Bismihi Teâla
Tüm bu yaşananların asıl çağrısı ne?
Ya da tüm bu sebeplerin temelinde yatan realite nedir acaba?
Aslında cevabı çok da uzak değil ya da uzaklarda aramanın hiç de gereği yok…
Tek yapılması gerekenin ne olduğunu düşündüğümüzde; kişinin, ulusların, güçlerin kendi kendileriyle yüzleşmesi sırrına varmaları temeline dayanır…
Bireysel, bölgesel sınırları aşan küresel düzlemde gündemi alabora eden, kuşatan çok boyutlu bir hadiseyle sınanıyor, beşeriyet!..
İşin merkezinde kişinin kendisi ve yekûnun yükü ülkelere düşünce tavandan tabana zihinler meşgul, tedbir üstüne tedbir arayışlarının ardı arkası kesilmiyor!
Tabi ki nitelikli koruyucu ve önleyici tedbirler alma noktasında elbirliği içerisinde işe koyulmak hepimizin ödevi.
Karantina kaba deyişle ‘haneye sığınma’ aslında tam da tefekkür için büyük bir fırsat anı!..
Debdebeli ortamlardan, sair demlerden; düşünmek için tek seçenek gibi duruyor önümüzde…
Kendimizi unutup da başkalarını hesaba çekmek için kıyasıya bir yarışın içinde olduğumuz bir anda, ‘kendinle yüzleş’ dercesine tecrit haline büründük.
Dünya’ya -ölümü hayatımızdan silmişçesine- öyle bir iştahla sarılmıştık ki- ebedi yaşarcasına- gafletteyken, “ölüm burnunun ucunda” ikazıyla yüzleştik…
…
Sağlık krizi, hayat memat meselesi, hani can damarından vurulma riskini yaşar ya, işte o türden teyakkuza girme hali.
Biyolojik yönden bu tür kaygıların, şokların olması belki belli bir yere kadar kabul görülebilir ama insan sadece bedenden ibaret değildir ki!..
Ruhun tedavisi için belli bir yere kadar bilimsel veriler kabul edilse de; şaşmaz, eskimez ilkeler, değerler vardır. Kökü ilahi ilme dayanan bu kazanımlar insan için zaruriyettir. Bundan mahrumiyet sefalettir, mahcubiyettir!!!
Avrupa’nın kimi yerlerinde umut verici adımlar umudumuzu okşar türden… Hollanda’nın orta yerinde billboardlarda “Kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur, kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış olur.”(Maide,32) ilahi kerimeyi duyurmaları…
Videoları sosyal medyaya düşen İtalya’da; sağlık çalışanlarının toplu şekilde Allah(c.c)’a münacaatlarda bulunmaları…
Avrupa’nın kimi alanlarında Ezanı Şerif’i aleni şekilde kendi semalarında yayma gereksinimi duymaları…
Tüm bu gelişmeler dileriz ki hayra, hidayete öncülük eder…
Şiarımız Yunus peygamberin şiarı olsun; hani küfrün, tuğyanın zirve bulduğu anda karantinayı deniz canlısının karnında bulan Ninova’lı elçi şöyle müracaatta bulunmuştu:
“La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalimin.” (Senden başka ilah yoktur. Sen eksikliklerden uzaksın ve yücesin. Ben zalimlerden oldum!)
Bu nida sıkıntının, darlığın ilacı ve toplumun hidayetine vesile oldu..
Sonuç olarak “kibir” , “şımarıklık” sahibini felakete; “fikir” , “düşünce” hidayete vardırır. Tecrit halimiz ,me’yusane, yeisçe değil öze dönüşe, temcidçe olsun..
Kalın sağlıcakla...