Muhsin Şenol-DOĞRUHABER
Başlığı görüp bu yazıyı tıkladıysanız şuan aynı şeyi merak ediyoruz demektir. O halde koronavirüs salgını sonrasına ne olacak ve olacaklara biz hazır mıyız? sorusunun cevabını birlikte bulalım. Bu arada baştan bir konuya açıklık getireyim, virüs Amerikan'ın işi, bu virüs Çin virüsü gibi konulara hiç girmeyeceğim.
Ben, aklıma takılan bazı konulardan başlamak istiyorum. Mesela koronavirüs salgınının ilk başladığı günlere gidelim derim. Hepimizi dehşete düşüren görüntüler virüs bizden binlerce kilometre ötede olmasına rağmen bizi korkutmuştu. Bazılarımız o günlerde hijyen kurallarına dikkat etmeye başlamış bazılarımız ise toplu ulaşım araçlarına binerken maskesini takmayı ihmal etmiyordu.
PEKİ NE OLMUŞTU O GÜNLERDE?
Öncelikle sosyal medyada ciddi bir dezenformasyon ve bilgi kirliliği vardı. Bunun oluşturduğu bir korku iklimi de hakim olmuştu ki tüm dünyayı endişe kaplamıştı. Virüsün korkusu vaka sayısından ve ölü sayısından çok daha büyük bir endişe oluşturmuştu. Koronavirüsün ilk çıktığı yer olarak virüsün merkezi olan Wuhan'daki bir canlı hayvan pazarı olarak gösterildi. O görüntüleri izlerken hem iğrenmiş hem de dehşete kapılmıştık.
Ancak ne Çin yönetimi ne de Dünya Sağlık Örgütü bu konuda net bir açıklama yapmadı. Evet belki virüsün kaynağı o hayvan pazarı olabilir ama aradan geçen 5 buçuk aya rağmen henüz doğrulanmadığını belirtmek isterim. Ancak herkes tarafından koronavirüsün çıkış yeri olarak vahşi hayvanların satıldığı yer olarak biliniyor ve bunun oluşturduğu korku iklimini değiştirmek imkansız. Virüsün çıkış yerinin henüz bilinmediğini ve yaydığı korkuyu bir kenara bırakalım.
Peki ya Çinlilerin içtiği söylenen yarasa çorbası? Haklısınız midemiz bu tür iğrençlikleri kaldırmak için çok hassas ama hemen konuyu değiştireceğim. O da dezenformasyon çıktı. Zira o herkesin paylaştığı yarasa çorbası vidosu Çin'de değil bir Pasifik adasında çekilmişti. Yemek üzerine yazılar yazan ünlü Gurme Vedat Milor ise Çin'in yemek kültüründe yarasanın yerinin çok az olduğunu belirtiyor. Evet, bu video ve benzer videoların bizde bıraktığı izleri bir kenara bırakıp diğer bir konumuza geçelim.
YERE DÜŞÜP TİTREYEREK ÖLENLER YALAN MIYDI?
Yine hepimizi dehşete düşüren videolardan söz edeceğim. Bu videoları izlerken sanki bir gerilim filmi izliyorduk ve şimdi elektrikler kesilecek ve bu zifiri karanlıkta tek başımıza zombilerle mücadele etmek zorunda kalacağız hissine kapılıyorduk. Evet, aniden yere düşen ve titreyerek can veren insanların videolarından bahsediyorum. Çoğu uzaktan çekilmiş güvenlik kameralarından alındığını düşündüğümüz videolar bize bu hastalığın aniden bizi bir zombiye dönüştüreceği ve öylece can vereceğimiz korkusunu oluşturdu. En nihayetinde bu şekilde ölen insanlara hiç bir ülkede rastlanmadığı gibi bazı videoların da başka zamanlarda ve başka ülkelerde çekilen görüntüler olduğu ortaya çıktı. Şuan hepimiz koronavirüsün etkilerini biliyoruz, hepimizin yakınlarında bu hastalığa duçar olmuş kişiler var, belki yakınlarını kaybedenlerimiz var ama bu şekilde bir ölüme hiç birimiz rastlamadık. Ama korkusunu hepimiz iliklerimize kadar yaşadık, belki de yaşamaya devam ediyoruz ve devam edeceğiz.
