Netflix’in Ramazan Ayında Türkiye’de yayınlamayı planladığı ve cinsi sapkın bir karaktere “Osman” isminin verildiği diziye tepki gösteren Müzik ve Sinema Derneği (MÜSİDER) Başkanı Arslan Ateş, Netflix’in yayın politikası, amacı ve hedef kitlesi hakkında bilgi vererek buna alternatif olarak nelerin yapılması gerektiğini anlattı.
Netflix ile yapılmak istenenin Hollywood ile yüz yıldır yapılmak istendiğini belirten Ateş, Türkiye’de aileyi parçalamaya dönük üretilen dizilere karşı da RTÜK’ün herhangi bir önlem almamasını ise eleştirdi.
Netflix’in 30 yıldır ABD’de faaliyet gösteren dijital yayın platform olduğu bilgisi veren Ateş, “Dijitalin hayatımıza girmesiyle doğru orantılı Netflix’in de aksiyon aldığını görüyoruz. Hollywood’un taşıdığı misyon ve amaç ne ise Netflix de aynı gayeye hizmet ediyor. Çok yönlü uluslararası bir operasyondan bahsediyoruz aslında. ABD Ulusal Güvenlik Ajansı, medya ve sermaye çevresi bu alanda da etkindir.” dedi.
“Dün konuşmaya bile hayâ ettiğiniz birçok şey artık hayatınıza girdi”
Söz konusu platformun yayın politikası hakkında konuşan Ateş, “Bir yönüyle etkili bir propaganda aracı, diğer yönüyle hiçbir dinin ve kutsal kitabının kabul etmediği bir yaşam tarzının diğer milletlere dayatılması, transfer edilmesidir. Bütün duvarlarınızı yıkarlar, sizi siz yapan ve farklı kılan tüm değerlerinizi itibarsızlaştırırlar. İnancınızla aranıza barikat örerler, kültür kodlarınızla oynarlar. Kadim geçmişinize sünger çekerler, tarihinizden koparırlar. Modern hayatın insanı bireyselleştiren, yalnızlaştıran ve kendine bile yabancılaştıran yönüyle aidiyet duygularınızı bulanıklaştırır, çizgileri belirsiz hale getirir, hatta silerler. Siz özgür bir birey olma yolunda hızlı ilerlerken seküler bir hayatın kollarında acımasız bir şekilde savrulursunuz. Dün konuşmaya bile hayâ ettiğiniz, hatta korktuğunuz birçok şey artık hayatınıza girmiş, sıradanlaşmış, sizi müzmin bir üyesi ve savunanı yapmıştır.” diye konuştu.
Hollywood’da üretilen senaryoların algıyı yönetmeye dönük ve tamamen manipülatif içerikler olduğunu belirten Ateş, Yönetmen Sidney J. Furie’nin Amerikan Askerleri, Clint Eastwood’un Keskin Nişancı ve Gavin Hood’un Ölüm Emri gibi filmleri izlendiğinde ABD’nin bölgeye adalet, huzur, esenlik ve barış için geldiğini düşünmeye, içten içe minnet bile duymaya başlandığını söyledi.
“Türkiye’nin hatta İslam dünyasının 5-10 yıl sonrası dizayn ediliyor”
Netflix’in hedef kitlesinin özellikle gençler olduğuna vurgu yapan Ateş, konuşmasına şöyle devam etti:
“Tartışmasız 8-15 yaş grubunu özellikle tehdit ediyor. Yaşadığımız sağlık süreçleri bizi sosyal hayattan koparırken TV, medya, sosyal medya ve dijital platformlara ve etkilerine daha açık hale getirdi. Coronavirus sosyal ortamlarda hızlı yayılırken Netflix kendisini asosyal ortamlarda daha fazla ifade etmektedir. Herkesin kendi odasında, elinde akıllı telefonu, tableti ve bilgisayarı ile günden 10 saatten fazla zaman geçirdiğini düşünürseniz işin vahametini daha iyi anlarsınız. Siz hem kapital dünya için iyi bir pazar, iyi bir müşteri hem de ideolojik ve politik yaklaşımların rahatlıkla yön verebileceği bir hedef kitlesiniz artık demektir. Daha iddialı bir şey söyleyeyim; Türkiye’nin hatta İslam dünyasının 5-10 yıl sonrası dizayn ediliyor. İnançla arasına mesafe koymuş, hiç bir kutsalı, değeri, geleneği tanımayan, özgürlük adı altında kendi benliğinden kopartılmış, dün konuşmaktan bile korktuğumuz şeyleri bir yaşam biçimi olarak gören ve savunan bir anlayışın egemen olduğunu göreceğiz.”
