BURSA- Özgür-Der Bursa şubesinin alternatif eğitim çalışmalarının bu ay ki konusunu "Modernizim ve Müslümanlar" olarak belirledi. Civan Behiç Turhan`ın moderatörlüğünde Ördekli Kültür Merkezinde gerçekleştirilen program Hülya Şekerci ve Gülden Sönmezin sunumları ile gerçekleştirildi.
Modernizimin hem kavram hem de olgu açısından değerlendirildiği panelde Müslümanların bununla olan ilişki ve etkileşimlerin düzeyleri ortaya konmaya çalışıldı. İlk sözü alan Civan Behiç Turhan, modernizmin kavramsal tanım ve tahlilini yaparak, Müslümanların hayatında bulduğu karşılığı şu sözler ile ifade etti:
"Bilindiği gibi, asırlarla ifade edilen uzun bir süre boyunca, bulundukları coğrafyada siyasi ve bulunmadıkları coğrafyalardaysa psikolojik hâkimiyeti ellerinde tutan Müslümanlar, zaman içerisinde düşmanları karşısında gerilediler, mağlup oldular; topraklarını, maddi varlıklarının büyük kısmını, itibarlarını ve otoritelerini yitirdiler. Buna mukabil ruhban sınıfının zulmü altında inleyen garpta, feodal yapılar teker teker tarihe gömüldü. İşi bittiğindeyse kralların ve ruhbanların iftiharla taşıdıkları o kutsallık zırhları paramparça olmuştu. İşte bu tabloya bakan Müslüman coğrafya mütefekkiri -ki ilerleyen dönemde toplum mühendisliğine soyunduğu zaman biz onu ittihat-terakki gibi bazı özel isimlerle yad edeceğiz, Müslüman mütefekkir yerine Müslüman coğrafya mütefekkiri dememiz de bundandır- kendi hanesinde benzer şartların cari bulunup bulunmadığını değerlendirmeksizin ve iştahla Avrupalıda gördüğü pozitivizm, rasyonalite, sekülarizm, bilimsel düşünce ve bunların tamamını kapsadığını söyleyebileceğimiz modernizm mefhumlarını cebine doldurmaya başladı.
Bu noktada hem konuya aşina olmayanları aydınlatmak, hem de konuşmacılarımızı kavramları izah zahmetinden kurtarmak adına "Modernizm nedir?" sorusunu sorup cevaplamak istiyorum: Literal manada, yani kelime anlamı itibariyle modern; çağcıl, çağdaş, yeni, asri olan demek. O halde modernizm de çağcıllık, yenilikçilik anlamına geliyor. Ancak sınırı bu anlam etrafında çizersek, mesela, ortaçağ Avrupa`sının, pagan yani politeist/putperest dönem Avrupa`sından daha modern olduğunu söyleyebiliriz. Ve tabii ki İslam`ın cahiliye dönemi Arabistan`ını modernleştirdiğini de… Ancak kelimenin kavram boyutu/akademik boyutu, böylesi naif, masumane tespitlere izin vermiyor maalesef. Kendisi seküler olanla ilahi olan, modernizmle din arasında bir dilemma hali yaşıyor ve maalesef sekülar, pozitivist modernist aklın güdümündeki bir inancı, esasen akletmeyi de muhtevi olan imana tercih ediyor."
Vahye olan uzaklığımız dünyaya yakınlığımızdaki çarpıklığın ana nedenidir
Civan Behiç Turhan`ın ardından söz alan Gülden Sönmez ise şöyle konuştu: "Modernizim ve Müslümanlar olgusunu beraber telaffuz ettiğimizde kadrajımıza girecek görüntünün bütünselliğine oldukça dikkat etmemiz gerekir...
Civan Behiç Turhan`ın ardından söz alan Gülden Sönmez ise şöyle konuştu: "Modernizim ve Müslümanlar olgusunu beraber telaffuz ettiğimizde kadrajımıza girecek görüntünün bütünselliğine oldukça dikkat etmemiz gerekir...
Modernizm olgusu birçok konu ile ilişkilendirilebileceği gibi öncelikle emperyal politikalar veçhesinden okunması gerekir diye düşünüyorum. Elbette ferd ve cemiyet üzerindeki etkileri nihai kertede daha önemli ve ıslah edilmesi hususunda ilk öncellerimiz dâhilindedir. emperyal devletlerin ikiyüzlü karakterini tarihsel birçok vakıa içerisinde görmemiz mümkün olduğu gibi daha dün Ortadoğu da ki isyan hareketlerine karşı takındıkları tutumda görmemizde mümkündür. Kan, gözyaşı ve zulüm ile elde ettikleri Müslüman coğrafyaları cetvelle çizdikleri günden beridir doğrudan müdahale ile yönlendirdikleri kuklaları devrilmeye yüz tuttuğunda onlara sığınma hakkı vermeyecek kadar çıkarcı hareket ederek gerçek yüzlerini göstermişlerdir.
Vahye olan uzaklığımız dünyaya yakınlığımızdaki çarpıklığın ana nedenidir. Allaha hamdolsun inandığı gibi yaşama azmi içerisinde Müslümanlar hep olageldiler.28 Şubatta tüm sermayesi bir vitrin olmayan ve dolayısı ile atılan taştan yıkılmayanlar vardı. Bunlar aynı zamanda bedel ödeyen kişilerdir"
Sönmezin ardından söz alan Hülya Şekerci ise modernizm olgusunun batıdaki karşılığı ile Müslümanlardakinin yapısal anlamda birbirinden farklılaştığına dikkat çekerek şöyle konuştu:
"Aslına bakılırsa modernizm kavramının işlevselliği bakımından bizim literatürümüzde bulduğu karşılık ortalama olarak dünyevileşme olarak ifade edilebilir. Sözün burasında kestirmeden söyleyebileceğimiz söz belki Müslüman olduklarını iddia edenlerin tahkiki olandan uzaklaşmaları sonucunda zorunlu olarak uğramak zorunda kaldıkları bir durak olarak taklitçilik demek daha açıklayıcı olur kanaatindeyim. Resulullah`ın ahrete irtihalinden hemen sonra meydana gelen ve adına İslam tarihi dediğimiz süreçte yaşananlarda bu benzerlik içerisindedir.
Dolayısı ile bozulmanın ve ifsadın tarihinde gördüğümüz hakikat; fıtratın aksine ve ilahi rızaya rağmen gerçekleştirilen amellerin yaygınlaşması ve bunun bir yaşayış tarzına getirilmiş olduğudur. Nedir bugün bizi fıtri ve vahyi olandan alıkoyan diye sorduğumuzda düşünce alanı, araçlar ile münasebetimiz ve bütün olarak dünyada bulunmaklık algımızda ki problemlerdir diyebiliriz. Yine vahyi hayatımızın merkezine yereştirdiğimizde, adına kitle ile iletişime geçmek dedikleri araçların sürüyü uyutan zehirli bir nağme olduğunu, ve ona karşı uyanık nasıl kalabiliriz ancak görürüz. Yine rabbimizin murad ettiği bir istikamet üzere yürümeye azm ettiğimizde ferdin,ailenin ve toplumun geçirdiği cinnet halinin hangi sebeblerden ürediğini ancak anlayaibliriz. Modernizim kavramı çerçeevsinde dile getirilen hususların daha ardıl özelliklere sahip olduğu kanaatindeyim".
Panel katılımcılardan gelen katkı ve sorulara verilen cevapların ardından sona erdirildi.(Zeki Aras-İLKHA)
Panel katılımcılardan gelen katkı ve sorulara verilen cevapların ardından sona erdirildi.(Zeki Aras-İLKHA)