ABD’de George Floyd’un polis şiddeti sonucu ölümü, ülke genelinde protestolara yol açtı. Pek çok kentte sokağa çıkan protestocular, adalet istiyor. Ve bunu sadece Floyd için değil, ırkçı polis şiddetine hedef olan tüm siyahlar için talep ediyorlar.

Göstericilerin, “Black Lives Matter” (Siyahların Hayatı Değerli) ve “I can’t breath” (Nefes Alamıyorum) yazılı pankartları bu taleplerini yansıtıyor. ABD’deki azınlıkların hedef olduğu polis şiddetine duyulan kızgınlık büyüyor, bunun son bulmasına dönük çağrılar artıyor.

Polis şiddeti kaynaklı ölümler

ABD genelinde polis şiddetine bağlı ölümleri araştıran ve 2000 yılından bu yana da bunları kayıt altına alan Fatal Encounters adlı girişimin internet sitesi, en güvenilir bilgi kaynaklarından biri olarak değerlendiriliyor.

Burada yer alan bilgilere göre 2000 yılından, bu yılın 27 Mayıs gününe kadar polis şiddeti sonucu ABD'de ölenlerin sayısı toplam 28 bin 139. Bu yılın başından 27 Mayıs’a kadar geçen sürede ise 802 kişi hayatını kaybetmiş. 1 Haziran’da bu sayı 854’e ulaşmış.

Fatal Encounters kurucusu Brian Burghart, “Bu yıl polis ile karşı karşıya gelinmesi sonucunda hayatını kaybedenlerin oranı dikkat çekici ölçüde arttı” dedi.

Veriler de bu yıl neredeyse her gün bir kişinin, polis ile karşı karşıya geldiği sırada hayatını kaybettiğini gözler önüne seriyor.

Ayrıca ölen toplam 28 bin 139 kişiden 7 bin 612’sinin Afroamerikalı olması da dikkat çekiyor. Brian Burghart, “Afroamerikalılar, ABD nüfusunun yüzde 13’ünü oluşturuyor, oysa polis ile karşı karşıya gelinmesi sonucunda ölenlerin yüzde 26’sı Afrikalı Amerikalı” bilgisini aktardı.

Afroamerikalıların ölüm nedenleri kayıtlarda, ağırlıklı olarak “boğulma”, “coplanma” ya da “bir aletle dövülme” kategorilerinde yer alıyor.

Polis şiddetinin yol açtığı protestolar

ABD’de altı yıl önce, Afroamerikalı Eric Garner ve Michael Brown’un, polis şiddeti sonucu hayatlarını kaybetmeleri yine protestolara yol açmış, ölümlerden sorumlu tutulan beyaz polislere yönelik tepki çığ gibi artmıştı.

Eric Garner, 2014 yılının Temmuz ayında New York polisi tarafından yasa dışı sigara satma şüphesi ile gözaltına alınmış, polis memuru Daniel Pantaleo, Garner’ın boynu koluyla çevreleyip üzerinde baskı uygulamıştı.

Eric Garner’ın ölümüne yol açan polis şiddeti, tıpkı George Floyd gibi kameralara kaydedilmişti. Garner’ın bilincini kaydetmeden önce 11 kez tekrarladığı “I can’t breath” (nefes almamıyorum) sözleri, işte o gün itibariyle ırkçı polis şiddeti karşıtı protestoların sloganına dönüştü.

Garner’ın ölümünden bir ay sonra da Missouri’de Michael Brown, bir polisin kendisine altı el ateş açması sonucu hayatını kaybetmişti. Oysa görgü tanıklarına göre Brown, polis tarafından vurulmadan önce ellerini havaya kaldırarak “vurmayın” diye bağırmıştı. Brown’ın buna rağmen vurulması, protesto gösterilerine yol açmış, son sözleri “Don’t Shoot” (vurmayın) protestocuların sloganı olmuştu.

