Bundesliga'da salgın nedeniyle lige verilen aranın ardından maçlar başladı ve herkesin gözü Almanya'ya çevrildi. Organizasyon anlamında 'örnek' gösterilen Almanya'da saha içinde de ilginç durumlar yaşandı...
Salgın sonrası yeniden maçlara başlayan ilk büyük futbol ülkesi olan Almanya, son dönemin moda tabiri ile herkese 'örnek' teşkil ediyor. Kimsenin 'neyi, nasıl yapacağını bilmediği' bu süreçte Bundesliga, diğer liglere de bir nevi yol gösterici durumunda. Tabii Almanlar futbolda disiplin ve istikrar gibi konularda farklı bir meşhurluğa sahip. Hal böyle olunca bazı kesimler, 'Futbolda her şeyi Almanlar gibi yaptık da sanki...' diye sormadan edemiyor. Ancak futbolun bazı gerçekleri değişmiyor. Standartlar farklı olsa da süreçler benzer. Bu yüzden gelin, Bundesliga'da oynanan ilk maçlara bakarak, ligimizde gerçekleşmesi olası bazı durumlara dikkat çekelim.
İLK MAÇLAR
Takımları tek tek incelediğimizde ilk dikkat çeken durum koşu mesafelerindeki dalgalanma oluyor. Lige verilen ara öncesindeki ortalamaları ile kıyaslanınca 18 takımın 11 tanesi ilk maçta daha fazla koştu: Leverkusen, Union Berlin, Leipzig, Gladbach, W.Bremen, Freiburg, Bayern Münih, E.Frankfurt, Hertha Berlin, Mainz, Düsseldorf. Bu takımlara baktığımızda özellikle düşme hattındaki -neredeyse- tüm takımların adeta 'can havli' ile koştuklarını söyleyebiliriz.
Öte yandan Leverkusen, Paderborn, Leipzig, Bayern, Augsburg, Hertha Berlin ve Mainz dışında kalan 11 takımın ikili mücadele kazanma oranları arttı. Bu kadar çok takımın ilk maçlarda ikili mücadelede kazanması, oyuncuların bu mücadeleden kaçınması, temasta ısrar etmemesini gösteriyor. Faul ortalamalarına baktığımızda da ilk maçlarda benzer bir tablo görüyoruz: Paderborn, Frankfurt, Hertha Berlin, Mainz ve Köln dışındaki takımların faul sayıları düştü. Yani sahada daha az faul yapan, daha az temas eden ama daha çok koşan takımlar vardı. İkinci maçlarda ise tablo değişti...
İKİNCİ MAÇLAR
İlk maçlarda 'haldır haldır koşan' takımların hemen hepsi bir sonraki maçlarında daha az koştular. Sadece Bremen, Freiburg ve Düsseldorf koşu mesafelerini artırmayı sürdürken; ara sonrası daha az koşan Paderborn, Wolfsburg, Hoffenheim, Dortmund, Schalke ve Köln ise ilk maçlarının aksine bu sefer daha çok koştular. İstikrarlı bir şekilde koşu mesafesi azalan tek takım ise; Augsburg oldu. (Ama 2 maçtan 1 galibiyet, 1 de beraberlik aldılar...)
Faul sayılarına baktığımızda da durum farklı değil. Union Berlin, Leipzig, Wolfsburg ve Köln dışındaki takımlar, ilk maçlara nazaran bir anda daha çok faul yapmaya başlamışlar! İkinci maçlarda ise takımların ikili mücadele kazanma oranları hem bir önceki haftaya göre hem de Kovid-19 öncesi oynanan maçların ortalamalarına göre dengeli bir dağılım gösteriyor. Yani ikinci maçlarda takımlar, daha az ya da daha gerekli zamanlarda koşup, daha temaslı bir oyuna geçmişler. Aynı zamanda bu, ilk maçlarda ekstra efor sarf ettikleri ve yeterli hazırlık dönemi geçirmedikleri için atletik performans düşüşü gösterdiklerini de işaret edebilir. Mental olarak baktığımızda da oyuncuların ilk maçlarda Kovid-19 korkusu duyduklarını ve belki de bilinçaltının yönlendirmesi ile temastan kaçındıklarını ancak geçen süreçte içinde bulundukları duruma alıştıklarını da varsayabiliriz.
