşünürler. "Ey Rabbimiz! Sen bunların hiçbirini anlamsız ve amaçsız yaratmadın. Sen yücelikte sınırsızsın! Bizi ateşin azabından koru!" derler.” (Al-i İmran/191) anlamındaki ayette Allah'ı zikrederler buyruğu, "dilin"; ayakta, oturarak ve yanları üzerine uzanarak buyruğu, "organların"; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler buyruğu ise, "kalp ve aklın" kulluğuna işaret etmektedir.  Demek ki zikir, Allah'ı sevip anmak, O'nu hatırdan, dinini de hayattan çıkarmadan yaşamaktır.

Zikrin Fazileti

Kur’an'daki ayetlerde, insanlara Allah'ı anmaları emredilir.

“Öyleyse beni anın ki ben de sizi anayım; bana şükredin ve beni inkâr etmeyin.” (Bakara/152)

“Ey iman değerine ermiş olanlar! Allah'ı çokça anın ve sabah akşam O 'nun şanını yüceltin.” (Ahzab/41-42)

Anlamındaki ilahi buyruklar, zikrin faziletini ve önemini ifade eden ayetlerden sadece birkaçıdır. Ayrıca, Allah'a kullukta insanlara en iyi örnek olan Peygamber (as), Allah'ı zikretme konusunda da en iyi rehber olmuştur. Hz. Aişe'nin, "Allah'ın Elçisi, her zaman ve her durumda Allah'ı anardı." demesi, onun hayatında zikrin yerine ve önemine yeterince işaret etmektedir. Peygamber (as) de, "Rabbini zikreden kimse ile etmeyen kimsenin misali, diri ile ölü gibidir." (Ahmed ez-Zebidi. Tecrid Tercemesi, XII, 353) buyurarak, zikrin insana hayat bahşeden özelliğine; bundan gafil olmanın da olumsuz neticesine dikkat çekmiştir. Görüldüğü gibi geçen ayet ve hadisler, sadece sözde kalmayıp davranış olarak Allah'a itaati esas alan zikrin faziletine işaret etmektedir.

İnsanları Zikirden Alıkoyan Sebepler

Genel olarak iki bölümde ifade edebileceğimiz bu sebeplerin ilki, zikir yolunun açık düşmanı olan şeytandır. Şeytanın hedefi, birtakım kötülüklerle veya değişik taktiklerle müminlere Allah'ı unutturmak ve onları Allah yolundan saptırmaktır. Diğeri de insanların mal, evlat ve şöhret gibi kendilerine göre üstün saydıkları pek çok varlıkların cazibesine kapılarak Allah'ı tanımaz ve anmaz hale gelmeleridir. İnsan hayatının ana gayesinin "Allah'a kulluk" olduğunu mensuplarına öğreten İslam, helal ve temiz olan dünya nimetlerinden faydalanmayı yasaklamamış, ancak onların insanın ana gayesi olmasını ve Allah'ı unutturacak bir hale getirilmelerini doğru bulmamıştır. Ne var ki, bu gerçeğin unutulması sonucu, dünya hayatının aldatıcı süsü ve menfaatleri, günümüzde pek çok insanın gözünü ve gönlünü kör etmiş, bu insanlar adeta Allah'ı tanımaz hale gelmişlerdir. Allah'ın zikrinden yüz çevirmenin neticesi olarak ortaya çıkan bu durum, sahiplerini hızla İslam dışı bir yaşayışa itmektedir.

En Üstün Zikir, "Lâ İlahe İllallah"

Zikrin en faziletlisi olan Lâ İlahe İllallah, İslam'ın hayat nizamıdır. Çağlar boyu gelen ilahi dinlerdeki inancın ana kaidesi olan bu ilke, insana hayatla ilgili her çeşit faaliyette Allah'ın hükümlerini hatırlatarak O'na yönelmeyi ifade ettiği için, zikrin en üstünüdür.

İslam'ın esası olan kelime-i tevhid, insanı her bakımdan Allah'a yönelttiği içindir ki peygamber (as):

"Zikrin en faziletlisi, Lâ İlahe İliallahtır." (Nevevi. Riyazu 's Salihin Tercemesi, III, 39) buyurmuştur. Çünkü Allah'ın dinine teslim olup hayatta O'nun nizamına uyarak kulluk etmek, gerçek anlamda Lâ İlahe İllallah demektir. Bu da, Peygamber (as)'in:

"Şüphesiz ki Allah, kendi rızası için Lâ İlahe İllallah diyen kimseye cehennemi haram etmiştir." hadisinde ifadesini bulan hakiki imandır.

Sonuç olarak diyebiliriz ki zikir, İslam'ı hayata hâkim kılmanın bariz bir hedef olduğunu unutmamaktır. İman ve ihlas ehlinin ayrılmaz sıfatı olan zikir, mutlak anlamda Allah'a itaat edip O'na isyan etmemektir. Çünkü bir hadiste, "Allah'a itaat eden O'nu zikredendir, Allah'a isyan eden ise, O'nu unutandır." buyurulmuştur. Demek ki zikir, Allah'ı saygıyla anmanın ve O'nun rızasını kazanmanın, tek kurtuluş yolu olduğunu unutmamaktır.