M. Emin Çelik/doğruhaber
Beşere yeni imkânlar sunduğu ve kolaylıklara yol açtığı için yeni teknolojiler her zaman takdirle karşılandı. Başlangıçta bu amaç için geliştirilen teknolojinin insanlığın hayatını tehdit eden toplu imha silahlarını üretmesi üzerine bu özelliği sorgulanmaya başlandı. Özellikle bu silahların insanlığa karşı kullanılıp nesilleri yok etmesi, kullanıldığı yerlerde canlılardan eser bırakmaması ve insan topluluklarında ardı arkası kesilmeyen hastalıklara ve sakatlıklara yol açması temiz bir hayatı amaçlayanlar için teknolojiyi büyük bir kâbusa dönüştürdü. İkinci dünya savaşında Japonya’ya atılan atom bombalarından sonra bugün Irak, Afganistan, Suriye, Mali ve Filistin’de daha küçültülmüş ancak insan hayatı üzerinde daha ağır etkiler bırakan teknolojinin harikası silahlar kullanılmaktadır. Biyolojik silahlar fiziki olarak fazla yıkıma yol açmasalar da ruhi açıdan insanlarda büyük tahribatlara ve ruhsal bozukluklara yol açıp hayatı yaşanmaz kılmaktadır.
Ancak yazımızda teknolojinin diğer bir yönü olan ve bugün insan hayatını iyice kuşatan iletişimden bahsedeceğiz. Normal şartlar altında büyük gelişim gösteren iletişim teknolojisinin gelişim seyri en fazla Müslümanları sevindirmeliydi. Çünkü bütün din ve ideolojiler birer birer iflaslarını ilan edip insanların mutlu geleceğiyle ilgili gerekli sermayeye sahip olmadıklarını itiraf ederken, İslam dini ilk günkü gibi hayat dolu ve insanlığa sunacağı mutluca bir geleceğe sahip olduğunu haykıracak birikimi korumaktadır. İnsaf sahibi Batılı düşünce ve bilim adamları bile bu gerçeği kabul etmektedir.
Ancak Müslümanların iki asırdan fazladır devam eden olumsuz halleri ve çoğunlukla diktatörler tarafından idare edilmeleri Kur’an ışığında bir gelişim seyretmelerini engelledi. Baş döndürücü hızla gelişen teknolojiden en fazla onların istifade etmesi gerekirken, etken olup olayların tasarımcısı olmayı başaramadılar. Kur’an’ı anlayamama, yaşamama ve insanlığın idrakine sunamama çaresizliği, İslami mesajın insanlığa yeterince ulaşılmasını engellerken Batıda pişirilip iletişim teknolojisinin dalgaları arasında Müslüman gençliğe sunulan hayat biçimi İslam’a aykırı olup yozlaşmalara sebep olmaktadır.
Ancak yazımızda teknolojinin diğer bir yönü olan ve bugün insan hayatını iyice kuşatan iletişimden bahsedeceğiz. Normal şartlar altında büyük gelişim gösteren iletişim teknolojisinin gelişim seyri en fazla Müslümanları sevindirmeliydi. Çünkü bütün din ve ideolojiler birer birer iflaslarını ilan edip insanların mutlu geleceğiyle ilgili gerekli sermayeye sahip olmadıklarını itiraf ederken, İslam dini ilk günkü gibi hayat dolu ve insanlığa sunacağı mutluca bir geleceğe sahip olduğunu haykıracak birikimi korumaktadır. İnsaf sahibi Batılı düşünce ve bilim adamları bile bu gerçeği kabul etmektedir.
Ancak Müslümanların iki asırdan fazladır devam eden olumsuz halleri ve çoğunlukla diktatörler tarafından idare edilmeleri Kur’an ışığında bir gelişim seyretmelerini engelledi. Baş döndürücü hızla gelişen teknolojiden en fazla onların istifade etmesi gerekirken, etken olup olayların tasarımcısı olmayı başaramadılar. Kur’an’ı anlayamama, yaşamama ve insanlığın idrakine sunamama çaresizliği, İslami mesajın insanlığa yeterince ulaşılmasını engellerken Batıda pişirilip iletişim teknolojisinin dalgaları arasında Müslüman gençliğe sunulan hayat biçimi İslam’a aykırı olup yozlaşmalara sebep olmaktadır.
