Salgınla ilgili İLKHA'ya önemli değerlendirmelerde bulunan Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji uzmanı Prof. Dr. İsmail Balık, “1 Haziran sonrası yaptığım gözlemler neticesinde insanlarda sanki bu iş bitmiş havası hâkim.” dedi.
“Salgın Türkiye’de 11 Mart’ta başladı ve yaklaşık olarak nisanın başlarında salgın zirve yaptı.” diyen Balık, “Yani günlük en yüksek vaka sayımız olan 5 bini gördük. Daha sonra vaka sayımızda kademeli olarak bir düşüş görülmeye başlandı. Salgınlarda genelde hızlı bir çıkış olur, ancak iniş kısmına geldiğimizde belli bir noktadan sonra iniş yavaşlar. Şu anda o noktadayız. Yaklaşık olarak 2 Mayıs’tan sonra bin 500 ile bin bandı arasına geldik. Binin altına inmekte baya bir zorlandık ama son 3-4 günkü rakamlar binin altına indiğimizi göstermektedir. Türkiye’de şu anda salgının kontrol altına alındığı düşünülmektedir. Çünkü şu anda günlük iyileşen vaka sayısı günlük hasta olan vaka sayısından fazla. Bu da salgının kontrol altına alındığını göstermektedir. Zaten ondan sonra tedbirler kademeli olarak gevşetilmeye başlandı ve 1 Haziran itibari ile de tedbirlerin neredeyse yüzde 80 civarında gevşetildiğini gördük. Ancak 1 Haziran sonrası yaptığım gözlemler neticesinde insanlarda sanki bu iş bitmiş havası hâkim toplumda. Bu çok tehlikeli bir durum. Şunu asla unutmayalım bu salgın dünyaya bir kişiden yayıldı. Yine bir kişiden bütün dünyaya yayılacak kadar büyük bir salgın haline gelebilir.” ifadelerini kullandı.
“DSÖ bu kararı ile herkesin çok rahat bir şekilde ulaşabileceği bir ilacı bir çırpıda çöpe atmış oldu”
Sıtma ilaçları ile ilgili başta DSÖ’nün aldığı kararla birlikte çok ilginç gelişmeler yaşandığına dikkat çeken Balık, şunları söyledi:
“Öncelikle şunu söylemeliyim; ilaç işiyle uğraşan her bilim insanı bilir ki, bir ilaç ile ilgili karar verebilmek için kanıt değeri yüksek bir klinik araştırmanın yayınlanmış olması lazım. Örneğin herkesin kabul ettiği ‘Lancet’ gibi bir dergide. Normal zamanlarda Lancet gibi bir dergide bir araştırmanın yayınlatılabilmesi çok zordur. Çünkü çok sıkı kuralları vardır. Yazılar hakem kontrollerinden çok ciddi bir şekilde incelenerek geçer ve tüm bu sürecin sonunda yayınlanır. Ancak Lancet’te sıtma ilacı ile ilgili çıkan son çalışma bir gözlemsel çalışmaydı. Bu işin uzmanı olmayan bir şirket tarafından yapılan araştırmanın neticesinde bu ilaca bağlı çok büyük derecede kalp ölümlerinin olduğu tezi hakem heyeti tarafından ciddi bir incelemeye tabi tutulmadan yayınlanmış olması Lancet gibi bir dergiden beklenmeyecek bir durum. Bu işle ilgilenenlerin normalde buradaki garabeti hemen fark etmeliydi. Ancak DSÖ’nün bile bunu fark edemeyerek bu ilacın kullanımını askıya alması çok ciddi eleştirilmesine sebep oldu. DSÖ bu kararı ile herkesin çok rahat bir şekilde ulaşabileceği bir ilacı bir çırpıda çöpe atmış oldu.”
“Pasif aşı olarak ifade edilen yöntem çok eski ve güvenilir bir yöntem”
Pasif aşı olarak değerlendirilen yöntemin çok eski ve güvenilir olduğunun altını çizen Balık, bu antikorların Türkiye’de bir üretim merkezi olmadığı için Almanya’ya gönderilmekte olduğunu söyledi.
Balık, “Kızılay başkanının bahsettiği pasif aşı, plazmaların içinde var olan antikorlar plazmanın içinden ayrıştırılıp alınır. Bu halkın daha rahat anlaması için pasif aşı olarak ifade edildi ancak bu bir aşı değil, pasif bağışıklık unsurlarıdır. Bu antikorları bir kişiye verdiğiniz zaman 2-3 aya kadar etkinliği devam eder. Bunlar hem tedavi amaçlı hem de korunma amaçlı kullanılabilir. Covid-19’a karşı bir ilacın veya aşının olmadığı bu dönemde bu yöntem oldukça değerlidir. Ayrıca bu pasif aşı olarak ifade edilen yöntem çok eski ve güvenilir bir yöntem. Bu antikorların Türkiye’de bir üretim merkezi olmadığı için Almanya’ya gönderilmektedir. Ancak bunun ihalesi Türkiye’de yapıldı ve yakın zamanda böyle üretim merkezi Türkiye’de de açılmış olacak. Ancak şu an da Kızılay’ın elindeki dondurulmuş plazmalar Almanya’daki üretim merkezine gönderilip, oradan pasif aşı olarak Türkiye’ye tekrar gelmesi sağlanmaktadır.”
“Kışın ikinci bir dalga olabilir ancak bu kadar büyük olacağını düşünmüyorum”
Bu dönemde en fazla riskli alanın toplu taşıma alanları ve pazar yerleri olarak görülmekte olduğunu dile getiren Balık, “Özellikle pazar yerlerinde maskesiz insanların çok büyük kalabalıklar oluşturduğunu gözlemlemekteyim. Restoranlarda yemek yeme esnasında ağızda maske olmadan konuşulması bir risk olarak karşımızda durmaktadır. Camilerimizde cemaatimizin çok büyük bir kısmı maske ve sosyal mesafe kuralına uyuyor. Ancak burada imamın çevresinde bir risk olabilir. Çünkü imam vaaz ve hutbe esnasında yüksek sesle konuştuğunda sosyal mesafe kuralına uyulmazsa risk oluşturabilir. Camilerde kurallara bu şekilde uyulduğu takdirde ben çok büyük risk olarak görmüyorum. Ama AVM’ler kapalı ve büyük ve sürekli havalandırılması gereken bir alan olduğu için kurallara uyulmadığı takdirde risk oluşturmaktadır. Ligler başlayacak evet ve maçlar seyircisiz oynanacak ancak otoriteler maç esnasında yaklaşık 4 yüz kişinin bulunması gerektiği ifade edilmekte. Tabi bu da hastalığın bulaşması açısından bir risk. Bir de futbolcular arasında sosyal mesafenin gözetilmesi mümkün değil bu da ayrıca çok büyük bir risk oluşturacaktır. Salgında ikinci dalga konusunda şunu söyleyebilirim. Kışın ikinci bir dalga olabilir ancak bu kadar büyük olacağını düşünmüyorum.” dedi. (İLKHA)