Genel Başkanı Sayın İshak Sağlam, yaptığı haftalık gündem değerlendirmesinde; kötüye giden ekonomi sistemi, toplumsal yapımızda derin yaralar açan diziler, devletin fitre ve zekâtlara göz dikmesi, infaz yasası, göçmenlere yönelik ırkçı tutum, ABD’nin DSÖ’ye katkıyı sonlandırması gibi gündemin öne çıkan başlıklarını masaya yatırdı.
EKONOMİDE ÇARKLAR ACİLEN DÖNMELİDİR
TL'nin son bir ay içerisindeki değer kaybı bütün tahmin ve beklentileri aşarak Ağustos 2018 seviyesini de geçti. Dövizdeki bu artış şüphesiz fakirlik, enflasyon ve hayat pahalılığı olarak geri dönecek, düşük ve orta gelirli insanlar için hayat daha da zorlaşacaktır. Hayat pahalılığının yanı sıra işsizlik, kapanan işletmeler ve indirilen kepenkler bizi daha kötü günlerin beklediğini göstermektedir. Hükümet ve kamuoyu sürecin sağlık boyutuna odaklanmışken ekonomi maalesef her geçen gün daha da kötüye gitmektedir.
Bugüne kadarki ekonomik paketlerin odak noktası kısa çalışma ödeneği ve ücretsiz izinler olmuştur. Oysa çok daha kapsamlı tedbirlere ihtiyaç vardır. Şimdi üretime odaklanma zamanıdır. İşletmelerin çalışma şartları kolaylaştırılmalı, herkes çalışmaya ve üretmeye teşvik edilmelidir. Devlet, bütün olarak sanki üretimi yavaşlatmak istemektedir. Niyet bu değilse bile sahadaki durum bunu gösteriyor. Devlet ve özel sektör el ele vermeli, dünyadaki olası gelişmeleri de göz önünde tutarak salgının oluşturduğu paniği bir an önce bitirmeliyiz. Eldiven ve maske tartışmalarını artık aşarak tedbirlere riayet etmek kaydıyla dönemin kayıplarını telafiye yönelmeliyiz. Devlet imkanları çiftçinin ve sanayicinin yanında olmalıdır. Üretim etkin bir şekilde desteklenmeli, bu küresel musibetin oluşturduğu korku iklimi mutlaka aşılmalıdır.
TOPLUMSAL YAPIMIZDA DERİN YARALAR AÇAN DİZİLER
Türkiye’de ahlaki ve kültürel değerlerimizi aşındıran dizi ve filmlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Planlı ve sistematik bir şekilde ahlaksızlık virüsünün topluma bulaştırılmaya çalışıldığını ve bu yapımların büyük bir sitayişle reklam edildiğini üzülerek müşahede etmekteyiz. Bu diziler üzerinden toplum mühendisliği yapıldığı açıktır. Temelinde ahlaksızlık bulunan bir kültür/süzlük dayatan bu diziler onarılması güç toplumsal tahribatlara yol açmaktadırlar. Evlilik dışı çarpık ilişkiler ve cinsel sapkınlıkları normalleştirmeye çalışan bu film platformları ile televizyon dizileri üzerinde etkili bir denetim mekanizmamız yoktur. RTÜK’ün söz konusu dizi ve platformları sembolik maddi cezalarla denetlemesi mümkün değildir.
Her türlü sapkınlığın sanat adı altında icra edildiği yapımlarda hükümet ve RTÜK’ün birinci dereceden sorumluluğu vardır. RTÜK’ün mevzuatının değiştirilmesi dâhil bu diziler hakkında her türlü caydırıcı tedbir ivedilikle alınarak manevi değerlerimizin tahrip edilmesinin önüne geçilmelidir. Diğer taraftan sinema, dizi ve diğer görsel sanat sektörünün inanç, kültür ve değerlerimizle barıştırılmasına şiddetle ihtiyaç vardır. HÜDA PAR olarak topluma karşı sorumluluk hisseden bütün yönetmen, senarist ve oyuncularımıza; toplumumuzu köklerine döndürecek, erdemli bir neslin yetiştirilmesine katkıda bulunacak yapımlar üretmeleri çağrısında bulunuyoruz.
DEVLETİN FİTRE VE ZEKÂTLARA GÖZ DİKMESİ
Zekât, malvarlıkları belirtilen sınıra ulaşmış Müslümanların mallarının muayyen bir oranının yine muayyen bazı kesimlere verilmesi üzerine işleyen İslam’ın temel müesseselerinden biridir. Bu nedenle kurumların rastgele el atabilecekleri bir saha değildir. Müslümanların İslami bir yönetime sahip oldukları dönemlerde bu vazife, devlet tarafından görevlendirilen memurlar aracılığıyla icra edilmiştir. Bugün ise zekâtın gelenekselleşmiş bir uygulama şekli vardır. Zengin ile fakir sınıfları arasında derin bir uçurumun oluştuğu günümüzde fakir fukara, ihtiyaçlarının önemli bir kısmını sivil toplum kuruluşları üzerinden ya da bireysel olarak dağıtılan bu zekâtlar ile karşılamaktadırlar.