Bu yılın Mart ayında, bir sağlık çalışanı olan Breonna Taylor’ın Louisville Kentucky’de polis tarafından öldürülmesi de günümüzdeki öfkeyi besleyen nedenlerden biri. Polis, yanlış bir bilgiye dayanarak harekete geçmiş, bir uyuşturucu satıcısı yakalama niyetiyle evine düzenledikleri baskında, üzerine sekiz el ateş ettikleri Taylor’ı öldürmüşlerdi.

Ölümlere yol açan polislere ne oldu?

Afroamerikalılar, bu ölümlerin önlenmesi için gerekli adımların atılmadığı görüşünde. 2014 yılında öldürülen Eric Garner’ın annesi Gwen Carr, CNN’e verdiği röportajda, George Floyd’un ölümünü, oğlunun ölümünün bir tekrarını izler gibi izlediğini söyledi.

Adli tıp doktoru, Garner’ın ölümünün bir cinayet olduğu yönünde görüş bildirmişti. Buna rağmen polis memuru Pantaleo, ancak 5 yıl sonra, 2019’da işten atıldı, hakkında soruşturma başlatılmadı, herhangi bir mahkumiyet kararı verilmedi. Michael Brown’u öldüren Darren Wilson da yargılanmadı.

Polis şiddetine ilişkin çalışmalarıyla tanınan Mapping Police Violence projesi, 2013-2019 yılları arasında polisin yol açtığı ölümlerin yüzde 99’unda, sorumluların yargılanmadığına dikkat çekiyor. 

George Flyod’un boynuna diziyle dakikalarca baskı uygulayarak ölümüne yol açan polis memuru Derek Chauvin tutuklandı. Daha önce ikinci derece cinayet ve taksirle adam öldürmekle suçlanan Chauvin'e yönelik suçlamalar ağırlaştırılarak, ikinci derece cinayetle suçlandığı açıklandı. Minnesota eyaleti ceza kanuna göre üçüncü dereceden cinayet suçlaması öldürme kastı olmadan, kötülük içeren bir eylem sonucunda ölüme neden olmayı düzenliyor. İkinci dereceden cinayet ise, önceden planlanmasa da kasıtlı bir şekilde öldürmeyi düzenliyor. Olay yerinde bulunan ve görevden alınan diğer üç polis memuru da ikinci dereceden cinayete yardım ve yataklıkla suçlanıyor. 

Polis ve ırkçılık konularındaki yazılarıyla tanınan Philip V. McHarris’a göre sadece polislerin mahkumiyetlerine odaklanmak, polis şiddetine son verilmesini sağlayamayacak. Bu nedenle konuya daha geniş bir yapısal perspektiften yaklaşılması gerektiğini savunuyor.

Şiddet azaltmak için ne yapılmalı?

McHarris, özellikle azınlıklara yönelik polis şiddetinin önlenmesi için alınan önlemlerin yeterli olmadığına dikkat çekerek gücün sistematik olarak kötüye kullanımına ve adaletsizliğe odaklanılması gerektiğini söylüyor.

The New York Times için kaleme aldığı makalesinde McHarris, Minneapolis polisi departmanında yapılan reformlarla övünüldüğünü, buranın hep örnek gösterildiğini hatırlatarak tüm bunların Floyd’un ölümünü engellemediğine işaret etti.

Floyd’un ölümünün yol açtığı protestolardaki öfkenin nedenlerini irdelemek yerine gösterilerdeki polis ve askerin mevcudiyetinin güçlendirildiğine işaret eden McHarris, bunun yerine toplumsal sorunların çözümüne odaklanılması gerektiğine işaret etti.

McHarris, George Floyd’un öldürülmesinin yol açtığı öfkeye ilişkin değerlendirmesini şu sözlerle tamamladı:

“Pek çok siyahi ‘bu George Floyd’un başına geldiyse benim de başıma gelir’ diye düşünüyor ve bu soyut bir endişe değil. Çünkü kameraların önünde, etraftakiler müdahale edilmesi için çaresizce yalvarırken, bir adamı öldürdüler.”