HABER MERKEZİ

Kadını bir meta olarak gören ve her fırsatta aileye düşmanlıklarıyla bilinen sapkın gruplar ve kuruluşların hesapları bir kez daha ters yüz oldu. Aileye olan düşmanlıklarını gizlemeyen bu gruplar ellerine geçtiği her fırsatta aile kurumunu karalayarak türlü yalan ve iftiralarla kadına aileyi kötülemişler. Ancak bir kez daha istatistikler gösterdi ki ‘aile en emin liman’. İçişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, yılın 4 aylık döneminde meydana gelen kadın cinayetlerinin, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 36 düştüğü istatistiklerle ortaya kondu.

YÜZDE 31'LİK AZALMA GÖRÜLDÜ

Türkiye'de ilk yeni tip koronavirüs (Kovid-19) vakasının görülmeye başlandığı 11 Mart'tan önceki ve sonraki 70 günlük dönem kıyaslandığında ise polis/jandarma sorumluluk bölgesinde meydana gelen aile içi ve kadına yönelik şiddet olay sayısında yüzde 7'lik, hayatını kaybeden kadın sayısında yüzde 31'lik azalma görüldüğü belirtildi. Açıklamada, şu bilgilere yer verildi: "Bu yılın 1 Ocak-10 Mart tarihleri arasında 45 bin 798 kadına şiddet olayı yaşanırken, 11 Mart-20 Mayıs tarihleri arasında 42 bin 693 kadına şiddet olayı yaşandı. 1 Ocak-10 Mart tarihleri arasında 48 kadın hayatını kaybederken, 11 Mart- 20 Mayıs tarihlerinde 33 kadın hayatını kaybetti. Ayrıca güvenlik güçleri bu yıl meydana gelen kadın cinayetlerini de analiz etti. Buna göre, polis ve jandarma sorumluluk bölgesinde bu yıl hayatını kaybeden kadınların durumu incelendiğinde, yüzde 34'ü eşi, yüzde 27'si sevgilisi, yüzde 22'si aile bireyi, yüzde 64'ü evde, yüzde 13'ü sokakta, yüzde 56'sı evli, yüzde 24'ü boşanmış, yüzde 20'si bekar, yüzde 46'sı ateşli silahla, yüzde 36'sı kesici aletle, yüzde 22'si kıskançlık ve yüzde 8'i aldatma iddiasıyla hayatını kaybettiği tespit edildi."

'AİLE HER ÇAĞDA İNSAN İÇİN GÜVENLİ BİR LİMAN OLMUŞTUR'

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk da bir konferansta yaptığı konuşmada ailenin önemine dikkat çekerek, ailenin her çağda insan için güvenli bir liman olduğunu ifade etmişti. Kur'an-ı Kerim'de yer alan "Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdır." ayetini hatırlatan Selçuk, şöyle konuştu: "Dolayısıyla kadın ve erkeğin birbirinin rakibi değil, refiki olduğu bir toplumsal cinsiyet adaleti anlayışıyla birlikte dayanışma örneğini ortaya koymalıyız. Ancak o vakit, aileyi güçlendirerek yaşadığımız çağın sorunlarını birlikte aşabiliriz. Aile, her çağda insan için güvenli bir liman olmuştur. Bugün yaptığımız bilimsel araştırmalar da bunu teyit etmektedir. Türkiye Aile Yapısı Araştırması'nda elde ettiğimiz verilere göre bakıma muhtaç yaşlıların bakımı yüzde 91,4 oranında aile bireyleri tarafından üstlenilmekte. Bu oranın içinde eşler, çocuklar, kardeşler, gelinler ya da damatlar hatta torunlar var. Yine bakımı anneanne ya da babaanne tarafından üstlenilen çocukların sayısı kreşte ya da anaokulunda bakılanlardan iki kat fazla. Bu işlevsel dayanışma hem aile bağlarını hem de toplumu güçlü kılmakta, ülkemiz için de katma değer sağlamakta. Bu durum bize aile içi dayanışmanın ülkemizdeki önemini rakamlarla açıklıyor."

Bu açıklamaları yapan bakanın aileyi tahrip eden yasalar konusunda toplumun tepkilerine bigane kalması ve adım atmaması çelişki olarak yorumlandı.

6284 KANUNU AİLEYİ KORUMUYOR

2011 yılında İstanbul`da imzalan anlaşmadan sonra ‘Kadına Şiddet` haberleri giderek arttı. Aile içi şiddet ve kadın cinayetleri artışının en büyük sebebi ise 2012 yılında çıkarılan ve bu anlaşmaya dayandırılan 6284 numaralı kanun olarak gösteriliyor. Bu kanun ile ailenin korunması hedeflense de değerlerimizden uzak bu kanun, ailenin dağılmasına sebep oluyor.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ MAĞDUR EDİYOR: TEPKİ ÇOK ÇÖZÜM YOK

Kamuoyunda ‘İstanbul Sözleşmesi’ olarak bilinen “Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” yaşattığı tahribatla büyük tepkilere neden oluyor. Yürürlüğe girdiği tarihten itibaren hem kadın cinayetleri hem de boşanmalar arttı. Ayrıca bu süre zarfında 750 bin erkek evden uzaklaştırıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘İstanbul Sözleşmesi nas değildir’ sözlerinin üzerinden aylar geçmesine rağmen hiçbir adım atılmadı. Kamu başdenetçisi Şeref Malkoç ise ‘şikâyet gelirse gerekeni yaparız’ dedi. Kamuoyunun ısrarlı tepkilerine rağmen sözleşmenin yaşattığı tahribata çözüm bulunamaması ise tepki çekiyor.