Sanırım koronavirüsün ilk günlerine yaptığımız seyahat şimdilik yeter. Biraz da daha sonrasına bakalım ve günümüze gelelim.
İlerleyen günlerde karantina ve yasaklarla tanıştı bütün dünya. Yine Çin'de günlerce süren sokağa çıkma yasakları, yine korku yayılmıştı. Bununla birlikte Çin'de çıkarılan bir mobil uygulama kimileri için teknolojinin geldiği mükemmellik olsa da benim bakış açıma göre öyle değildi. Zira bu mobil uygulama; test yapılmış pozitif veya pozitif olma potansiyeli taşıyan kişileri anlık olarak izlediğiniz bir uygulamaydı. Yani otobüse bindiğinizde ya da evinizde oturduğunuzda bu uygulama sayesinde yakınlarınızda koronavirüs vakası olup olmadığını görebiliyorsunuz. Çin hükümeti de bu uygulamayı 'vatandaşların sağlığı için' herkesin indirmesi gerektiğini belirtiyordu.
KORONA SONRASI DAHA FAZLA ÖZGÜRLÜK MÜ?
Tıpkı virüs gibi enfekte olan hastaları izleyen uygulamada ilk olarak Çin'de ortaya çıktı ve neredeyse tüm dünyaya yayıldı. Güney Kore, Singapur, işgalci israil, Avrupa ülkeleri ve Türkiye başta olmak üzere birçok ülkede buna benzer uygulamalar kullanılıyor. Tabi bu uygulamalar kişilerin sağlık bilgilerini kaydetmesi ve konum bilgilerini paylaştığı için eleştiriliyor. Zira internet dünyasının güvenilirliği ciddi şekilde tartışılıyor ve geçmişte yaşanan kötü örnekler bizi endişe etmekte haklı çıkartıyor.
Bir diğer güvenlik uygulaması ise Almanya'da karşımıza çıktı. Salgının en çok etkilediği ülkelerden olan Almanya'da normalleşme adımları kapsamında ibadethaneler de açıldı. Büyük bir sevinçle camilere koşan Müslümanlar 'yeni normal' kapsamında seccadeleriyle camiye gitti. Ancak camilere giden Müslümanları salgından önce görmedikleri bir prosedür karşıladı. Bundan sonra camilere giden Müslümanlar kimlik bilgilerini, sağlık bilgilerini ve adres bilgilerini girişte yazdırmak zorundaydı. Evet tıpkı Çin'de olduğu gibi bu da 'sağlımız için' di.
Koronavirüs öncesinde bir vatandaşın uygulama yardımıyla devlet ve diğer bireyler tarafından izlenmesi, sağlık bilgilerinin uygulama tarafından kaydedilmesi birçok kişinin kabul edeceği bir şey değildi. Hatta bundan dolayı binlerce kişinin katıldığı protestolar görebilirdik. Yine İslam düşmanlığının hat safhaya ulaştığı Avrupa'da bir ülkenin camilere giden Müslümanların kimlik bilgilerini alması, adreslerini kaydetmesi büyük tepki çekerdi.
BİZİ 'BİZİM İÇİN' İZLEYECEKLER!
Ancak koronavirüsün oluşturduğu korku ve hükümetlerin 'sağlığınız için' veya 'güvenliğiniz için' beyanatları bizi bu konuda itiraz etmemiz gerektiği algısı oluşturuyor. Aslında bu verdiğim örnekler koronavirüs salgını sonrası uygulamalar için bize adeta fragman sunuyor. Bundan sonra devletlerin daha fazla otoriterleşeceğini ve vatandaşların bu otoriterleşmelere karşı argümanlarının ellerinden alınacağını söylemek herhalde sürpriz olmaz. Demek istediğim o ki bir virüs tüm dünya ülkelerini sarmış olabilir ama bu ülkeler 'vah biz ne yaptık? vatandaşımıza daha çok değer verelim' demeyecekler. Daha çok otoriterleşecekler, daha çok özgürlükleri kısıtlayacaklar ve bunu bizim için yapacaklar.