Çağımızın en çok istismar edilen kavramlarından biri şüphesiz güzelliktir. Güzelliği sadece beden ve yüz güzelliğinden ibaret gören insanlar, elbette asaletten bihaber yaşıyorlar. Asalet derken; soyun asil olması ya da cahiliye dönemindeki kavim üstünlüğünü kastetmiyorum tabii ki. İnsanın şahsiyetinde bütünleşen erdemlerin, dışarı yansıması anlamına gelen asaletten söz ediyorum.                 

Asalet; ruhun derinliklerinde var olan ve insanın şehevi duygularına değil, aksine ruhuna hitap eden bir olgudur.

Asalet; kişideki hayâ ve iffetin dışarı yansımasıdır. Hayâsı olmayanın iffeti, iffeti olmayanın asaleti yoktur.

Görselliğin hayatı bütünüyle işgal ettiği 21. Asırda; karakter, şahsiyet gibi kavramlar maalesef ki geri planda kalıyor. Bu durumdan en çok zarar gören, bir güzellik objesi olarak takdim edilen kadınlar olmuştur. Genç ve güzel iken el üstünde tutulan, peşinden koşulan kadın, bu imtiyazların farkında olduğu için, daha güzel ve çekici olmak adına, dişiliğini ön plana çıkarmak için ne gerekiyorsa yapıyor. Bedeninde veya yüzünde bulunan en küçük bir kusur, psikolojisini bozmaya yetebiliyor. Estetik ve güzellik merkezlerinin çok büyük rant sağlayan bir sektör haline gelmesi bu durumun bir sonucu olmakta, kadınlar güzelleşmek için buralara para akıtmaktadırlar. Genç ve güzel iken peşinde koşan erkekler, yaşlanıp güzelliğini yitirince bir daha yüzüne bakmaz oluyor, hayatını bu uğurda tüketen kadınlar vefadan payını alamadan, yalnızlığa terk ediliyor.

‘Kadının özgürlüğü’ palavralarıyla soslanıp, pazarlanan bu hayat tarzı onu mutsuz olmaktan öteye götürmüyor.

Evet ülkemizde de belli bir kesim tarafından benimsenen batı tarzı yaşamın kadına vaat ettiği hayat bundan ibaret!

Ömrünü güzel olmak uğruna heba et ve sonra değersiz bir eşya gibi terk edilmeye mahkûm ol.

İslam’ın kadına emrettiği tesettür onu bir obje olmaktan kurtaran ve toplumda şahsiyeti ile ön plana çıkaran bir gerekliliktir.

Tesettür şeytanın ve yardakçılarının bütün tuzaklarına karşı koruyucu bir kalkandır.

Kadın toplumun yarısını oluştururken, aynı zamanda da geri kalan kısmını yetiştirme gibi bir konuma sahiptir. Dolayısıyla kadının ifsat olması; toplumun tamamını bozmak anlamına gelir.

Kadının bu potansiyelinin farkında olan emperyalistler, kültürel ve daha birçok sömürü planlarına kadınları dahil ediyorlar. Hemen hemen tüm projeleri kadına yönelik yürütülüyor. Kadınları güzelliğin esiri, modanın kölesi haline getirerek şahsiyetini elinden alıyorlar.

Üzülerek söylemek gerekir ki, farkında olmadan Müslüman hanımlar da bu tuzağa düşmekte, onların modalarına ve ihtişamlı! görünen yaşam tarzlarına özenmektedirler.

Her konuda olduğu gibi bu konuda da çözüm; elbette özümüze dönüp, fıtrat ile son derece uyumlu, bizlere her iki alemde huzur ve mutluluk vaat eden İslam’ın emir ve nehiylerine uymaktır. Tesettürü ise bir vecibe yani zorunluluk olarak değil bir kalkan düsturu ile taşımaktır. Ancak bu şiar ile tesettüre bürünen Müslüman kadın asaletin simgesi haline gelebilir. Aksi halde zorlama ile yapılan hiçbir şeyden beklenen netice alınamaz.

Son olarak üç kelime ile formülü özetleyelim.

Tesettür = Asalet = Güzellik.

Selam ve dua ile.