Son yıllarda iletişim teknolojisinin en popüler yönü olan sosyal medyanın ülke ve kıta sınırlarını aşarak evrensel bir boyut kazanması ve insanları dünya vatandaşları haline getirmesi projesi büyük tehlikeler içermektedir. Bütün bu gelişmeler Google, Twitter, Youtube ya da Facebook gibi video paylaşım, arama ya da tanıtım sitelerinin insanlara kolaylık sağlaması ya da kitleleri tanıştırıp yakınlaştırması gibi basit ve sade ifadelerle açıklanamaz. Emperyalist güçlerin yönlendirmesiyle geliştirilen sosyal medya, basit görüntülerle insanlara masum şekilde tanıtılıp tahribatlarına zemin hazırlanmaktadır. Oysa bu medya, nesilleri yok eden silahlardan daha ölümcül olup tahrip gücü daha fazladır.
İnsanları istedikleri kalıba dönüştürmeye çalışan ve sürekli hükmetmek için çabalayan emperyalist güçler, Batı başkentlerindeki merkezlerden idare ettikleri sosyal medya vasıtasıyla hedef kitlelerin üzerinde istedikleri gibi oynayabiliyorlar. Din ve inançları ne olursa olsun gençleri cezp edip zaaf noktaları üzerine yoğunlaşarak istedikleri alana yönlendirebiliyorlar. Saç şekli, giyim kuşam tarzı, müzik ve sinema gibi alanlarda yüz milyonları aynı noktaya çekip zehirli kültürleriyle amaçlarına hizmet eden kitleye dönüştürebiliyorlar. Bozguncu kültürleriyle toplumların geleceğini oluşturan gençliği şekillendirirken, moda adı altında ticari metalarını bu kitlenin hizmetine sunup büyük miktarlarda paralar kazanıyorlar. Bir taraftan keselerini doldururken diğer taraftan toplumların geleceğini karartıp tahrip üzere bina edilmiş kültürleriyle gençliği yok oluşa sürüklüyorlar.
İstanbul, Tahran ve Kahire’deki gençlerin Washington ve Paris gençleriyle aynı saç modeline sahip olmaları, aynı giysileri giymeleri, aynı futbol takımlarına yönelmeleri, aynı sinemayı izlemeleri ve aynı müziği dinlemeleri emperyalizmin yumuşak savaşının en önemli silahlarından olan sosyal medya sayesinde başlattığı kültür savaşının ne derece başarılı olduğunu göstermektedir. Oysa bu medya insanlığa hayat sunan ve mutluluklarına yol açan programlara sahip olsaydı bugünkü başıboş ve yoz gençliğin yerini düşünen, idrak eden ve inanan gençlik alacaktı.
Müslümanlar, geleceklerini tehdit eden ve gençlerini ruhen ölüme sürük leyen bu emperyalist projenin önünü almak için çareler aramalıdır. Sosyal medyanın bu denli etkilemesi karşısında gerekli tedbirler alınmazsa, Müslüman halkın çocukları birkaç yıl içinde köklerinden tamamıyla kopup Batılı güçlerin dünya hâkimiyetiyle ilgili hedeflerine ortam hazırlayan ve onların tüketim malzemesi haline gelen ruhsuz varlıklara dönüşecekler. Böylece Müslümanların gelecek hesapları yok olacak ve insanlık büyük felaketlere sürüklenecek.
Kur’an gibi insanlığa hitap eden ve mutlu bir hayat vaat eden semavi bir kitaba sahip oldukları halde böyle bir çaresizliğe düşmeleri Müslümanlara asla yakışmıyor. Vahyin ışığında kendilerini toparlamak ve geleceklerini şekillendirmek için bir yerlerden işe koyulmak zorundalar. Böylesi bir girişimle toplumsal değişimi gerçekleştirerek bozguncu güçlerin önünü alabilecekleri gibi dünyaya yeni bir model sunup yeni bir şekil kazandırabilirler.