SAKATLIKLAR
Spor Bilim Uzmanı Dr. Joel Mason'ın araştırmasına göre Bundesliga'da ilk maçların ardından yaşanan sakatlık oranı 0.27'den 0.88'e yükseldi. Bu çok ciddi bir artış. Dr. Mason'ın yayınladığı raporda ilk 8 maçta 6 tane yumuşak doku sakatlanması olduğu yer aldı. Uzmanlara göre bu, elit spor müsabakaları için hiç de normal olmayan bir sayı. Dortmund'da Dahoud, Schalke'de Suat Serdar sakatlıkları nedeniyle sezonu kapattılar.
Takımları ciddi bir sakatlık problemi bekliyor. Bunun önüne geçmek için 5 oyuncu değişikliği hakkı getirildi ve belki de sakatlık oranının artması engellendi. Ancak yine de oyuncuların risk almamaları gerekiyor. Özellikle sprint sayılarını düşürmek, topla alan kat etmek yerine topu alan kat ettirmek üzerine formüller yazılabilir. Bundesliga'da takımların ilk maçlara nazaran daha az koşmaları, bunun farkına varmalarından dolayı olabilir. Biz de buna dikkat etmeliyiz.
SAVUNMA AKSİYONLARI
Bundesliga'nın ilk hafta maçlarında dikkat çeken bir diğer detay da takımların savunma aksiyonlarındaki artış oldu. Daha fazla defansta topla oynayıp, kalecilerine daha fazla geri pası verdiler. Buna göre iki senaryo yazabiliriz:
1- Savunmadan doğru oyunu kurma becerisi
Mainz'in Union Berlin maçında attığı gol ya da Hoffenheim'ın Köln maçında hem attığı ilk gol hem de ofsayt nedeniyle sayılmayan golü bu duruma örnek gösterilebilir. Defans oyuncularının kendi aralarında yaptıkları paslaşmalar, doğru bir oyun kurgusunun parçası olarak gerek rakip savunma arkasına atılacak uzun pas gerekse yerleşik savunmaya karşı hazır set kurgusu için doğru bir parça anlamına geliyor.
2- Ön alan baskısı
Köln hem Düsseldorf maçında hem de Hoffenheim maçında savunmanın solundan çıkmaya çalışırken topu kaptırdı ve neredeyse birbirinin aynısı iki gol yedi. Yine aynı şekilde Mainz, Union Berlin maçında topu savunmanın solundan çıkarmaya çalışırken kaptırdı ve sonrasında duran top oldu ve golü yedi. Düsseldorf'un Schalke maçında henüz 11. dakikada yakaladığı tehlikeli atakta Kaan topu, savunmadan çıkmaya çalışan oyuncudan kaptı. Örnekleri çoğaltabiliriz. Ön alan baskısı günümüzün trend formüllerinden birisiyken, bu durum iyi bir fırsat olabilir.
DURAN TOPLARIN ÖNEMİ
... Sadece son maçlarda atılan 25 golün, penaltılar hariç, 10 tanesi duran toplardan geldi. Korner ve serbest vuruşlar, içe doğru kavisli ve altı pas üzerine düşecek şekilde kullanılıyor. Duran topların önemini bir kez daha söylemeye gerek yok. Atletik olarak iyi durumda olmayan takımlar için bundan daha önemli bir silah olamaz. Günümüz futbolunda her takımın idmanda uzun süre duran top çalışması gerekli. Carlos Alberto Pereira'nın dediği gibi: "Bir sürü futbolcuyu ceza alanına sokabiliyorsun. Hem de önceden defalarca çalışabileceğin bir şey için..."