Devletin görevi vatandaşların dini vecibelerini emniyetli bir şekilde yerine getirmelerini sağlamaktır. Devlet kurumlarının vatandaşların dini vecibelerini şekillendirmeye veya yönlendirmeye kalkışması, ibadet özgürlüğüne direk bir müdahaledir. Halk arasında var olan sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın devlet eliyle engellenmesidir. Müslümanların tarihsel bilinç içinde yapa geldikleri zekât ibadetinin seyrine müdahale etmek yanlıştır. Söz konusu müdahale, zekâtın Allah’ın belirlediği hak sahiplerine dağıtılıp dağıtılmadığı noktasında da ciddi şüpheler doğuracaktır. Hülasa fitre, zekât ve kurban gibi dini vecibelerin ifası, Müslüman halkımızın sahip olduğu deneyim ve inanç üzere devam etmeli; devlet kurumları eliyle bunlara müdahil olma girişimlerinden vazgeçilmelidir.
İNFAZ YASASI
Partimizin ve toplumun kahir ekseriyetinin çağrılarını yok sayan iktidar ve ortağı; adalet ve vicdan anlayışını ağır bir şekilde yaralayan infaz düzenlemesini yasalaştırmıştır. Cumhurbaşkanının onaylamasıyla 14.04.2020 tarihi itibari ile yasa yürürlüğe girmiş ve tahliyeler başlamıştır. Sayın Cumhurbaşkanının defalarca ve haklı olarak “devletin vatandaşa karşı suç işleyenleri affetmesi doğru değildir, devlet ancak kendisine karşı suç işleyenleri affedebilir” açıklamalarına rağmen başta çetecilik, yağma, hırsızlık gibi vatandaşlara karşı işlenen suçlar yasa kapsamına alınırken 28 Şubat süreci ve Paralel Yargı dönemindeki sözde yargılamalar ile ağır cezalar alan ve 20-25 yıldır cezaevinde olan mağdurlar infaz indiriminden istisna tutulmuştur. 65 yaş üstü yaşlı ve ağır hastalar dahi kapsama alınmayarak cezaevinde ölüme terk edilmişlerdir. Aynı şekilde genç yaşta evlendikleri gerekçesiyle cezaevine atılarak mağdur edilen insanlar da infaz indiriminden istisna tutularak onların, eşlerinin ve çocuklarının feryatları duyulmamıştır.
Zulüm ve haksızlıkları gidereceği yönünde büyük bir beklenti oluşturan hükümetin, zulümlerin devamından yana takındığı bu tavır toplumda büyük bir hayal kırıklığı oluşturmuştur. Ortaya çıkan bu vicdan yaralayıcı sonucun politik yansımaları bir yana, ahiretteki vebalinin altından kalkılması mümkün değildir. İnfaz sisteminde oluşan büyük adaletsizlik ve dengesizliğin hukuken izahı mümkün değildir.
GÖÇMENLERE YÖNELİK IRKÇI TUTUM
Kovid-19 salgını, ABD ve Avrupa’da zor şartlarda yaşamlarını sürdürmeye çalışan göçmenleri olumsuz etkilemektedir. ABD’de işsizlik yardımına başvuramayan “kaçak göçmenler” hastalığın yayılmasına sebep olacakları gerekçesiyle sınır dışı edilmek istenmektedir. Pandemik hastalık ile mücadelede göçmen doktorların ön safta mücadele etmesine karşın göçmenlere yönelik ırkçı tutum utanç verici boyutlardadır. Uluslararası kuruluşlar göçmenlere yönelik kötü muamele ve ihmale karşı ivedilikle harekete geçmeli, göçmenlerin ‘kayıt dışı’ olmaları, farklı insanlık dışı muameleye tabi tutulmalarına sebep teşkil etmemelidir. Başta gözetim merkezlerinde kötü şartlarda tutulan göçmenler olmak üzere sağlık hizmetlerinden mahrum herkes gerekli sağlık taramasından geçirilmeli, hastalığa yakalananlar tedavi edilmelidir.
ABD’NİN DSÖ’YE KATKIYI SONLANDIRMASI
ABD’nin Dünya Sağlık Örgütü’ne sağladığı fonun durdurulmasına yönelik kararı uluslararası kurumlar ve ülkeler üzerinde kurduğu ekonomik hegemonyanın bir yansımasıdır. Dünya Sağlık Örgütü’nü Kovid-19 salgını sürecinde hastalığı gizlemek, süreci iyi yönetememek ve Çin ile iş birliği yapmakla suçlayan ABD, ekonomik şantajla kurum ve ülkeleri kendi ekseninde tutmaya yönelik bir politika izlemektedir.
Pandemi ile mücadele için küresel iş birliğinin en gerekli olduğu dönemde alınan bu karar ABD’nin çıkar odaklı siyasetine karşı küresel mücadeleyi gerekli kılmaktadır. Uluslararası anlaşmaları ihlal eden, ekonomik yaptırımlarla ülke ve kurum politikalarını çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışan ABD, tüm dünya için tehdit unsuru olmaya devam etmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün son pandemi ile ilgili kamuoyu bilgilendirmelerinde çelişkili noktalar olmakla birlikte hastalığın küresel çapta oluşturduğu kriz hali, salgın hastalıklara karşı örgütlü mücadelenin gerekli olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Bu sebeple Dünya Sağlık Örgütü’nün siyasi etki ve amaçlardan bağımsız, dünya halklarının sağlığı için çalışmayı merkeze alacak şekilde revize edilmesi gereklidir.
İSHAK SAĞLAM | HÜDA PAR GENEL BAŞKANI