“Dün topla, tüfekle amaçlarına ulaşamayanlar bugün televizyon, sinema ve dijital ile bunu gerçekleştiriyorlar”
İslam ümmetinin içinde bulunduğu durumun tedirgin ettiğini vurgulayan Ateş, “Bizim insana, eşyaya, dünyaya bakışımız farklı. Bu bakış açısı sarsıntı geçiriyor. İslam dünyası yıkımın eşiğindedir. Kültürel olarak düştükten sonra işgal edilmişsiniz demektir. Topraklarınızın elinizden alınması ya da göndere bir başka ulusun bayrağının çekilmesi gerekmiyor. Siz zaten kaybetmişsiniz demektir. Piyade savaşına gerek duyulmayacak şekilde uluslararası güçlerin hedeflerine hizmet ediyorsunuzdur. Daha iyi anlaşılsın diye örnekleme yapayım; saatte bin kilometre hızla giden bir kasırganın önünde 75 model bir araçla kaçmaya ve içindekileri korumaya çalışıyoruz. Görüntümüz aynen budur. Dün topla, tüfekle amaçlarına ulaşamayanlar bugün televizyon ile sinema ile dijital ile bunu gerçekleştiriyorlar.” ifadelerini kullandı.
“RTÜK’ün yerli dizilere karşı tedbir almaması tutarsızlıktır”
Türkiye’deki televizyon ve sinemanın Netflix’i aratmayacak içerikte yayın yaptığını belirten Ateş, şunları söyledi:
“RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, ‘Netflix Türkiye yapımı 'Aşk 101' adlı diziye ilişkin uyardık. Gözümüz üzerlerinde. Kırmızı çizgilerimiz bellidir. Ahlaksızlığa geçit vermemekte kararlıyız' şeklinde konuşurken işi daha da ileri götüren yerli yapımlara karşı aksiyon almamasını tam bir tutarsızlık olarak görüyorum. Televizyonlarımızda yayınlanan Kılıç Günü, Aşkı Memnu, Gel Dese Aşk gibi onlarca dizi ve film ile her türlü ahlaksızlık ve her türlü sapkınlık bir yaşam biçimi olarak, hayatın gerçekliği gibi takdim edilirken denetim mekanizmasını işletmeyen RTÜK’ün Netflix ile ilgili yaptığı açıklamayı ‘topu taca atmak’ olarak değerlendiriyorum. Hal böyle olunca müsait zemin bulan Netflix zaten elini kolunu sallayarak harimi ismetimize girebilmiştir. Dolayısıyla RTÜK Başkanı ve yetkililerin önce içeriye dönmesi gerekir. İçerideki tablo daha vahimdir. Ayrıca Netflix’ten faydalanmak için abone olmak ve ücret ödemek zorundasınız. Yani size bir maliyeti var. Ama bizim televizyon programlarımıza 7/24 bedelsiz ulaşabilmektesiniz. Böyle bakarsanız bizim dizilerin maliyeti Netflix’ten daha fazladır.”
“Türkiye'nin kendi dijital platformunu kurması kaçınılmazdır”
Ateş, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Burada hem denetim mekanizması işletilmeli, yerli ya da yabancı ayartıcı tüm yapımlarla mücadele edilmeli hem de ‘milli bir yayın çizgisi’ teşvik edilmeli ve bu alanda ortaya konan tüm çabalar desteklenmeli. Bunu görmek istiyoruz. Sektörün yaşadığı teknik, ekonomik ve diğer sıkıntılar bellidir. Bunların ortadan kalkması için Kültür Bakanlığı başta olmak üzere tüm kurumların aksiyon alması gerekiyor. Türkiye’de bu alanda güçlü isimler var. Dijitalin hayatımıza daha çok girdiği bu günlerde bu alanın boş bırakılması kabul edilmez. Türkiye'nin kendi dijital platformunu kurması kaçınılmazdır.”(İLKHA)