KADIN CİNAYETLERİNİ ARTTIRDI

İstanbul Sözleşmesine dayandırılarak 2012 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı ‘Aileyi Koruma ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’, kadına yönelik şiddeti azaltmadığı gibi kadın ölümlerini arttırdı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tarafından açıklanan verilere göre 2012 yılında 201 kadın öldürülürken, 2018 yılında bu sayı 440’a çıktı. Adalet Bakanlığı verilerine göre ise koruma talep edilen davaların sayısı 2012 yılında 138 bin iken 2017 yılında bu sayının 207 bine yükseldiği görüldü.

BOŞANMALAR ARTTI EVLİLİKLER AZALDI

Boşanma sayısı, 2008 yılında 99 bin 663, 2009 yılında 114 bin 162, 2010 yılında 118 bin 568, 2011'de 120 bin 117, 2012'de 123 bin 325, 2013'te 125 bin 305, 2014'te 130 bin 913, 2015'te 131 bin 830, 2016'da 126 bin 164 düzeyindeydi. Böylelikle 10 yılda boşanan toplam çift sayısı 1 milyon 218 bin 458'e ulaştı.

LGBT SAPKINLIĞININ KALKANI: İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

24 Kasım 2011 tarihinde AK Parti, CHP, MHP ve BDP'nin 246 kabul, 0 ret oyuyla jet hızında meclisten geçerek kanunlaşan fesat projesi ile cinsiyetsiz bir toplum inşa edilmek isteniyor. Cinsiyet eşitliği adı altında Müslüman toplumun manevi değerlerine savaş açan İstanbul Sözleşmesi ile cinsel sapkınlıklar ve LGBT hakları koruma kalkanı altına girdi. Avrupa Birliği'nin dayattığı sözleşmeyle birlikte geleneksel değerler, örf, kültür hedef tahtasına kondu.

“AİLE YAPISI BOZULURSA TÜM TOPLUMUN YAPISI BOZULUR”

Toplumu ifsat eden, aileyi hedef alan İstanbul Sözleşmesi ile ulaşılmak istenen sonucun son derece yıkıcı ve tehlikeli olduğuna dikkat çeken İlahiyatçı Ömer Mert, “Aile yapısı bozulursa tüm toplumun yapısı bozulur.” uyarısında bulundu. Emperyalistlerin bu tür sözleşmeler ve anlaşmalarla aileyi hedef aldığına dikkat çeken Mert, “CEDAW denilen anlaşmada, kadına karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi yer alıyor. Ama aslında Müslümanlar olarak biz kadına en büyük değeri veren bir anlayışa sahibiz. Kadınlarımızı madden ve manen koruruz. Kadını bir mücevher gibi örtünün içerisinde saklarız. Kadını bir çiklet reklamında milyonların önüne çıkartmaz, kadının zelil olmasına engel oluruz. Asıl Müslümanlar kadınları her türlü ayrımcılığa karşı önlemişlerdir, Batılılar değil. Batılıların asıl hedefi kadını korumak değil, kadını bir anne olmaktan çıkarmaktır. Yani evlenmeyen, her gün bir başka erkekle dost hayatı yaşayan bir konuma getirmek istiyorlar.” dedi.

ŞEYTANİ GÜÇLER TOPLUMU BOZMAK İÇİN AİLE KURUMUNA SAVAŞ AÇTI

İTTİHADUL ULEMA üyesi Molla M. Emin Baytar, ailenin, Allah’ın yeryüzüne koyduğu bir kanun olduğunu belirterek, neslinin devamının ancak aile kurumu ile sağlanabileceğini belirtti. Aile kurumu sayesinde, Müslüman genç erkek ve kızların hayatlarının belli bir düzene girdiğini belirten Baytar, şeytani güçlerin toplumu bozmak için aile kurumuna savaş açtığını söyledi.

Neslin meşru olarak devamının aile kurumu ile olabileceğine dikkat çeken Baytar, "Aile kurumu ve aile kurumu neticesinde oluşan olgu, Allah’ın yeryüzünü yarattığı günden itibaren mahlûkatın içerisine konulmuş bir kanundur. Rabbimiz, sadece insan nesli için değil, diğer tüm canlılar için de bu kanunu koymuştur. Mahlûkatın neslinin devamı bir şekilde fıtrata uygun bir şekilde devam eder. Aynı zamanda Hazreti Âdem ile başlayan fıtrata uygun bir kanundur aile. Yani aile kurumu dediğimiz zaman biz şunu anlıyoruz. Allahu Teâlâ diğer bütün mahlûkatta olduğu gibi insanoğlunun devamı içinde aile kurumunu bir kanun olarak indirmiştir. Önemli olan mevzu şudur: bu neslin devamının fıtrata uygun olup, olmamasıdır. Asıl olan insan neslinin devamı için Allahu Teâlâ’nın belirlediği prensipler doğrultusunda aile kurumunun teşkil edilmesi ve devam ettirilmesidir." ifadelerini kullandı.