Tevhidin gereklerine imkân bulduğu, evrensel ilahî mesajı hayata geçiren malumat ve talimat ile hayata biçim verildiği mekânlardır. Minber, hitabet kürsüsü olduğu gibi, siyasi bir mahiyeti de vardır. Bugünkü ifade ile o bir devlet başkanının tahtı gibidir. Asr-ı saadette Hz. Peygamber tarafından alınan tüm kararlar minberden iletiliyordu. Camilerin ibadi ve siyasi faaliyetlerin merkezi olma özellikleri bilhassa minberde tecelli ediyordu.
Resul-i Ekrem'in (sav) vefatı zamanında telaşlandıklarında Hz. Ebubekir minberden ashabı teskin etmişti. Seçilen halife minberden biat alıyordu. Minberden irad edilen nutuk olan hutbe namazla eşdeğer tutuluyordu. Cami, sadece ibadet yeri olarak kabul edilmezdi. O, aynı zamanda parlamento hüviyetini temsil ediyordu. Hatta dünyanın en büyük ve ilk mabedi olan Kâbe müşriklerin elinde iken bile aynı fonksiyonda idi. Fakat İslam'ın yayılması ile mutlaka cami içinde olması gereken iki şey cami dışına itildi. Yüce Allah'ı (cc) zikretmek, tövbe ve istiğfarda bulunmak ve içtimai işler cami dışına itildi. Camiler, salt namaz ibadetine tahsis edilen mekânlar haline getirildi. Tağuti sistemlerin Müslümanlara dayattığı bu cebri hal zamanla Müslümanların nezdinde bir hakikat gibi yerini almış oldu.
İslam halifesinin bulunduğu merkezi caminin durumu ne ise valilerinin bulundukları yerdeki camilerin durumu aynı idi. Mesela, İslam halifesi, toplumda çıkan herhangi bir anlaşmazlığı bertaraf etmek için cuma hutbesini beklemeden günübirlik hutbeye çıkarak halline çalışırdı. Tağuti sistemler, Müslümanı ruhen ayakta tutan tövbe ve istiğfar zikirlerini camilerden men ettiler. Sonra da bu ne toplantılardır? Deyip bastırıp imhaya çalıştılar. İslam siyasetini de önce caminin dışına ittiler. Daha sonra tamamen hayattan kaldırdılar. Hayatınızı bize göre yaşayın. Klasik ibadetlerinizi camide eda edin dediler. Dininiz sizinle Allah arasında kalsın. Dininizi hayatınıza taşımayın ve taşıyamazsınız. Dini sadece kalbinizde taşıyabilirsiniz dediler. Tağuti sistemler bu iki şah damarımızı önce camiden dışarıya ittiler. Sonra da yasakladılar.
Bu bağlamda dünyaya geliş amacımızı tamamen yasakladılar. Mana alemimizin olmazsa olmazı olan deruni gıda zikrimizi, sonra da Müslümanların tolumsal hayatı olan siyasi yaşantımızı tüm alan ve aşamalarda bizden fiili olarak aldılar. Bu büyük darbeyi camilerimizin fonksiyonunu bozarak gerçekleştirdiler. Zikir ve toplumsal gücümüzü önce parçaladılar, sonra “Müslümanlar niçin bir arada değildirler” diye alaylı alaylı sitemlerde bulundular. Bugün dünyanın en sapık din ve düşüncesine uygulanmayan yasaklar İslam hukukuna karşı uygulanmaktadır. Ümmetin yeniden müesses hale gelmesi için, camilerimize avdet etmeliyiz. Ancak bu şekilde zararı telafi edebiliriz. Camilerimizin bir mabetten öte helal-haramı tarif etme malumatı ve talimatının verildiği, Müslümanların "beyni ve kalbi" olarak ümmetin ihyası ve İslam toplumunun inşa edildiği günlere ulaşmak arzusuyla Ramazanımız mübarek olsun.