“Ey iman edenler! Allah'a karşı sorumluluk bilincinden uzaklaşmayın ve hep doğru sözlü kimselerden olun.” (Tevbe/119)
İnsan hayatını bir bütün olarak tanzim etmek için gelmiş olan İslam, insanların doğru yaşamalarını sağlayacak ölçüler koymuştur. Bu ölçülerin tamamını kabul edip içselleştirmek, gerçek anlamda iman etmiş olmanın ilk şartıdır. İslam, gönüllerde yer eden ilahi değerleri yaşanan hayata da katmak için doğruluk ölçüsünü koymuş, Allah katında insanı üstün kılan vasıflardan birinin de sıdk/doğruluk olduğunu bildirmiştir. Şimdi Kur’an'da övgüye mazhar olanların özellikleri arasında en önemli yeri alan sıdk mefhumunu, manalarıyla birlikte belirtmeye çalışalım.
Kelimenin Aslı, Manaları ve Tanımı:
Sözlükte doğru söylemek, doğru haber vermek, sözünü yerine getirmek, doğru ve düzgün iş yapmak gibi anlamlara gelen sıdk kelimesi, ayrıca, "vefalılık ve kalp doğruluğu" manasına da gelir. Bu yüzden, İslami terminolojide sıdk kavramı "niyette, sözde ve davranışta doğru olup doğrulukla iş görmeyi" ifade etmek için kullanılır. Bu kelimenin karşıtı ise “yalan ve yalancılık" anlamına gelen “kizb”dir.
İstilahi bir mefhum olarak sıdk "dinde niyet, söz ve amelce doğru olmak" demektir. Tariften de anlaşılacağı gibi sıdk, niyetlerde, yapılan işlerde ve hak dinde kalben, kavlen ve fiilen doğru olmaya işaret etmektedir. Kelime belirtilen durumlara işaret ettiği içindir ki dini bütünüyle kabul edip onu doğru bir şekilde yaşayana Sıddık denilmiştir. Görüldüğü gibi özde, sözde ve işte ilahi ölçülere uygun davranma manasına gelen doğruluk, müminlerin en bariz özelliği, İslam'ın da vazgeçilmez kaidelerinden biridir.
Doğruluğun Mertebeleri
Yaşamımızda doğruluk denince çoğu zaman aklımıza gelen "doğru konuşmak “tır. Oysa sıdk mefhumu, çok daha geniş kapsamlı olup her türlü doğru inanç, söz ve iyi işi de ihtiva etmektedir. Muhtevası oldukça geniş olan doğruluğu mertebeleriyle incelemek konuya daha da açıklık getirecektir. Bu mertebeleri şöylece sıralamak mümkündür:
- a) Dilin doğruluğu: Yalan veya gerçeğe aykırı söz söylememek, demektir. Bu, genelde bütün insanların düşündüğü doğruluktur. Doğruluğun bu mertebesi, iman ve İslam'ın da en belirgin emaresidir. Çünkü İslam'da dil ile söylenene kalbin iştirak etmesi gerekli görülmüş, bunların birbirlerine ters düşmeleri ise münafıklık sayılmıştır. Şu halde sadakat imanın, yalan da nifakın semeresi olmaktadır.
- b) Kalbin doğruluğu: Hakkı kabul ve iyiyi arzu etmek demektir. Dil kalbe tabi olduğundan insan kalbi ile doğruyu arzu etmedikçe diliyle gerçek manada doğruyu söyleyemez. Doğruyu söylemeyince de hakiki manada doğru olamaz. Bunun için Kur’an, kalpleriyle dilleri bir olmayanların doğru kişiler olamayacaklarını bildirmiştir.
- c) Amel(iş)in doğruluğu: İyi işlerin hakka mutabık olarak yapılması ya da zahiri işlerin batini vasıflara uygun olmasıdır. Zahirin batına uymaması maksatlı olursa buna riya denir. Riya da ihlası ve doğruluğu yok eder, yapılan işi de geçersiz kılar. Demek ki ideal anlamda doğruluk, dilin, kalbin ve amelin hak ölçüsünde olması, söze yalan, işe de hile katılmamasıdır.
Doğruluğun önemi
Doğruluk, Allah'ın sıfatlarının en önemlilerindendir. Ayrıca peygamberlerin de başlıca özelliklerinden biridir. Allah'ın hoşnutluğunu kazanmış olanların vasıfları arasında da İslam, iman ve Allah'a itaatten sonra en mühim yeri sadakatin alması; doğruluğun değerini ve önemini yeterince ortaya koymaktadır. Zaten din, bir bütün olarak doğruluktur. Bu yüzden Kur’an, doğruluktan maksadın İslam olduğuna işaret eder. Kur’an'da doğruluğun faziletine ve önemine dikkat çeken pek çok ayet vardır. Bunlardan biri de “Ey iman edenler! Allah'a karşı sorumluluk bilincinden uzaklaşmayın ve hep doğru sözlü kimselerden olun.” (Tövbe/119) anlamındaki ilahi buyruktur. Bu ayet sıdkın faziletinin ve derecesinin üstünlüğüne delildir. Çünkü ayette geçen sadıklardan maksat, "dinde niyet, söz ve amelce doğru olan sıdk ve yakin ehlidir."
Her konuda olduğu gibi doğrulukta da tek rehberimiz olan Peygamber (sav)'in:
"Doğruluk insanı hayra, hayırlı işler de cennete; yalancılık ise insanı şerre, şer de cehenneme götürür." (Ahmed ez-Zebidi. Tecrid Tercemesi, XII, 146) anlamındaki hadisi, doğruluğun önemine yeterince açıklık getirirken yalancılığın da ne kötü bir fiil olduğuna dikkat çeker.
Dünya hayatında olduğu gibi ahirette de başarının vesilesi doğruluktur. İslam'da sıdkla ilgili hükümlerin bir hayli çok olması, fert ve toplum hayatında doğruluğun ne kadar önemli olduğunun bir başka ispatıdır. Doğruluk olmazsa kalp her çeşit kötülüğün yuvası haline gelir. Böyle bir kalbe sahip olan kimseler için de iyilik yolları kapanmış olur.
Kur’an, hakiki doğruluğa ancak tevhid inancına bağlı kalınarak ulaşılabileceğini belirtmiştir. Davranıştaki kusurların, imanda yakin derecesine ulaşamamaktan kaynaklandığına dikkat çeken Kur’an, sıdkın ancak kâmil iman ile elde edilebileceğini beyan etmiştir. Kur’an'da sadıkların zikredildiği ayetler dikkatlice incelenirse, onların kâmil bir imana sahip oldukları, iyi işler yaptıkları, ilim ve amelde de en yüksek seviyeye ulaşmış oldukları görülür.
Netice olarak diyebiliriz ki sıdk, İslam'ın vazgeçilmez kaidesi, müminlerin de en bariz özelliklerinden biridir. Şu halde doğru mümin, her şeyden önce hak sözün canlı bir tercümanı, inandığı hak nizamın da müşahhas bir numunesi olmak durumundadır. Çünkü gerçek Müslüman, özünde, sözünde, işinde, gidişinde ve her türlü davranışında dosdoğru olan insandır. İnsanın istikbali de doğruluktaki başarısına ve becerisine bağlıdır.